Nahl Sûresi 8. Ayet

وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَم۪يرَ لِتَرْكَبُوهَا وَز۪ينَةًۜ وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ  ...

Hem binesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı. Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالْخَيْلَ ve atları خ ي ل
2 وَالْبِغَالَ ve katırları ب غ ل
3 وَالْحَمِيرَ ve merkepleri ح م ر
4 لِتَرْكَبُوهَا binmeniz için ر ك ب
5 وَزِينَةً ve süs için ز ي ن
6 وَيَخْلُقُ yaratmaktadır خ ل ق
7 مَا şeyleri
8 لَا
9 تَعْلَمُونَ sizin bilmediklerinizi ع ل م
 
Sûrenin ilk âyetinde yüce Allah’ın, putperestlerce ileri sürülen ortaklardan münezzeh olduğu, 2. âyetinde O’ndan başka tanrı bulunmadığı ifade buyurulduktan sonra 18. âyete kadar olan bölümde de bu gerçeği kanıtlamak üzere O’nun varlığının, birliğinin ve yaratıcı kudretinin bazı delilleri gösterilmekte, insanın yararlanmakta olduğu ilâhî lutuf ve nimetler hatırlatılmakta, nimetin sahibini tanıyıp O’na şükretmek gerektiği uyarısında bulunulmaktadır. 
 Tasavvuf ve felsefe kültüründe “büyük âlem” denilen yer ve göklerle “küçük âlem” denilen insanın yaratılması ve yaratılış keyfiyeti, insanı kuşatan canlı ve cansız tabiatın ona yararlı olacak şekilde nimet ve imkânlarla donatılması hep Allah’ın varlığına ve hikmetli yaratıcılığına delâlet etmektedir. 8. âyette Allah’ın, burada sayılanlar dışında, o günkü insanların veya her devirde yaşayanların bilmedikleri daha başka şeyler de yaratmakta olduğu ifade edilmek suretiyle hem yaratılışın akıp giden bir süreç olduğu belirtiliyor hem de insanlarda, gördükleriyle yetinmeyip tabiatın gizliliklerini keşfetme merakı uyandırılması hedefleniyor, bu keşiflerin Allah inancının gelişip güçlenmesine katkıda bulunacağına işaret ediliyor.
 Yeryüzünde insandan başka hiçbir varlık Allah’a karşı gelme gücüne ve özgürlüğüne sahip değildir. Bu sebeple 3. âyette insanın yaratılış sürecine dikkat çekilerek (bu hususta geniş bilgi için bk. Mü’minûn 23/12-14), “bir damla su”dan, bir spermden yaratılan insanın, yaratanına karşı çıkacak kadar irade ve eylem gücüyle, özgürlüğüyle donatıldığına, “alelâde bir nesne iken böylesine yüksek ve şerefli bir düzeye ulaşması”na (Râzî, XIX, 226); bunun da ilim ve hikmet sahibi yüce yaratıcının varlığı, birliği ve ulu kudretinin delili olduğuna dikkat çekilmesi son derece anlamlıdır. 
Müfessirler, 5 ve 6. âyetlerde, diğer maddî ve psikolojik faydaları yanında bilhassa tüylerinden, sütlerinden ve etlerinden istifade edilmek üzere yaratıldığı bildirilen ve en‘âm kelimesiyle ifade edilen hayvanların koyun, keçi, sığır ve deveden ibaret olduğunu belirtirler. 8. âyette ise at, katır ve eşek cinsinin diğerlerinden ayrı zikredilmiş; bunların taşıma aracı ve ziynet olarak yaratıldığı bildirilirken etlerinden ve sütlerinden söz edilmemiştir. Bazı fakihler bu ifadeleri de dikkate alarak, bu üç hayvanın etlerinin ve sütlerinin haram olduğunu belirtmişlerdir. Ancak âlimlerin çoğunluğu bu âyetlerin Allah’ın yaratıcılığı ve nimetleriyle ilgili olduğu, buradan hareketle etleri yenen ve yenmeyen hayvanlar hakkında hüküm çıkarmanın isabetli olmayacağı kanaatindedirler (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1145 vd.; Râzî, XIX, 229-230; İbn Âşûr, XIV, 107-110).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 379-380
 
