Nahl Sûresi 5. Ayet

وَالْاَنْعَامَ خَلَقَهَاۚ لَكُمْ ف۪يهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۖ  ...

Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için bir ısınma ve birçok faydalar vardır. Hem de onlardan yersiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالْأَنْعَامَ ve hayvanları da ن ع م
2 خَلَقَهَا yarattı خ ل ق
3 لَكُمْ sizin için vardır
4 فِيهَا onlarda
5 دِفْءٌ ısınma د ف ا
6 وَمَنَافِعُ ve menfaatler ن ف ع
7 وَمِنْهَا ve onlardan
8 تَأْكُلُونَ yersiniz ا ك ل
 
Sûrenin ilk âyetinde yüce Allah’ın, putperestlerce ileri sürülen ortaklardan münezzeh olduğu, 2. âyetinde O’ndan başka tanrı bulunmadığı ifade buyurulduktan sonra 18. âyete kadar olan bölümde de bu gerçeği kanıtlamak üzere O’nun varlığının, birliğinin ve yaratıcı kudretinin bazı delilleri gösterilmekte, insanın yararlanmakta olduğu ilâhî lutuf ve nimetler hatırlatılmakta, nimetin sahibini tanıyıp O’na şükretmek gerektiği uyarısında bulunulmaktadır. 
 Tasavvuf ve felsefe kültüründe “büyük âlem” denilen yer ve göklerle “küçük âlem” denilen insanın yaratılması ve yaratılış keyfiyeti, insanı kuşatan canlı ve cansız tabiatın ona yararlı olacak şekilde nimet ve imkânlarla donatılması hep Allah’ın varlığına ve hikmetli yaratıcılığına delâlet etmektedir. 8. âyette Allah’ın, burada sayılanlar dışında, o günkü insanların veya her devirde yaşayanların bilmedikleri daha başka şeyler de yaratmakta olduğu ifade edilmek suretiyle hem yaratılışın akıp giden bir süreç olduğu belirtiliyor hem de insanlarda, gördükleriyle yetinmeyip tabiatın gizliliklerini keşfetme merakı uyandırılması hedefleniyor, bu keşiflerin Allah inancının gelişip güçlenmesine katkıda bulunacağına işaret ediliyor.
 Yeryüzünde insandan başka hiçbir varlık Allah’a karşı gelme gücüne ve özgürlüğüne sahip değildir. Bu sebeple 3. âyette insanın yaratılış sürecine dikkat çekilerek (bu hususta geniş bilgi için bk. Mü’minûn 23/12-14), “bir damla su”dan, bir spermden yaratılan insanın, yaratanına karşı çıkacak kadar irade ve eylem gücüyle, özgürlüğüyle donatıldığına, “alelâde bir nesne iken böylesine yüksek ve şerefli bir düzeye ulaşması”na (Râzî, XIX, 226); bunun da ilim ve hikmet sahibi yüce yaratıcının varlığı, birliği ve ulu kudretinin delili olduğuna dikkat çekilmesi son derece anlamlıdır. 
Müfessirler, 5 ve 6. âyetlerde, diğer maddî ve psikolojik faydaları yanında bilhassa tüylerinden, sütlerinden ve etlerinden istifade edilmek üzere yaratıldığı bildirilen ve en‘âm kelimesiyle ifade edilen hayvanların koyun, keçi, sığır ve deveden ibaret olduğunu belirtirler. 8. âyette ise at, katır ve eşek cinsinin diğerlerinden ayrı zikredilmiş; bunların taşıma aracı ve ziynet olarak yaratıldığı bildirilirken etlerinden ve sütlerinden söz edilmemiştir. Bazı fakihler bu ifadeleri de dikkate alarak, bu üç hayvanın etlerinin ve sütlerinin haram olduğunu belirtmişlerdir. Ancak âlimlerin çoğunluğu bu âyetlerin Allah’ın yaratıcılığı ve nimetleriyle ilgili olduğu, buradan hareketle etleri yenen ve yenmeyen hayvanlar hakkında hüküm çıkarmanın isabetli olmayacağı kanaatindedirler (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1145 vd.; Râzî, XIX, 229-230; İbn Âşûr, XIV, 107-110).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 379-380
 

وَالْاَنْعَامَ خَلَقَهَاۚ لَكُمْ ف۪يهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۖ

 

وَ  atıf harfidir.  الْاَنْعَامَ  mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. خَلَقَهَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

لَكُمْ  car mecruru  خَلَقَهَا  fiiline müteallıktır.  ف۪يهَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

دِفْءٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

مَنَافِعُ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  دِفْءٌ ’e matuftur.

وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ  cümlesi atıf harfi  وَ la  دِفْءٌ e matuftur.

مِنْهَا  car mecruru  تَأْكُلُونَ  fiiline müteallıktır.

تَأْكُلُونَ  fiili,  نَ nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur.
 

وَالْاَنْعَامَ خَلَقَهَاۚ لَكُمْ 

 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  الْاَنْعَامَ, iştigal olmak üzere mansubdur. Takdiri;  خلق [Yarattı] olan mahzuf fiilin mef’ûlüdür. 

Cümle mahzufla birlikte, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl fiilden önce gelir ve fiilin sonunda da bu mef’ûle ait bir zamir bulunursa buna iştigal denir. (M.Meral Çörtü, Nahiv, s. 282)

İstînâfiyye olarak fasılla gelen  خَلَقَهَاۚ  cümlesi, tefsiriyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

خَلَقَهَاۚ  fiiline müteallık olan  لَكُمْ ’un sonraki cümleye dahil olmasına da cevaz vardır. O takdirde  خَلَقَهَاۚ ’dan sonra vakıf yapılabilir.

وَالْاَنْعَامَ [Hayvanları da] (deve, sığır ve koyunları) da kelimesi gizli bir fiille mansubdur, onu da  خَلَقَهَاۚ  لَكُمْ  kavli tefsir etmektedir ya da insana atfen mansubdur. (Beyzâvî) 

İnsandan sonra yeryüzünde mevcut maddelerin en kıymetlisi, kendilerine kıymetli kuvveler tahsis edildiği için hayvanlardır. Bu kıymetli kuvveler de zahiri ve batını hislerle, şehvet ve gadabtır. Sonra bu hayvanlar da ikiye ayrılır:

a) İnsanların istifade ettiği canlılar.

b) Böyle olmayanlar...

Birincisi, ikincisinden daha kıymetlidir. Çünkü canlıların en kıymetlisi insan olunca, insanın kendisinden daha çok ve daha fazla istifade ettiği canlının, hayvanın da başkasından daha kıymetli olması gerekir.

Sonra biz diyoruz ki insanın kendisinden yararlandığı o hayvandan, ya insan, yeme, giyme gibi zaruri geçim vesileleri için yararlanır veya böyle olmayıp o ondan ancak zinet vb. gibi zaruri olmayan şeyler hususunda istifade eder. Birincisi ikincisinden daha kıymetlidir ki işte bu kısım, Cenab-ı Hakk'ın  الْاَنْعَامَ /davarlar diye bahsettiği hayvanlardır. İşte bundan dolayı bu ayette önce onlardan bahsedilerek “Davarları da sizin için o yaratmıştır.” buyurulmuştur. (Fahreddin er-Râzî) 

Enam şu sekiz çift hayvana denilir. Bunlar da koyun, deve, keçi ve sığırdır. Bazen de الْاَنْعَامَ  şu üç şeye yani deve, sığır ve davara denilmektedir. (Fahreddin er-Râzî) 

  

  ف۪يهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۖ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. 

Sübut ifade eden  ف۪يهَا دِفْءٌ  cümlesinde, îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. 

ف۪يهَا  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  وَمَنَافِعُ, muahhar mübteda olan  دِفْءٌ ’a tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.

Mübtedanın tenkiri; nev, tazim ve kesret ifade eder.

وَ ’la makabline matuf  مِنْهَا تَأْكُلُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil cümleye, teceddüt ve tecessüm anlamı katmıştır. Car mecrur  مِنْهَا ’nın, amili olan  تَأْكُلُونَ ’ye fasıla gözetilerek yapılan takdimi, konudaki önemine binaendir. 

