Nahl Sûresi 49. Ayet

وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ مِنْ دَٓابَّةٍ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ۩  ...

Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler (boyun eğerler).
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلِلَّهِ ve Allah’a
2 يَسْجُدُ secde ederler س ج د
3 مَا ne varsa
4 فِي
5 السَّمَاوَاتِ göklerde س م و
6 وَمَا ve ne varsa
7 فِي
8 الْأَرْضِ yerde ا ر ض
9 مِنْ
10 دَابَّةٍ canlılardan د ب ب
11 وَالْمَلَائِكَةُ ve meleklerden م ل ك
12 وَهُمْ ve onlar
13 لَا asla
14 يَسْتَكْبِرُونَ büyük taslamazlar ك ب ر
 
Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler de Allah’a secde eder, boyun eğerler. Ayrıca melekler asla kibre kapılıp âsi olmaz, serkeşlik etmez, Allah’ın yasalarından sapmazlar; O’na derin bir saygıyla kulluk eder, emredileni yaparlar. Canlı varlıklar içinde akıllı ve bilinçli olanların secdesi ibadet şeklinde, diğerlerininki ise itaat ve inkıyad şeklindedir. Esasen insanların fizyolojik ve psikolojik yapıları bile Allah’ın iradesiyle işlediğine göre, inkârcı olan da bu yönüyle diğer canlı ve cansız varlıklar gibi “inkıyad” mânasında her an Allah’a secde eder.Nitekim burada inkârcı ve isyankâr insanlar istisna edilmeksizin yerdeki canlıların tamamının Allah’a secde ettiği ifade buyurulmuştur.
“Göklerdekiler” sözü melekleri de kapsamakla birlikte onların Allah’a itaat ve ibadetleri diğer varlıklara göre en ileri derecede olduğu için bir takdir ifadesi olmak üzere özellikle anılmış olmalıdırlar. İnsanlar içinde inkârcı ve günahkârlar bulunursa da, melekler Allah’a ibadet konusunda asla kibir taslamazlar, küstahça tavır takınmaz; yüceler yücesi bildikleri rablerinden korkar, O’nun buyruklarına eksiksiz uyarlar. Bu âyet, meleklerin ismet (günahsızlık) özelliğine sahip olduklarını gösterir (Râzî, XX, 44-45).
 Bağlamından dolayı “yüceler yücesi…” diye tercüme ettiğimiz metindeki min fevkıhim ifadesinin tam karşılığı, “onların üzerinden” şeklinde olduğu için, 50. âyete, bizim tercih ettiğimiz mânadan başka, “üstlerinden, yukarıdan gelecek olan azaptan dolayı rablerinden korkarlar…” mânası da verilmiştir (bk. Zemahşerî, II, 331; Kurtubî, X, 119).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 405-406
 

وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ مِنْ دَٓابَّةٍ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لِلّٰهِ  car mecruru  يَسْجُدُ  fiiline müteallıktır.  يَسْجُدُ  merfû muzari fiildir. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, fail olarak mahallen merfûdur.

فِي السَّمٰوَاتِ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.  وَمَا فِي الْاَرْضِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

مِنْ دَٓابَّةٍ  car mecruru  mahzuf hale müteallıktır.  الْمَلٰٓئِكَةُ  kelimesi atıf harfi وَ ’la birinci ism-i mevsûle matuftur.

وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

لَا يَسْتَكْبِرُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْتَكْبِرُونَ  fiili  نَ nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olarak mahallen merfûdur.

يَسْتَكْبِرُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi  كبر ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ مِنْ دَٓابَّةٍ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ

 

İstînâf  وَ ’ıyla gelen ayetin ilk cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. 

لِلّٰهِ  şeklindeki car mecrur, kasr için amili olan  يَسْجُدُ  fiiline takdim edilmiştir. Çünkü yerde ve gökte olan her şey sadece O’na secde ederek boyun eğer. …يَسْجُدُ مَا  sıfat/ maksûr,  لِلّٰهِ  mevsuf/maksûrun aleyhtir. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur. Yani secde, sadece Allah içindir. Putlara secde eden müşriklere tarizdir. (Âşûr)

يَسْجُدُ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası mahzuftur.  فِي السَّمٰوَاتِ, mahzuf sılaya müteallıktır. 

مِنْ دَٓابَّةٍ ’deki tenvin nev ve kesret,  مِنْ  ise istiğrak ifade eder

Sübut ifade eden  وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ  şeklindeki isim cümlesi  يَسْجُدُ  fiilinin failinden haldir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Cümlede müsnedin menfi muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetteki her iki  مَا  da ism-i mevsûldür. Bu kelimenin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

يَسْجُدُ - يَسْتَكْبِرُونَ  arasında îhâm-ı tezâd,  السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ  arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı îcab sanatları vardır.

Ayette, “şu göklerde olanlar” denildikten sonra “ve bütün melekler” denilmesi, başka ayetlerde Cebrail’in meleklerden sonra zikredilmesi kabilinden olup tazim içindir. (Ebüssuûd)

Secde ile kastedilen anlam şöyledir; Bu gölgeler, yeryüzüne düşerler ve secde edenin şeklini alırlar. Dolayısıyla Cenab-ı Hakk, gölgeler hakkında “secde etme” vasfını kullanmıştır. Hasan el-Basri, “Senin gölgen, Rabbine secde ediyor ama sen etmiyorsun. Bu yaptığın ne kötüdür!” demiştir. Mücahid ise: “Kâfirin kendisi namaz kılmaz ama gölgesi namaz kılar.” demiştir. Yine “İster kendisi secde etsin ister etmesin her şeyin gölgesi Allah'a secde eder.” denilmiştir. (Fahreddin er-Râzî) 

Secde edenler; semavatta ve arzda olanlarla melekler olarak sıralanmıştır. Bu, taksim sanatı üslubudur.

Semavattan sonra arzın söylenmesi hususun umuma atfı babındandır. Çünkü semavat arzı da içine alır.

Bu, temiz melekleri daha çok büyütmek ve şereflendirmek içindir. (Safvetu't Tefasir)

Göklerde ve yerde bulunanların secde etmelerinin peşinden onların “kibirlenmemeleri” getirilmiştir. Çünkü kibirlenselerdi secde etmezlerdi. İkinci vasıf birinci vasıftan kaynaklanmaktadır. Sanki Allah, önce onları secde etmekle övmüş, ardından da secde etmelerinin mantıkî bir sonucu olarak “kibirlenmemek” ile övmüştür. (Dr. Mustafa Aydın Arap Dili Belâgatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)