Nahl Sûresi 77. Ayet

وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ  ...

Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyamet’in kopması, bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلِلَّهِ Allah’a aittir
2 غَيْبُ gaybı غ ي ب
3 السَّمَاوَاتِ göklerin س م و
4 وَالْأَرْضِ ve yerin ا ر ض
5 وَمَا ve değildir
6 أَمْرُ işi ا م ر
7 السَّاعَةِ sa’atin (kıyametin) س و ع
8 إِلَّا (başka değil) ancak
9 كَلَمْحِ açıp yumma gibidir ل م ح
10 الْبَصَرِ bir göz ب ص ر
11 أَوْ yahut
12 هُوَ o
13 أَقْرَبُ daha yakın(kısa)dır ق ر ب
14 إِنَّ şüphesiz
15 اللَّهَ Allah
16 عَلَىٰ üzerine
17 كُلِّ her ك ل ل
18 شَيْءٍ şey ش ي ا
19 قَدِيرٌ gücü yetendir ق د ر
 
İnkârda ve şirkte direnerek gönlünde ve hayatında gerçek bir din şuuruna, kaygısına ve sorumluluğuna yer vermek istemeyen bir zihniyete karşı Allah’ın varlığını, birliğini, ilminin ve kudretinin sınırsızlığını dile getiren ve bunlarla ilgili kanıtlar sergileyen yukarıdaki âyetler grubunun ilkinde, Allah’ın özellikle evrenin sırlarını kuşatan ilmine ve dünya hayatına son verecek kadar geniş boyutlu bir olay olan kıyametin kopmasını sağlayacak mükemmellikteki kudretine dikkat çekilmektedir.
 
  “Göklerin ve yerin gaybı”ndan maksat, genel olarak insanın bilgi sınırını aşan evrenle ilgili konular veya özellikle kıyametin Allah’tan başkasınca bilinmeyen vaktidir (Zemahşerî, II, 338). “Daha kısa” diye çevirdiğimiz akrab kelimesinin asıl mânası “daha yakın” olmakla birlikte, müfessir Zeccâc’a göre burada “son saat”in yani kıyametin, göz kırpması kadar yakın bir süre sonra kopacağı kastedilmemiş; vakti geldiğinde ilâhî kudretin göz açıp kapayacak kadar kısa bir süre içinde kıyamet olayını gerçekleştireceği ifade edilmek istenmiştir (Râzî, XX, 88; Şevkânî, III, 206). Bu durumda âyetin doğru anlaşılabilmesi için söz konusu kelimeyi, “daha kısa” diye çevirmek isabetli görünmektedir.
 

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 424
 

لمح Lemeha : 

لَمْحٌ şimşeğin parıldaması demektir. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de isim olarak 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli telmih (ima)dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)  
 

وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لِلّٰهِ  car mecruru  mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. 

غَيْبُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  السَّمٰوَاتِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

الْاَرْضِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.


 وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُۜ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi).

مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

اَمْرُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  السَّاعَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  كَلَمْحِ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. الْبَصَرِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اَوْ  atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

اَقْرَبُ  haber olup lafzen merfûdur. Gayri munsarif kalıbında olduğu için tenvin almamıştır.

 

 اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafzı  اِنَّ ‘nin ismi olup fetha ile mansubdur. 

عَلٰى كُلِّ car mecruru  قَدِ۪يرٌ ‘a müteallıktır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

قَدِ۪يرٌ  kelimesi  اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.

قَد۪يرٌ  kelimesi mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ

 

İstînâf  وَ ’ıyla gelen ayetin ilk cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. 

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde  لِلّٰهِ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  غَيْبُ السَّمٰوَاتِ  muahhar mübtedadır. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

Bu takdim kasr ifade eder. Mübteda olan  غَيْبُ kelimesinin, haber makamında olan  لِلّٰهِ ’nin müteallakına olan kasrıdır.  غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ  maksûr,  لِلّٰهِ  maksûrun aleyhtir. Mülkiyet lam’ı hasr ifade etmiştir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Bu takdim ihtimam için de olabilir. (Âşûr)

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Müsnedün ileyhin izafet formunda gelmesi veciz ifade içindir.

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

السَّمٰوَاتِ ‘den sonra  الْاَرْضِۜ ‘ın zikredilmesi, hususun umuma atfı babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü semavat, arza da şamildir.

وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ  [Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir.] onun ilmi O’na hastır, O’ndan başkası bilmez. Gayb; semavat ve arzda kullardan gaib olan şeylerdir, bunlar hissedilen şeyler değildir, hissedilen şeyin gösterdiği cinsten de değildir. Bunun kıyamet günü olduğu da söylenmiştir, çünkü o gök ve yer halkı için gaibdir. (Beyzâvî)


 وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُۜ 

 

İstînâfa matuf olan cümlede  مَٓا , nefy harfidir. Menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedün ileyh olan  اَمْرُ السَّاعَةِ , veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.