Sûrenin ilk âyetinde yüce Allah’ın, putperestlerce ileri sürülen ortaklardan münezzeh olduğu, 2. âyetinde O’ndan başka tanrı bulunmadığı ifade buyurulduktan sonra 18. âyete kadar olan bölümde de bu gerçeği kanıtlamak üzere O’nun varlığının, birliğinin ve yaratıcı kudretinin bazı delilleri gösterilmekte, insanın yararlanmakta olduğu ilâhî lutuf ve nimetler hatırlatılmakta, nimetin sahibini tanıyıp O’na şükretmek gerektiği uyarısında bulunulmaktadır. 
 Tasavvuf ve felsefe kültüründe “büyük âlem” denilen yer ve göklerle “küçük âlem” denilen insanın yaratılması ve yaratılış keyfiyeti, insanı kuşatan canlı ve cansız tabiatın ona yararlı olacak şekilde nimet ve imkânlarla donatılması hep Allah’ın varlığına ve hikmetli yaratıcılığına delâlet etmektedir. 8. âyette Allah’ın, burada sayılanlar dışında, o günkü insanların veya her devirde yaşayanların bilmedikleri daha başka şeyler de yaratmakta olduğu ifade edilmek suretiyle hem yaratılışın akıp giden bir süreç olduğu belirtiliyor hem de insanlarda, gördükleriyle yetinmeyip tabiatın gizliliklerini keşfetme merakı uyandırılması hedefleniyor, bu keşiflerin Allah inancının gelişip güçlenmesine katkıda bulunacağına işaret ediliyor.
 Yeryüzünde insandan başka hiçbir varlık Allah’a karşı gelme gücüne ve özgürlüğüne sahip değildir. Bu sebeple 3. âyette insanın yaratılış sürecine dikkat çekilerek (bu hususta geniş bilgi için bk. Mü’minûn 23/12-14), “bir damla su”dan, bir spermden yaratılan insanın, yaratanına karşı çıkacak kadar irade ve eylem gücüyle, özgürlüğüyle donatıldığına, “alelâde bir nesne iken böylesine yüksek ve şerefli bir düzeye ulaşması”na (Râzî, XIX, 226); bunun da ilim ve hikmet sahibi yüce yaratıcının varlığı, birliği ve ulu kudretinin delili olduğuna dikkat çekilmesi son derece anlamlıdır. 
Müfessirler, 5 ve 6. âyetlerde, diğer maddî ve psikolojik faydaları yanında bilhassa tüylerinden, sütlerinden ve etlerinden istifade edilmek üzere yaratıldığı bildirilen ve en‘âm kelimesiyle ifade edilen hayvanların koyun, keçi, sığır ve deveden ibaret olduğunu belirtirler. 8. âyette ise at, katır ve eşek cinsinin diğerlerinden ayrı zikredilmiş; bunların taşıma aracı ve ziynet olarak yaratıldığı bildirilirken etlerinden ve sütlerinden söz edilmemiştir. Bazı fakihler bu ifadeleri de dikkate alarak, bu üç hayvanın etlerinin ve sütlerinin haram olduğunu belirtmişlerdir. Ancak âlimlerin çoğunluğu bu âyetlerin Allah’ın yaratıcılığı ve nimetleriyle ilgili olduğu, buradan hareketle etleri yenen ve yenmeyen hayvanlar hakkında hüküm çıkarmanın isabetli olmayacağı kanaatindedirler (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1145 vd.; Râzî, XIX, 229-230; İbn Âşûr, XIV, 107-110).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 379-380
 

وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَم۪يرَ لِتَرْكَبُوهَا وَز۪ينَةًۜ 

 

الْخَيْلَ  atıf harfi  وَ la 5. ayetteki  الْاَنْعَامَ ye atfedilmiştir. 

