Nahl Sûresi 59. Ayet

يَتَوَارٰى مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُٓوءِ مَا بُشِّرَ بِه۪ۜ اَيُمْسِكُهُ عَلٰى هُونٍ اَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ  ...

Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَتَوَارَىٰ gizlenir و ر ي
2 مِنَ
3 الْقَوْمِ kavminden ق و م
4 مِنْ dolayı
5 سُوءِ kötülüğünden س و ا
6 مَا
7 بُشِّرَ verilen müjdenin ب ش ر
8 بِهِ ona
9 أَيُمْسِكُهُ onu tutsun mu? م س ك
10 عَلَىٰ
11 هُونٍ hakaretle ه و ن
12 أَمْ yoksa
13 يَدُسُّهُ onu gömsün mü? د س س
14 فِي
15 التُّرَابِ toprağa ت ر ب
16 أَلَا bak
17 سَاءَ ne kötü س و ا
18 مَا
19 يَحْكُمُونَ hüküm veriyorlar ح ك م
 
Câhiliye Arapları kız çocuklarını iki sebeple istemezlerdi: İlki geçim sıkıntısı, ikincisi de namus anlayışları (Râzî, XX, 56). Erkek çocuklar ileride kabilenin silâhşoru olacakları için onları istememek şöyle dursun, 57. âyetin sonunda da ima edildiği üzere, erkek çocuklara sahip olmaktan özellikle hoşlanırlar, sayılarının çokluğu ile övünürlerdi; fakat kız çocukları, Türkçe’deki meşhur deyimiyle “kaşık düşmanı” olarak telakki edilirdi. İkinci ve daha önemli sebebe gelince, ardı arkası kesilmeyen kabileler arası savaşlarda kız ve kadınların esir düşmeleri ve câriye olarak tutulmaları, alınıp satılmaları, namusuna çok düşkün olan Câhiliye Arabı için son derece onur kırıcı bir durumdu ve bu yüzden toplumda kız çocuğuna sahip olmak bir utanç sebebi olarak algılanıyordu; aslında sevinmek gerektiği için 59. âyette “müjde” kelimesiyle ifade edilen böyle bir doğum haberi alan baba, tam tersine üzüntüye boğuluyordu. Âyet, bu son derece cahilce telakkinin, acımasız törenin baskısı altında kalan, ama fıtratındaki babalık duygusunun etkisinden de kurtulamayan Câhiliye Arabı’nın bunalımını, kısa fakat oldukça etkileyici bir ifadeyle özetlemektedir: “Böyle bir alçaltıcı duruma rağmen onu yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün!” Âyet, onları böylesine korkunç bir ikilemle karşı karşıya bırakan zihniyeti, “Görün işte, ne kötü yargıda bulunuyorlar!” diyerek mahkûm etmektedir (kız çocuklarının öldürülmesi hususunda ayrıca bk. İsrâ 17/31; Tekvîr 81/8-9).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 410
 

Riyazus Salihin, 342 Nolu Hadis
Ebû Îsâ Mugîre İbni Şu’be radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ size ana babaya itaatsizlik etmeyi, verilmesi gerekeni vermeyip almaya hakkı olmayan şeyi istemeyi ve kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi haram kılmış; dedi kodu yapmayı, çok soru sormayı ve malı israf etmeyi de mekruh kılmıştır.”
(Buhârî, İstikrâz 19, Edeb 6, Zekât 53; Müslim, Akdıye 10-14)

Riyazus Salihin, 269 Nolu Hadis
Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle yanyana bulunacağız” buyurdu ve parmaklarını bitiştirdi.
(Müslim, Birr 149. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 13)

 

وري Veraye : Bu fiil birşeyin üzerini örtmek anlamında mufâale babına sokularak وارَى şeklinde kullanılır. Tefâul babında ise تَوارَى olarak arkasına saklanıp örtünmek demektir. وَراءٌ sözcüğüne gelince bununla sadece arkası kastedilir. Yahudilerin Hz. Musa’dan miras aldıkları kitap olan Tevrat’ta تَوْراة yine bu köktendir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 32 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri verâlı olmak, tevrat, tevriye ve mâverâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

دسّ Desse :الدَّسُّ bir tür zorlama ile bir nesneyi başka bir nesnenin içine sokmaktır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece 1 ayette fiil olarak geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli desisedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

يَتَوَارٰى مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُٓوءِ مَا بُشِّرَ بِه۪ۜ 

 

Ayet önceki ayetteki  كَظ۪يمٌ un hali olarak mahallen mansubdur. 

Fiil cümlesidir.  يَتَوَارٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir. 

مِنَ الْقَوْمِ  car mecruru  يَتَوَارٰى  fiiline müteallıktır.  مِنْ سُٓوءِ  car mecruru  يَتَوَارٰى  fiiline müteallıktır.  سُٓوء  muzâftır. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

İsm-i mevsûlun sılası  بُشِّرَ dır. Îrabtan mahalli yoktur. 

بُشِّرَ   fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.

بِه۪  car mecruru  بُشِّرَ  fiiline müteallıktır. 


اَيُمْسِكُهُ عَلٰى هُونٍ اَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِۜ 

 

Hemze istifhâm harfidir.  يُمْسِكُهُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

عَلٰى هُونٍ  car mecruru  يُمْسِكُهُ  fiilinin mahzuf haline müteallıktır.

اَمْ  atıf harfi hemzenin muadilidir. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar.