Cümlede îcâzı hazif sanatı vardır. Car mecrur  كَلَمْحِ , mahzuf habere müteallıktır.

Müsnedin izafet formunda gelmesi de veciz ifade kastına matuftur. 

مَٓا  ve  اِلَّا  birlikte kasr oluşturmuştur. Mübteda habere kasredilmiştir.  اَمْرُ السَّاعَةِ  maksûr, كَلَمْحِ الْبَصَرِ  müteallaki maksûrun aleyhtir. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Mübteda ve haberden müteşekkil  هُوَ اَقْرَبُۜ  cümlesi,  اَمْرُ السَّاعَةِ ’nin mahzuf haberine اَوْ   atıf harfiyle atfedilmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 اَمْرُ السَّاعَةِ  ifadesi kıyamet zamanından kinayedir.

Ayetteki teşbih,  teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh hazf edildiği için mücmeldir.

[Kıyametin işi ancak göz kırpma gibidir] ; göz kapağının yukarıdan aşağıya inmesi gibidir ya da daha yakındır, bunun yarısı kadar zaman içinde hatta başladığı anda olur; Allah Teâlâ mahlukatı bir defada diriltir. Bir defada olan da bir anda olur.

اَوْ  edatı seçme içindir ya da  بل (hayır bilakis) manasındadır. Bunun manası şöyledir de denilmiştir: Kıyametin kopması ne kadar gecikse de o Allah katında insanların göz kırpması demeleri gibidir ya da mübalağa için bundan daha yakındır. (Beyzâvî)

السَّاعَةِ , kıyametin koptuğu vakit demektir. Kıyamete, insanı ansızın yakalayacağı ve bütün canlılar tek bir sayha (çığlık-ses) ile öleceği için  السَّاعَةِ  denilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

لَمْحِ , ‘çabucak bakmak’ demektir. Buna göre mana (Kıyametin kopuşu, hızlılık açısından ancak bir göz açıp kapama gibidir) şeklinde olur. Bundan murad, Cenab-ı Hakk’ın kudretinin çok mükemmel olduğunu anlatmaktır. Ayetteki [O, daha yakındır] ifadesinin manası ise şudur: “Göz açıp kapama, cismin görüntüsünün, göz bebeğinin en üstünden en altına geçmesi demektir. Göz bebeğinin, birtakım atomlardan meydana geldiğinde şüphe yok. O halde كَلَمْحِ الْبَصَرِ , kendisi ile göz bebeğinin yüzeyinin oluştuğu o parçaların tamamına uğramak demektir. O parçaların çok olduğunda şüphe yoktur. كَلَمْحِ الْبَصَرِ  gerçekleştiği zaman bölümü de elbette peşpeşe anlardan ibarettir. Allah Teâlâ ise kıyameti, o anların her birinde koparmaya kādirdir. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak, [Yahut o, daha kısa bir zamandır] buyurmuştur.

Bu ifadenin başındaki  اَوْ  edatı ile şüphe manası kastedilmediğinde, aksine bununla “tam aksine, o daha kısa bir zamandır” manası kastedilmiş olduğunda şüphe yoktur. (Fahreddin er-Razi)

أوْ  harfindeki idrâb manası ilk teşbih içindir. Çünkü bu teşbihte, müşebbehteki vech-i şebeh, müşebbehün bihten daha kuvvetlidir. Mütekellim, önce teşbih yoluyla muhatabın dikkatini teşbihe çekmek sonra da bundan vazgeçirmek istemiştir. Böylece önce teşbih yapılmış, sonra asıl teşbih bu harften sonra gelmiştir. (Âşûr)

 

اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

إِنَّ  ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ve istimrar ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve car mecrurun takdiminin tahsis ifade etmesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.

Lafza-i celâlin zamir makamında zahir olarak zikredilmesinde iltifat, ıtnâb ve kalplerde haşyet duygularını artırmak için yapılan tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Müsnedün ileyh olan Allah lafzı iki kez zikredilmesi şüphesiz müsnedin yani verilen haberin kesinliğini ifade eder. Çünkü nefis O’nun vaadiyle mutmain olur.

Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ'nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. 

Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

شَيْءٍ  ‘deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.

عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ  amiline takdim edilmiştir. Bu takdim, isnadın Allah Teâlâ’ya olması karînesiyle hasr ifade eder. Yani O, her şeyi bilir, bilmediği hiçbir şey yoktur. Mamulun amiline kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder.  عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ  maksûrun aleyh, قَد۪يرٌ  ise maksûrdur. قَد۪يرٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Ayetin fasılası, küçük değişikliklerle Kur'an’da çok kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, S. 314)

Böyle tekrarlanan kelimeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Fussilet/44, S. 189) Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.