الْخَيْلَ  kelimesi mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri,  خلق (yarattı) şeklindedir.

الْبِغَالَ  ve الْحَم۪يرَ  kelimeleri  الْخَيْلَ ’ye matuf olup fetha ile mansubdur. 

لِ  harfi, تَرْكَبُو  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harfi ile birlikte mukadder خلق  fiiline müteallıktır.

تَرْكَبُوهَا  fiili  ن ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ز۪ينَةً  atıf harfi  وَ ’la masdar-ı müevvele matuftur.

ز۪ينَةً  mef’ûlun lieclih olarak fetha ile mansubdur.

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile, “neden, niçin?” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. 

يَخْلُقُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَۚ ‘dir. Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

İsm-i mevsulun sılası  لَا تَعْلَمُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

تَعْلَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَم۪يرَ لِتَرْكَبُوهَا وَز۪ينَةًۜ 

الْخَيْلَ  atıf harfi  وَ la 5. ayetteki  الْاَنْعَامَ ye atfedilmiştir.  الْخَيْلَ  mahzuf fiilin mef’ûlün bihidir. Takdiri,  خلق (yarattı)’dir. Amilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Mahzufla birlikte cümle faide-i haber talebî kelamdır.

وَالْبِغَالَ  ve  وَالْحَم۪يرَ , temâsül nedeniyle  وَالْخَيْلَ ’ye atfedilmiştir.

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَرْكَبُوهَا  cümlesi, لِ  ile birlikte mukadder  خلق  fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Masdar-ı müevvelin mahalline matuf olan  ز۪ينَةًۜ , mef’ûlün lieclihtir.

تَرْكَبُوهَا  ile  ز۪ينَةً  kelimeleri arasında isim ve fiil arasında güzel bir iltifat sanatı vardır.  (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâğatı İltifat Sanatı)

Cenab-ı Hak bu ifadeleri, önce geçmiş olan  الأنعام  lafzına atfederek “Allah,  الأنعام ’ı, şu ve şu şeyler için; bunları ise binilmeleri için yaratmıştır.” buyurmuş olur. Cenab-ı Hak,  “hem ziynet için” buyurmuştur ki yani “Allah onları ziynet olsunlar diye yarattı.” demektir. Zeccâc, bu ifadenin, mef’ûlün leh olup manasının ise “Allah onları ziynet için yarattı.” şeklinde olduğunu söylemiştir. Cenab-ı Hak, at, katır, eşek gibi şeylerden bahsetmiş ve bunların binmek için yaratıldıklarını bildirmiştir ki bu da, yeme (helal olma) işinin  الأنعام  kelimesine tahsis edildiğini ifade eder. (Fahreddin er-Râzî)

وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَم۪يرَ [Atları, katırları ve merkepleri] ifadesi  5.ayetteki  الأنعام  kelimesine matuftur.  لِتَرْكَبُوهَا وَز۪ينَةً [“binmeniz ve ziynet için”] yani onlara binmeniz ve onlarla süslenmeniz içindir. Bunların  لِتَرْكَبُوهَا ’nın mahalline ma’tûf olduğu da söylenmiştir. Ayette üslubun لِتَرْكَبُو  şeklinde masdar-ı müevvelle gelerek değişmesi, ziynetlendirmenin hâlikın işi olmasından, binmenin ise mahlukun işi olmasındandır. Bir de onları yaratmaktan maksat binmektir. Ziynetlenmek ise dolaylı olarak meydana gelmektedir.  وَ  olmadan  ز۪ينَةًۜ  de okunmuştur ki o zaman binmenin sebebi olur ya da iki zamirden birinin hal’i yerinde olur yani  متزينين  yahut  متزينيناً پها  demek olur. (Keşşâf)

خَيْلَ  , بِغَالَ  , حَم۪يرَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


 وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

 

Cümle atıf harfi  وَ la mukadder  خلق  fiile atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil cümlede teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.