فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
فَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. تَوَلَّوْا şart fiili, mahzuf elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. اِنَّمَا kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ ‘nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
عَلَيْكَ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. الْبَلَاغُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. الْمُب۪ينُ kelimesi ise الْبَلَاغُ ’un sıfatı olup lafzen merfûdur.
الْمُب۪ينُ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
Burada hitabın onlardan çevrilip Resulullah'a yöneltilmesi, kendisini teselli içindir. Yani eğer onlar İslâm dininden yüz çevirirlerse ve onlara verilen delilleri, ibretleri ve öğütleri kabul etmezlerse, artık senin tarafında bir taksirat kalmaz; çünkü senin vazifen, açıklayıcı tebliğden ibarettir ve sen bunu gerçekten fazlasıyla yaptın. (Ebüssuûd)
Ayet فَ ile makabline atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi olan تَوَلَّوْا müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ şartın cevabı için rabıtadır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri; فلا لوم عليك (Artık size kınama, ayıplama yoktur.) olan cevap cümlesi mahzuftur. Mahzuf cevap için ta’liliyye hükmündeki فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ cümlesi kasr edatı اِنَّمَا ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. عَلَيْكَ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Car mecrurun takdimi siyaktaki önemine binaendir.
اِنَّمَا kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden الْمُب۪ينُ , muahhar mübteda olan الْبَلَاغُ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ cümlesinde اِنَّمَا ile takdim kasrı bir arada gelmiştir. Bu durumda siyaktan anlaşılan mana dolayısıyla takdim kasrı geçersizdir. Çünkü bu iki kasr şeklinin bir arada kullanılması çelişkilidir. اِنَّمَا ile yapılan kasrda maksurun aleyh muahhar, takdim de ise mukaddem olandır. Takdim önemi sebebiyle yapılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Zuhaylî’nin ifadesiyle bu ayet-i kerîmedeki فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ kısmında, mevsufun sıfata kasr edilmesi türünden izâfî kasr bulunmaktadır. Yani: “Senin için yalnız tebliğ sıfatı vardır” demektir. ‘’Ey Muhammed (sav) sana düşen Rabbinin elçiliğini ifa etmektir. Biz seni ancak Allah’ın mesajını insanlara ulaştırasın diye gönderdik. Hiç kuşkusuz sen de sana emredilen görevi yerine getirdin. Onları ıslah etmekse senin sorumluluğun değildir. Neticede hesaba çekmek ve yaptıkları iyilik ve kötülüklerin karşılığını vermek de bize düşer.’’ (Sinan Yıldız, Vehbe Zuhaylî’nin Tefsiru’l Münir Adlı Tefsirinde Belâğat İlmi Uygulamaları, Rad Suresi 40)
Muahhar mübteda olan الْبَلَاغُ için sıfat konumundaki الْمُب۪ينُ , mevsufun bir özelliğini belirtmek için gelen ıtnâb sanatıdır.
81. ayetteki لَكُمْ ’den sonra تَوَلَّوْا fiili geldiği için muhataptan gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
فَاِنْ تَوَلَّوْا [Eğer yüz çevirirlerse] yan çizerler de kabul etmezlerse, فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
[sana ancak apaçık tebliğ düşer.] bu sana zarar vermez, çünkü senin görevin tebliğ etmektir, onu da ettin. Bu da sebebi (tebliği), sonucun (cezanın) yerine koyma kabilindendir. (Beyzâvî) Yani sebebiyet alakasıyla mecaz-ı mürseldir.