وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَوْمَ | ve gün |
|
2 | نَبْعَثُ | getirdiğimiz |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | كُلِّ | her |
|
5 | أُمَّةٍ | ümmetten |
|
6 | شَهِيدًا | bir şahid |
|
7 | ثُمَّ | artık |
|
8 | لَا |
|
|
9 | يُؤْذَنُ | izin verilmez |
|
10 | لِلَّذِينَ | kimselere |
|
11 | كَفَرُوا | inkar eden(lere) |
|
12 | وَلَا | ve ne de |
|
13 | هُمْ | onların |
|
14 | يُسْتَعْتَبُونَ | özür dilemeleri istenir |
|
عتب Atebe:
عَتَبٌ kendisinde konaklayanına sıkıntı veren her tür yükseltili yerdir. Bu anlamdan yola çıkarak kapı eşiği ve basamağa عَتَبَة denmiştir.
عَتْب ve مَعْتَبَة formları istiare yoluyla insanın başkasına duyduğu düşmanlık ve kabalık anlamında kullanılır.
Ayrıca if'al kalıbı - أعْتَبَ - hem düşmanlığa sevketmek hem de düşmanlığı gidermek manalarına gelir. Kuran-ı Kerim'de de geçen istif'al formu - إسْتَعْتَبَ - kişinin hoşnut edilmesi için /karşı tarafın kendisine yaptığı kabalağını itiraf etmesi için talepte bulunmasıdır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de bir fiil ve bir isim formunda olmak üzere toplam 5 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli itab (azarlamak)dır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
وَ istînâfiyyedir. Zaman zarfı يَوْمَ mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, اذكر (zikret) şeklindedir.
نَبْعَثُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. نَبْعَثُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
مِنْ كُلِّ car mecruru نَبْعَثُ fiiline müteallıktır. اُمَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
شَه۪يداً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
ثُمَّ hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْذَنُ merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i fail müstetir olup takdiri هو ’dir.
لِلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu لِ harf-i ceriyle birlikte يُؤْذَنُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُسْتَعْتَبُونَ fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُسْتَعْتَبُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. يُسْتَعْتَبُونَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi عتب’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
وَ istînâfiyyedir. Zaman zarfı يَوْمَ , takdiri اذكر olan mahzuf fiile müteallıktır. Mahzufla birlikte cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَا يُؤْذَنُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا cümlesi, ثُمَّ ile نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ cümlesine atfedilmiştir. Cümle menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl الَّذٖينَ ’nin sılası olan كَفَرُوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Ayette bahsedilen شَه۪يداً ’le, peygamberler kastedilmiştir. Bu kelimedeki tenvin, tazim ve kesret, اُمَّةٍ ’in tenkiri ise nev ve kesret ifade eder.
ثُمَّ edatı özür dilemekten şiddetle men edilmeleri dolayısıyla onları saracak şeyin fazlalığını göstermek içindir. Çünkü peygamberlerin onların aleyhine şahitlik etmeleriyle belaları artmakla ümitleri tamamen kesilecektir. (Onlardan rızalık istenmez) bu da عُتْبَى /utbâ'dan geliyor ki rıza demektir. (Beyzâvî)
Önceki ayet lafza-i celâlle gelmişken, bu ayette نَبْعَثُ fiilinde azamet zamirine iltifat edilmiştir.
Atıfla gelen son cümle وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ , mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr üslubuyla tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Cümlede olumsuzluğun müsnedün ileyhten önce gelmesi kasr oluşturmuştur.
Müsnedün ileyhin nefyden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması durumunda bu takdim kesinlikle tahsis ifade eder. (Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ cümlesi لَا يُؤْذَنُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا cümlesine atfedilmiştir. Eğer ondan daha hususi ise hususun umuma atfıdır ki hususun ihtimamı içindir. (Âşûr)
Sülasisi عتَب olan يُسْتَعْتَبُونَ fiili meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir ve istif’âl babındadır. Bu bab fiile talep anlamı katmıştır.
Yani “Onlardan, الْاعْتَاب [vazgeçme] istenmeyecektir.” demektir. İ'tâb, kınama ve azarın giderilmesi demektir. Yani “Suçlarını silecek olan tövbe, onlardan istenmeyecek; zira artık o tevbe onlardan kabul edilmeyecektir.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Son cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviyenin yanında yergi makamı olması sebebiyle teceddüt ve istimrar da ifade eder. Yani onların özürlerinin kabul edilmeyeceği kesindir ve hep böyle devam edecektir.
اسْتعْتَاب, rızalık isteme demektir. Kişi, hoşnutluk istediğinde muarızın rızalık vereceğine iyice inanırsa ondan rızalık ister. Rızalık istememek onun öfkesinin devam ettiğini gösterir. (Fahreddin er-Râzî)
ثُمَّ edatı özür dilemekten şiddetle men edilmeleri dolayısıyla onları saracak şeyin fazlalığını göstermek içindir. Çünkü peygamberlerin onların aleyhine şahitlik etmeleriyle belâları artmakla ümitleri tamamen kesilecektir.