وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ قَالُوا رَبَّـنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ فَاَلْقَوْا اِلَيْهِمُ الْقَوْلَ اِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve zaman |
|
2 | رَأَى | gördükleri |
|
3 | الَّذِينَ | kimseler |
|
4 | أَشْرَكُوا | ortak koşanlar |
|
5 | شُرَكَاءَهُمْ | ortak koştuklarını |
|
6 | قَالُوا | derler ki |
|
7 | رَبَّنَا | Rabbimiz |
|
8 | هَٰؤُلَاءِ | işte (bunlar) |
|
9 | شُرَكَاؤُنَا | ortaklarımız |
|
10 | الَّذِينَ |
|
|
11 | كُنَّا | olduğumuz |
|
12 | نَدْعُو | tapıyor |
|
13 | مِنْ |
|
|
14 | دُونِكَ | senden başka |
|
15 | فَأَلْقَوْا | söz atarlar |
|
16 | إِلَيْهِمُ | onlara |
|
17 | الْقَوْلَ | şu sözle |
|
18 | إِنَّكُمْ | siz |
|
19 | لَكَاذِبُونَ | tamamen yalancılarsınız |
|
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ قَالُوا رَبَّـنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ
وَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzari, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)
c. Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَاَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَاَ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası ظَلَمُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اَشْرَكُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
شُرَكَٓاءَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ karînesi olmadan gelen قَالُوا رَبَّـنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا cümlesi şartın cevabıdır.
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavl cümlesi رَبَّـنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ’dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubdur.
Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبَّ , muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Nidanın cevabı هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا ’dır.
İsm-i işaret هٰٓؤُ۬لَٓاءِ mübteda olarak mahallen merfûdur. شُرَكَٓاؤُ۬نَا haber olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, شُرَكَٓاؤُ۬نَا ’nın sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَ ’nın dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كان isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كُنَّا sükun üzere mebni nakıs fiildir.
كُنَّا ’nın ismi, mütekellim zamiri نَا , mahallen merfûdur.
نَدْعُوا fiili كُنَّا ’nın haberi olarak mahallen merfûdur. نَدْعُوا fiili, و üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
مِنْ دُونِكَ car mecruru نَدْعُوا ’deki mef’ûlun mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
شُرَكَٓاءَهُمْ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاَلْقَوْا اِلَيْهِمُ الْقَوْلَ اِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَۚ
فَ atıf harfidir. اَلْقَوْا mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَيْهِمُ car mecruru اَلْقَوْا fiiline müteallıktır. الْقَوْلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
كُمْ muttasıl zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
كَاذِبُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
كَاذِبُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan كذب fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ قَالُوا رَبَّـنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ
وَ atıf, اِذَا gerçekleşmesi kesin olan fiillerin başına gelen şart edatıdır. Müspet mazi fiil sıygasında gelen şart, …رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا cümlesi, اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.
رَاَ fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Vakafat, s. 107)
فَ karînesi olmadan gelen cevap cümlesi …قَالُوا رَبَّـنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli, ...رَبَّـنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ , nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.
رَبَّـنَا izafeti mütekellimin Allah’ın rububiyet sıfatına sığınma isteğine, nida harfinin hazfi mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
Nidanın cevabı olan هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ cümlesi, isim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir. Lazım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, bahsi geçenlere tahkir ifade eder.
Müsned veciz ifade kastıyla izafet terkibiyle gelmiştir.
شُرَكَٓاؤُ۬نَا için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ cümlesi, كان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlenin müsnedinin, muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مِنْ دُونِكَۚ izafeti, muzâfun ileyhin şanı içindir.
شُرَكَٓاؤُ۬ - الَّذ۪ينَ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Önceki ayetle bu ayet arasında, aynı kelimelerle başlaması sebebiyle reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ [Şirk koşanlar ortaklarını gördükleri zaman] ortakları saydıkları putlarını yahut küfre zorlamakla onlara ortak olan şeytanları رَبَّـنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ [Ey Rabbimiz, bunlar bizim Senden başka ibadet ettiğimiz ortaklarımızdır, derler.] taptığımız yahut itaat ettiğimiz ortaklarımızdır, demiştir. Bu da kendilerinin bu hususta hatalı olduklarını itiraftır ya da azaplarını yarıya indirmek için ricadır. (Beyzâvî)
فَاَلْقَوْا اِلَيْهِمُ الْقَوْلَ اِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَۚ
Nidanın cevabına فَ ile atfedilen cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Vakafat, s. 107)
الإلْقاءِ fiilinin شُرَكَٓاءَ ’ye ait zamire isnad edilmesi, mecaz-ı aklîdir. Sahne böyledir. Bu fiilde putlara ait zamirin müzekker âkili ifade eden vavu’l cemaat olması daha önce zikredilen هٰٓؤُ۬لَٓاءِ şeklindeki işaret ismi dolayısıyla müşâkeledir. Daha sonra gelen الَّذ۪ينَ ism-i mevsûlu de akılıları ifade eder. (Âşûr)
Masdar kalıbındaki الْقَوْلَ , mef’ûldür. اِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَۚ , bu sözü tefsir etmek üzere fasılla gelmiş isim cümlesidir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilen cümle, sübut ve istimrar ifade etmektedir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin ism-i fail kalıbında gelmesi bu özelliğin, müsnedün ileyhe olan bağlılığına ve istimrara delalet etmiştir.
الْقَوْلَ - قَالُوا ve اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.