وَقَالَ اللّٰهُ لَا تَتَّخِذُٓوا اِلٰهَيْنِ اثْنَيْنِۚ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ
وَقَالَ اللّٰهُ لَا تَتَّخِذُٓوا اِلٰهَيْنِ اثْنَيْنِۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, لَا تَتَّخِذُٓوا اِلٰهَيْنِ اثْنَيْنِ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّخِذُوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلٰهَيْنِ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
اثْنَيْنِ kelimesi اِلٰهَيْنِ ’nin sıfatı olup müsennaya mülhak olduğu için ي ile mansubdur.
تَتَّخِذُٓوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftial babındadır. Sülâsîsi أخذ ’dır.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ
اِنَّمَا kaffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلٰهٌ haber olup lafzen merfûdur.
وَاحِدٌ kelimesi اِلٰهٌ ’un sıfatıdır.
فَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ
فَ atıf harfidir. Munfasıl zamir اِيَّايَ mukadder bir fiilin mukaddem mef‘ûlüdür. Takdiri ارهبوا şeklindedir.
فَ atıf harfidir. Zaid olması da caizdir. ارْهَبُونِ fiili نَ ’nun hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Sonundaki نَ vikayedir. Hazf edilen يَ ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Burada bir ي harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan نِ harfinin harekesi esre gelmiştir.
وَقَالَ اللّٰهُ لَا تَتَّخِذُٓوا اِلٰهَيْنِ اثْنَيْنِۚ
وَ istînâfiyyedir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması haşyet duyguları uyandırmak içindir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan لَا تَتَّخِذُٓوا اِلٰهَيْنِ اثْنَيْنِ cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اثْنَيْنِ kelimesi, اِلٰهَيْنِ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb, bu kelimeler arasında ise cinâs-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
[Allah dedi: İki ilâh edinmeyin] ibaresinde sayılan onu gösterdiği halde sayının da zikredilmesi, söz konusunun o olduğunu bildirmek içindir. Ya da ikiliğin ilâhlığa aykırı olduğuna ima içindir, nitekim [o sadece bir tek ilâhtır] kavlinde de وَاحِدٌۚ ’i zikretmiştir, bu da ilâhlığı değil birliği ispat etmek içindir ya da birliğin ilâhlığın gereklerinden olduğu içindir. (Beyzâvî)
اثْنَيْنِ tabirinin tekrar edilmesinin gayesi, bu fikirden tamamıyla uzaklaştırmak ve aklın bundaki çirkinliğe vukûfiyetini mükemmelleştirmektir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ
Cümle beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.
اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiştir.
Faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
اِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap, konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. Ancak bunun aksi durumlarda da اِنَّمَا ile kasrın yapıldığı görülmektedir. Yani muhatabın inkâr ettiği durumlarda inkâr etmiyormuş menzilesine konarak اِنَّمَا ile kasr yapılır. Böylece tariz yoluyla başka bir maksat için gelmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَاحِدٌ kelimesi, اِلٰهٌ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur'an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
اِلٰهٌ kelimesi nekre olarak cins veya nev ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِلٰهٌ - اللّٰهُ kelimeleri arasında murâât-ı nazîr ve iştikak cinası vardır.
اِلٰهٌ - اِلٰهَيْنِ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اثْنَيْنِۚ - وَاحِدٌۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
فَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ
فَ mukadder şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Takdiri, إن رهبتم شيئًا [Bir şeyden korkacaksanız] olan şart cümlesi mahzuftur. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. اِيَّايَ, mezkur fiili açıklayan takdiri ارهبوا olan fiilin mukaddem mef’ûlüdür. Cümlenin takdiri إيّاي ارهبوا [Sadece benden korkun] şeklindedir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümledeki takdim kasr ifade eder. Sadece ve sadece benden korkun anlamındadır.
فَارْهَبُونِ cümlesi, tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Cümleye dahil olan فَ, tekid ifade eden zaid harftir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَارْهَبُونِ kelimesinin sonundaki esre mütekellim zamirinden ivazdır. نِ ise nun-u vikayedir.
Zuhaylî’ye göre ayet-i kerimenin sonundaki فَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ ifadesinde gaib kipinden mütekellim sıygasına geçiş yapılmak suretiyle iltifat vardır. Bu, korkutma ve mehabette mübalağa ve maksadı açıkça ifade etmek için yapılmıştır. Sanki şöyle buyrulmuştur: “İşte o tek olan ilâh benim, öyleyse başkasından değil yalnızca benden korkun.”
Zemahşerî de: “Bu ifade kelamın gaibden tekellüm sıygasına nakledilmesidir. Burada galip olan mütekellim olduğu için bu geçiş caiz olmuştur. Bu üslup iltifat yollarından biri olup korkutma hususunda وَاِيَّاهُ فَارْهَبُوهُ ifadesinden ve öncesinin mütekellim sıygasıyla gelmesinden daha beliğdir.” demektedir. (Sinan Yıldız, Vehbe Zuhaylî’nin Tefsiru’l Münir Adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları ve Fahreddin er-Râzî)
اِنَّمَا ve takdim kasrı olmak üzere ayette iki kasr vardır. Allah Teâlâ tek olduğunu, ilâh olduğunu kasr üslubuyla tekidli bir şekilde dile getirmiştir. “Benden korkun.” cümlesi de takdim kasrı sebebiyle “Sadece Benden korkun, başkasından değil.” anlamını kazanmıştır.