Not: Genellikle soru edatı olan hemze ile ( اَ ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: 

1. Muttasıl  اَمْ   

2. Munkatı  اَمْ  (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يَدُسُّهُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فِي التُّرَابِ  car mecruru  يَدُسُّهُ  filine müteallıktır.  

يَتَوَارٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  وري ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar. Tefâ’ul babı müşareket manasında kullanılır.

Müşareket: Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Müşareket babı olan müfaale babıyla bu bab arasındaki fark: Müfaale babında lafızda fail olan, işi başlatan ve galip durumunda olandır. Bu babda ise fail ile mef’ûl arasında işi yapma konusunda müsavilik (eşitlik) olandır. Bu sebeple tefa’ul babında her ikisi de faillikte aynı olup mağlup olan olmadığından bazen mef’ûl zikredilmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   

يُمْسِكُهُ   fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  مسك ’dir.

İf’al babı فِي  ile  tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


 اَلَا سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ

 

اَلَا  tenbih harfidir.  سَٓاءَ  zem anlamı taşıyan camid fildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو’dir.

مَا  harfi,  سَٓاءَ  kelimesinin failini tefsir eden (açıklayan) nekre-i mevsûfedir.

سَٓاءَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri, هو  şeklindedir.

سَٓاءَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَحْكُمُونَ  fiili  نَ un  sübutuyla merfû muzari fiildir.  Zamir olan çoğul  وَ ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

يَتَوَارٰى مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُٓوءِ مَا بُشِّرَ بِه۪ۜ 

 

Ayet fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Cümle önceki ayetteki  كَظ۪يمٌ ’un halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

سُٓوءِ ’nin muzâfun ileyhi konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası  بُشِّرَ بِه۪, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede sıfat yerine izafet terkibi tercih edilmiştir.

İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Ahkaf Suresi 20) 

بُشِّرَ بِه۪  deki ه۪  zamirinin müzekker gelmesi; müjdeden kelimesinde mündemiç şeye ait olduğundan dolayıdır. (Kurtubî)

سُٓوءِ - بُشِّرَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.


اَيُمْسِكُهُ عَلٰى هُونٍ اَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. 

Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Çünkü mütekellim Allah Teâlâ’dır.

Fiillerin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Hemze ve  اَمْ  edatıyla sorulan sorunun amacı, iki durumdan hangisinin gerçekleşmiş olduğunu tespite yöneliktir. Dolayısıyla müspet veya menfi bir hüküm ifade etmeyen bu istifham tasavvurîdir ve ikisinden birinin mahiyetini öğrenmeye yöneliktir.

هُونٍ ’deki tenvin nev, kesret ve tahkir ifade eder.

Cenab-ı Allah, [Onu yanında mı tutacak?] ifadesindeki zamiri müzekker getirmiştir. Çünkü bu zamir, bir önceki  مَا بُشِّرَ بِه۪ۜ  ifadesindeki  مَا ‘ya aittir. 

هُونٍ, zillet, horluk, hakirlik manasınadır. Nitekim Nadr b. Şumeyl şöyle der: “Arapçada, ‘O, onun üzerine  أهْوَن ’dir,  هُونٍ’dur,  هَوان’dır denir. Yine ‘Onu küçük, hakir gördüm.’ denir.”

Ayetteki  هُونٍ  (horluk-zelillik) vasfının kime ait olduğu hususunda iki görüş vardır:

1. Bu, doğmuş olan o kız çocuğunun vasfıdır. Buna göre mana, “O adam, bu kız çocuğunu, gözünde o kız çocuğunu hor ve hakir olarak mı yani nda mı tutacak?” şeklindedir.

2. Atâ’nın rivayetine göre İbni Abbas (r.a.), bu kelimenin babaya ait bir sıfat olduğunu söylemiştir. Buna göre mana, “O baba, bu kızı, kendisinin zelil ve utanç içinde olmasına rağmen isteyerek onu tutabilecek mi?” şeklindedir (Fahreddin er-Râzî)

Cahiliye döneminde, bir kimsenin kız çocuğu doğunca ondan utanç duyar ve insanlardan uzaklaşma ihtiyacı hissederdi. Bunlardan bazıları da bu kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek öldürürlerdi. Bunu yapmalarının sebebi, kızlarının kaçırılarak onlara tecavüz edilmesinden korkmaları yahut da nüfuslarının çoğalarak fakirleşmelerinden endişe etmeleriydi. (Taberî)

دسٌَ ; bir şeyi bir şeyin içine sokarak gizlemektir. Rivayet olunduğuna göre, Araplar kızları olunca bir çukur eşerler, o kız çocuğunu ölsün diye oraya koyarlardı.

(Fahreddin er-Râzî)


اَلَا سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ

 

Ayetin son cümlesi, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اَلَا  tenbih harfidir.  

Zem anlamı taşıyan camid fiil  سَاۤءَ ’nin dahil olduğu cümle, gayrı talebî inşâî isnaddır. 

سَٓاءَ  fiilinin, هو şeklinde takdir edilen mahsusunun hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

مَا  harfi,  سَٓاءَ  fiilinin failini tefsir eden (açıklayan) nekre-i mevsûfedir.

يَحْكُمُونَ  fiili,  مَا ’nın sıfatı olarak mahallen mansubdur. Muzari sıygada gelen fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Sıfat, mevsûfunun bir özelliğini açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

سَٓاءَ - سُٓوءِ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

İsm-i mevsûl olan  مَا ‘lardan ilki muzâfun ileyh olarak cer mahallinde, diğeri ise  سَٓاءَ  fiilinin faili olarak ref konumundadır. Bu kelimenin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.