ف۪يهَا دِفْءٌ  [Isıtıcı şeyler vardır] ifadesinden sonra  مَنَافِعُ  [faydalar] demesi umumun hususa atfı babıdır.

دِفْءٌ - مَنَافِعُ - تَأْكُلُونَۖ - الْاَنْعَامَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

4-5-6. ayetlerin  مُب۪ينٌ ,تَأْكُلُونَۖ ,تَسْرَحُونَۖ  şeklindeki son kelimeleri arasında seci vardır. 

وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۖ (Onlardan bir kısmını da yersiniz…) cümlesinin aslı  تَأْكُلُونَۖ مِنْهَا  şeklindedir. Ancak  مِنْهَا  ifadesi öne alınarak tertip değişmiştir. Bu değişimin nedeniyle ilgili Beyzâvî iki vecih zikreder. Buna göre zarfın (şibih cümle) takdim edilmesi ya ayet sonlarının tutması (رؤوس الآي) içindir. Ya da söz konusu evcil hayvanların (deve, sığır, koyun) etinden yemenin geçim için normal bir şey olduğunu, ancak eti yenen diğer hayvanlardan yemenin sadece tedavi ve zevk maksadıyla olduğunu ifade etmek içindir. (Beyzâvî, III, 386) 

Müfessirimizin ikinci izahından anlaşıldığına göre zarfın takdimi tahsis ifade etmektedir. Yani âdet olan bu hayvanların etini yemenizdir, bunların dışındakilerin değil. Ancak bu ifade bunların dışındakilerin etinin yenmeyeceği anlamına gelmez. (Süleyman Gür, Kādî Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)

ف۪يهَا دِفْءٌ  [Onda ısıtıcı şey vardır] ısıtıp soğuktan koruyacak,  وَمَنَافِعُ [ve faydalar] yavruları, sütü ve binmesi gibi. Bunlara fayda demesi bedellerini de içine alması içindir.  وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۖ  [Onlardan yersiniz de] yani yenilecek olanını yersiniz; eti, iç yağları ve sütleri gibi. (Beyzâvî) 

Allah Teâlâ,  en’âmı mükellefler için yarattığını bildirince bunun peşinden onlardaki menfaatlerin neler olduğunu sayıp dökmüştür. Bil ki en’âmın faydalarının bir kısmı zaruri bir kısmı ise zaruri değildir. Allah Teâlâ, önce zaruri olanları ele almıştır.

Birinci Fayda: Hak Teâlâ'nın “Bunlarda sizin için ısıtıcı ve koruyucu nice maddeler vardır.” cümlesinin ifade ettiği husustur. Cenab-ı Hak, bu hususu başka bir ayette de zikrederek, “... yünlerinden, yağlarından, kıllarından....” (Nahl Suresi, 80) buyurmuştur. Dil alimlerine göre  دِفْءٌ  kelimesi, kendisiyle ısınılan elbise anlamındadır. el-Esmaî şöyle der: Dif; ısı, sıcaklık demektir. Nitekim Arapçada, “Şu duvarın difinde, sıcağında otur” denilir yani o duvarın dibinde, (rüzgârdan korunmuş güneş alan kısmında)... Bu kelime hemze hazf edilip de harekesi fe'ye verilmiş  دِفٌ  şeklinde de okunmuştur.

İkinci Fayda: Ayet-i kerimedeki  مَنَافِعُ  kelimesinin belirttiği husustur. Alimler, Cenab-ı Hakk'ın bu ifadeyle o hayvanların neslini ve sütünü kastettiğini söyleyerek şöyle demişlerdir: Bu lafız, genel ve umumi bir duruma delalet ettiği halde Allah bu lafızla onların neslini ve sütünü kastetmiştir. Çünkü nesil ve süt ile bazen yeme içmede, bazen para mukabili satmada, bazen de elbise vs. gibi zaruri şeylerle değiştirmek suretiyle istifade edilir. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak, bütün bunları kapsasın diye bu kısımları,  مَنَافِعُ /nice menfaatler sözüyle belirtmiştir.

Üçüncü Fayda, ayetteki “وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۖ /Onlardan yersiniz” cümlesinin ifade ettiği husustur. (Fahreddin er-Râzî)