Nahl Sûresi 6. Ayet

وَلَكُمْ ف۪يهَا جَمَالٌ ح۪ينَ تُر۪يحُونَ وَح۪ينَ تَسْرَحُونَۖ  ...

Onları akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken de sizin için bir güzellik (ve zevk) vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَكُمْ ve sizin için vardır
2 فِيهَا onlarda
3 جَمَالٌ bir güzellik ج م ل
4 حِينَ zaman ح ي ن
5 تُرِيحُونَ akşamleyin getirdiğiniz ر و ح
6 وَحِينَ ve zaman ح ي ن
7 تَسْرَحُونَ sabahleyin götürdüğünüz س ر ح
 
Sûrenin ilk âyetinde yüce Allah’ın, putperestlerce ileri sürülen ortaklardan münezzeh olduğu, 2. âyetinde O’ndan başka tanrı bulunmadığı ifade buyurulduktan sonra 18. âyete kadar olan bölümde de bu gerçeği kanıtlamak üzere O’nun varlığının, birliğinin ve yaratıcı kudretinin bazı delilleri gösterilmekte, insanın yararlanmakta olduğu ilâhî lutuf ve nimetler hatırlatılmakta, nimetin sahibini tanıyıp O’na şükretmek gerektiği uyarısında bulunulmaktadır. 
 Tasavvuf ve felsefe kültüründe “büyük âlem” denilen yer ve göklerle “küçük âlem” denilen insanın yaratılması ve yaratılış keyfiyeti, insanı kuşatan canlı ve cansız tabiatın ona yararlı olacak şekilde nimet ve imkânlarla donatılması hep Allah’ın varlığına ve hikmetli yaratıcılığına delâlet etmektedir. 8. âyette Allah’ın, burada sayılanlar dışında, o günkü insanların veya her devirde yaşayanların bilmedikleri daha başka şeyler de yaratmakta olduğu ifade edilmek suretiyle hem yaratılışın akıp giden bir süreç olduğu belirtiliyor hem de insanlarda, gördükleriyle yetinmeyip tabiatın gizliliklerini keşfetme merakı uyandırılması hedefleniyor, bu keşiflerin Allah inancının gelişip güçlenmesine katkıda bulunacağına işaret ediliyor.
 Yeryüzünde insandan başka hiçbir varlık Allah’a karşı gelme gücüne ve özgürlüğüne sahip değildir. Bu sebeple 3. âyette insanın yaratılış sürecine dikkat çekilerek (bu hususta geniş bilgi için bk. Mü’minûn 23/12-14), “bir damla su”dan, bir spermden yaratılan insanın, yaratanına karşı çıkacak kadar irade ve eylem gücüyle, özgürlüğüyle donatıldığına, “alelâde bir nesne iken böylesine yüksek ve şerefli bir düzeye ulaşması”na (Râzî, XIX, 226); bunun da ilim ve hikmet sahibi yüce yaratıcının varlığı, birliği ve ulu kudretinin delili olduğuna dikkat çekilmesi son derece anlamlıdır. 
Müfessirler, 5 ve 6. âyetlerde, diğer maddî ve psikolojik faydaları yanında bilhassa tüylerinden, sütlerinden ve etlerinden istifade edilmek üzere yaratıldığı bildirilen ve en‘âm kelimesiyle ifade edilen hayvanların koyun, keçi, sığır ve deveden ibaret olduğunu belirtirler. 8. âyette ise at, katır ve eşek cinsinin diğerlerinden ayrı zikredilmiş; bunların taşıma aracı ve ziynet olarak yaratıldığı bildirilirken etlerinden ve sütlerinden söz edilmemiştir. Bazı fakihler bu ifadeleri de dikkate alarak, bu üç hayvanın etlerinin ve sütlerinin haram olduğunu belirtmişlerdir. Ancak âlimlerin çoğunluğu bu âyetlerin Allah’ın yaratıcılığı ve nimetleriyle ilgili olduğu, buradan hareketle etleri yenen ve yenmeyen hayvanlar hakkında hüküm çıkarmanın isabetli olmayacağı kanaatindedirler (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1145 vd.; Râzî, XIX, 229-230; İbn Âşûr, XIV, 107-110).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 379-380
 
