وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
وَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b. (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzari, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)
c. Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَاَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَاَ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası ظَلَمُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
ظَلَمُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. الْعَذَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. یُخَفَّفُ merfû meçhul muzari fiildir. عَنۡهُمُ car mecruru یُخَفَّفُ fiiline müteallıktır. Naib-i fail müstetir olup takdiri هو ’dir.
وَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُنْظَرُونَ fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُنْظَرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. يُنْظَرُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi نظر ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
وَ atıf, اِذَا gerçekleşmesi kesin olan fiillerin başına gelen şart edatıdır. Müspet mazi fiil sıygasında gelen şart, رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ cümlesi, اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.
رَاَ fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan ظَلَمُوا الْعَذَابَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Vakafat, s. 107)
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ , menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يُخَفَّفُ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mefule dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevabına matuf olan isim cümlesi formunda gelen وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfinin müsnedün ileyhten önce gelmesi ve müsnedin fiil cümlesi olması tahsis ifade eder.
Haberin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve zem makamı sebebiyle istimrar ifade eder. Ayrıca muzari fiilin tecessüm özelliği, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek konuyu iyice kavramasına yardımcı olur.
لَا harfi, cumhura göre gelecek zamana mahsustur. Bu harf, mutlak olarak kullanılır ve çoğunlukla istikbal kastedilir. (Samerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, c. 2, Yasin Suresi 49)
فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ cümlesi اِذَا ’nın cevabıdır. İstînaf ihtimalini gidermek ve şart ve cevap manasını tekid etmek için فَ ile gelmiştir. (Âşûr)
وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ [Onlara mühlet verilmez] Olumsuzluğun sürekliliğini ve devamını ifade etmek için isim cümlesi tercih edilmiştir. (Safvetü’t Tefasir)
الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا , inkâr eden kimselerdir. Zamir makamında zahir olarak ifade edilmesi, zikredilen sıfatın yani zulmün onlardaki varlığını ifade etmek içindir. (Âşûr)
Müsnedün ileyh, fiil cümlesi ile haber verilerek gelmiştir. Çünkü bir ismin haberinin fiil cümlesiyle gelmesi hükmü takviye eder. Burada olumsuz hükmü takviye etmek istenmiştir. (Âşûr)
ظَلَمُوا - الْعَذَابَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah Teâlâ bu tehdidini tekid ederek [O zalimler azabı görünce kendilerinden hafifletilmeyeceği gibi onlara mühlet de verilmeyecektir] buyurmuştur. Bu, “Müşrikler Allah'ın azabını görüp onun içine düştüklerinde onlardan bu azap hafifletilmeyecek, onlara ne mühlet verilecek ne de geri bırakılacaklardır. Çünkü orada tövbe söz konusu değildir.” demektir. Bu hususta sözün özü, kelamcıların söyledikleri şu husustur: “Azabın menfaat şaibelerinden (kırıntılarından) uzak ve beri olması gerekir.” İşte bu ayetteki [Kendilerinden (o azap) hafifletilmeyecek] ifadesi ile anlatılmaktadır. Azabın devamlı olması gerekir. Bu da ayetteki [Onlara mühlet de verilmeyecektir] ifadesi ile anlatılmaktadır.” (Fahreddin er-Râzî)