وَعَلَى اللّٰهِ قَصْدُ السَّب۪يلِ وَمِنْهَا جَٓائِرٌۜ وَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟
وَعَلَى اللّٰهِ قَصْدُ السَّب۪يلِ وَمِنْهَا جَٓائِرٌۜ
وَ istînâfiyyedir. عَلَى اللّٰهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
قَصْدُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri, بيان قصد السبيل (Yolun amacını açıklamak) şeklindedir.
السَّب۪يلِ muzâfun ileyh olarak kesre ile mecrurdur.
وَ itiraziyyedir. مِنْهَا car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
جَٓائِرٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
جَٓائِرٌ kelimesi, sülasi mücerredi olan جور fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
شَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ’dir. Mef’ûlun bihi mahzuftur. Takdiri; هدايتكم (Sizin hidayetiniz) şeklindedir.
لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.
هَدٰيكُمْ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَجْمَع۪ينَ kelimesi هَدٰيكُمْ ’deki hitap zamiri için manevi tekid olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanır.
Tekid, tabi olduğu kelimenin veya cümlenin manasını kuvvetlendiren, pekiştiren, manasındaki kapalılığı gideren ve aynı îrabı alan sözdür. Tekide “tevkid” de denilir. Tekid eden kelimeye veya cümleye tekid (müekkid- ٌمُؤَكِّد), tekid edilen kelime veya cümleye de müekked (ٌمُؤَكَّد) denir. Tekid, çoğunlukla muhatabın zihninde iyice yerleşmesi veya onun tereddüdünü gidermek için yapılan vurguya denir. Tekid, lafzî ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Lafzî Tekid: Harfin, fiilin, ismin hatta cümlenin tekrarı ile olur. Zamirler zamir ile tekid edilebilirler. Bu durumda sayı ve cinsiyet yönünden tekid müekkede uyar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَعَلَى اللّٰهِ قَصْدُ السَّب۪يلِ
وَ istînâfiyyedir. Ayet sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede, îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.
عَلَى اللّٰهِ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. قَصْدُ السَّب۪يلِ muahhar mübtedadır. Muahhar mübtedanın, takdiri بيان [Açıklamak] olan muzâfı mahzuftur.
Müsnedün ileyhin izafet formunda gelmesi veciz ifade içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Alimlerimiz ayetteki وَعَلَى اللّٰهِ “Allah üzerinedir, Allah'a aittir.” ifadesi ile “Allah'ın fazlı ve keremi ile hak yolu ve hak dini beyan etmesi, Allah'a aittir.” manası kastedilmiştir. Allah'ın dalalete sevk etme ve saptırmasının nasıl olduğunu beyan etmesi ise gerekmez demişlerdir. İşte bu ifadeden kastedilen bu manadır. (Fahreddin er-Râzî)
قَصْدُ السَّب۪يلِ , doğru ve istenen yola gitmek için yolun yardımını almak demektir. Mesela, طريق قاصد ifadesi, maksada ulaştıran yol, demektir. (Kurtubî)
وَمِنْهَا جَٓائِرٌۜ
وَ itiraziyyedir. Cümle, sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede, îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.
مِنْهَا, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. جَٓائِرٌۜ muahhar mübtedadır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İtiraz cümleleri ıtnâb sanatıdır.
[Doğru yolu göstermek Allah’a aittir] yani doğru yolun gösterilmesi, beyan edilmesi Allah’a aittir, demektir. Burada göstermek anlamındaki kelime olan muzâf, hazf edilmiştir. Daha sonra Cenab-ı Hak, [Ondan bazısı ise eğridir.] buyurmuştur. Bu “meyleden, sapan yollar vardır” demektir. Arapçada چور haktan sapmak, meyletmek demektir. مِنْهَا kelimesindeki zamir, السَّب۪يلِ ’e racidir. Yol/ السَّب۪يلِ kelimesi, Hicazlılara göre müennestir. Bu, “Bazı yollar haktan sapmıştır, hakka doğru değildir.” demektir. O yollar da küfrün ve dalaletin çeşitli yollarıdır. Cenab-ı Hakk’ın “Eğer dileseydi, muhakkak hepinizi toptan hidayete erdirirdi.” cümlesi, Allah Teâlâ’nın kâfirleri hidayete erdirmeyi dilemediğine ve onların iman etmelerini istemediğine delalet eder. Çünkü لَوْ (eğer) edatı, bir şeyin olmamasından ötürü, diğer bir şeyin de olmayacağını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî)
سبيل جاءر ifadesi istiaredir. Çünkü جاءر “kendisini yoldan saptıran kişi” demektir. Nitekim (birisi) yolunu şaşırdığında جار الرجل عن الطريق (Adam yoldan saptı) denir. Ancak Araplar, “düzgün ve doğru gidilen yol” anlamında طريق قاسدٌ , dedikleri için “sapılan (yanlış) yol” anlamında طريقٌ جارٌ demeleri de caiz olmuştur.
Bu tabirler, eylemlerin mekâna isnat edilmesine (mekâniyye alakası) dayanan aklî/isnadi mecazlardır. (Şerîf er-Radî, Kur'an Mecazları)
Allah lafzında tecrid sanatı vardır.
وَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟
İstînâfa matuftur. Şart üslubunda gelmiş haberî isnaddır. Şart fiili شَاۤءَ ’dir.
Lam-ı rabıtanın dahil olduğu, لَهَدٰيكُمْ cümlesi لَوْ ’in cevabıdır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَوۡ gayrı cazim şart edatıdır. Şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmediğini bildirir.
Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler لَوۡ edatını “Şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır.” diye tanımlamaktadırlar. Bu tanıma göre لَوۡ edatı cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi))
Şart ve cevap cümlelerinde fiiller mazi sıygada gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmişlerdir. (Vakafat, s. 107)
Ayette icâz-ı hazif vardır. شَٓاءَ fiilinin mef’ûlu mahzuftur. Takdiri; لو شاء هدايتكم (Sizin hidayetinizi dileseydi…) şeklindedir.
Genel olarak شَٓاءُ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazfedilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَجْمَع۪ينَ۟ manevî tekid lafızlarındandır. Manevî tekid lafızları, cümlede cüzleri tekid eder.