جمل Cemele : جَمالٌ kelimesi çok güzel, iyi ya da hoş olmaktır ve iki türlüdür: Birincisi: İnsana mahsusu olup gönlünde, bedeninde ya da davranışlarında bulunan cemaldir. İkincisi: Kendisinden başkasına ulaşan cemaldir. Peygamber (s.a.v.) den rivayet edilen ‘Allah güzeldir, güzeli sever ‘ إن الله جميل يحب الجمال’ hadisi bu anlamdadır. Böylece bu sözde birçok hayrın Allah’dan kaynaklandığına ve bu özellikleri olanları da seveceğine/onların sevileceğine dair bir işaret vardır. جَمِيلٌ ve جَمالٌ lafızları teksir (çokluk) bildirmek içinde kullanılır. Sözcükteki çokluk anlamı ölçü alındığından birbirinden ayrılmamış her topluluk, cemaat ve toplama da جُمْلَةٌ denmiştir. Bu köke ait olan مُجْمَلٌ kelimesi hakikatinde beyan edilmemiş, açıklanmamış veya şerh edilmemiş birçok şeyin cümlesini/toplamını kapsayan şey demektir. جَمَلٌ sözcüğü ise aslen dokuzuncu yılına girip köpek dişlerini çıkaran deveye denir. Çoğulu جِمالَةٌ şeklinde gelir. Devenin bu adı almasını nedeni Nahl, 16/6 ayetinde zikredilen Arapların bunu kendileri için bir güzellik saymaları olabilir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 11 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri cümle, cümleten, mücmel, icmâli, Cemal ve Cemil’dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَلَكُمْ ف۪يهَا جَمَالٌ ح۪ينَ تُر۪يحُونَ وَح۪ينَ تَسْرَحُونَۖ

 

وَ  atıf harfidir.  لَكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. ف۪يهَا  car mecruru mahzuf hale müteallıktır.

جَمَالٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  ح۪ينَ  zaman zarfı  جَمَالٌ ’e müteallıktır.

تُر۪يحُونَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تُر۪يحُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

وَح۪ينَ تَسْرَحُونَ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.

تُر۪يحُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  روح ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَلَكُمْ ف۪يهَا جَمَالٌ ح۪ينَ تُر۪يحُونَ وَح۪ينَ تَسْرَحُونَۖ

 

Ayet,  ف۪يهَا دِفْءٌ  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezâyüftür. Sübut ifade eden    cümlede, îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  لَكُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  جَمَالٌ, muahhar mübtedadır.

Mübtedanın tenkiri, nev tazim ve kesret ifade eder.

Zaman zarfı  ح۪ينَ ’nin müteallakı  جَمَالٌ ’dur. Bu kelimenin masdar kalıbında olması, müteallık almasını mümkün kılmıştır. Muzâfun ileyh konumundaki  تُر۪يحُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üsluptaki  ح۪ينَ تَسْرَحُونَۖ  terkibi makabline tezat nedeniyle atfedilmiştir.

Az lafızla çok anlam amacına matuf izafet terkibindeki bu ifadelerde fiillerde muzari sıyganın tercih edilmesi, anlama hudûs, teceddüt ve istimrar anlamı katmıştır.  Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

ح۪ينَ ’nin tekrarında cinas ve reddül reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

تُر۪يحُونَ  [Akşam çeviriyorsunuz] ile  تَسْرَحُونَ  [Sabahleyin salıveriyorsunuz] kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetü't Tefasir)

Hayvanlarda insanlar için birtakım faydalar bulunduğundan bahseden ayetler grubu içerisinde yer alan bu ayette, onların sağlıklı, besili, güzel yürüyüşlü manzaralarını izlemenin de onların güzelliğinden faydalanma olacağı ifade edilmektedir. Ayetle ilgili “özellikle akşam ve sabah vaktinin zikredilmesi o iki vakitte barınaklarının etrafı süslendiği ve sahipleri onları gören halkın gözünde büyüdüğü içindir” tarzında bir açıklama yapan Beyzâvî,  ح۪ينَ تُر۪يحُونَ;  [akşamleyin getirirken] lafzının ح۪ينَ تَسْرَحُونَۖ; [sabahleyin salıverirken] ifadesinden önce zikredilmesini son derece ince bir belâğî sırra bağlayarak şöyle der: “Hayvanların otlaktan dönmelerini sabahleyin meraya gitmeden önce zikretmesi, süsün onda açık bir şekilde görülmesindendir; çünkü karınları doymuş, memeleri şişmiş vaziyette dönerler.” (Süleyman Gür, Kādî Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)