İsrâ Sûresi 100. Ayet

قُلْ لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي اِذاً لَاَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْاِنْفَاقِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُوراً۟  ...

De ki: “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz. Zaten insan çok cimridir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 لَوْ eğer
3 أَنْتُمْ siz
4 تَمْلِكُونَ sahip olsaydınız م ل ك
5 خَزَائِنَ hazinelerine خ ز ن
6 رَحْمَةِ rahmet ر ح م
7 رَبِّي Rabbimin ر ب ب
8 إِذًا o zaman
9 لَأَمْسَكْتُمْ tutardınız م س ك
10 خَشْيَةَ korkarak خ ش ي
11 الْإِنْفَاقِ harcamaktan ن ف ق
12 وَكَانَ gerçekten ك و ن
13 الْإِنْسَانُ insan ا ن س
14 قَتُورًا çok cimridir ق ت ر
 
Tefsirlerde rahmet kelimesi “mal mülk” olarak açıklanmıştır. Bu sebeple kelimeyi “rahmet hazineleri” diye çevirmeyi uygun bulduk. 90-93. âyetlerde müşriklerin ileri gelenleri alaylı bir tavırla, Hz. Peygamber’e inanmaları için kendilerine menfaat sağlayacak bazı mûcizeler gerçekleştirmesini istemişler; bu tutumlarıyla da din konusunu bir menfaat meselesi olarak algıladıklarını ortaya koymuşlardı. Bu tavırları aynı zamanda onların şuur altını yansıtıyor, yani maddî hırsla dolu olduklarını ortaya koyuyordu. Zaten yoksullar karşısındaki duyarsız tutumlarıyla bu bencilliklerini fiilen de sergiliyorlardı. Âyetin son cümlesi bu egoizmin, iman ve ahlâk terbiyesinden yoksun kalmış her insanda köklü bir ruh hali, bir karakter olduğuna işaret etmektedir.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 525
 

قُلْ لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي اِذاً لَاَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْاِنْفَاقِۜ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir. Mekulü’l-kavli,  لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَوْ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.

Munfasıl zamiri  اَنْتُمْ  mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri;  تَمْلِكُونَ  şeklindedir.

تَمْلِكُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

خَزَٓائِنَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  رَحْمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

رَبّ۪ٓي  muzâfun ileyh olup  ى  üzere mukadder fetha ile mecrurdur. Muttasıl zamir  ى muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِذًا  cevap harfidir. 

ل  harfi  لَوْ ‘in cevabının başına gelen rabıta harfidir. 

اَمْسَكْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.  خَشْيَةَ  mef’ûlun lieclih olup fetha ile mansubdur. الْاِنْفَاقِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile, “neden, niçin?” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَمْسَكْتُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İf’al babındadır. Sülâsîsi  مسك ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُوراً۟

 

وَ  istînâfiyyedir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

الْاِنْسَانُ  kelimesi  كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. قَتُوراً۟  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. قَتُوراً  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي اِذاً لَاَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْاِنْفَاقِۜ 

 

İstînâf cümlesidir. Fasılla gelmiştir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Peygamber (sav)’dir. 

قُلْ  emriyle başlayan ayet emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Ayetin başında  قُلْ  emrin bulunması mekûlu-l kavlin Allah katında bir önemi ve şanı, ciddiyeti bulunduğuna işaret eder. 

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan …لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ  cümlesi, şart üslubunda gelmiş haberî isnaddır. 

لَوْ  edatının özelliği, fiilin başına gelmesidir. Çünkü bu kelime, birşey bulunmadığı için, diğer bir şeyin de olmayacağını ifade eder. İsim, zatlara; fiil ise, işlere tesirlere delalet eder. O halde yok olan zatlar değil, fiiller ve tesirlerdir. Binaenaleyh  لَوْ  kelimesinin, fiillere has olduğu sabit olur. (Fahreddin er-Râzî)

Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  öncesinde takdiri  تَمْلِكُونَ  [Malik olursunuz.] olan fiil mahzuftur.  اَنْتُمْ , mukadder fiilin failidir.

Bu takdire göre mekulü’l-kavl olan şart cümlesi müspet muzari fiil sıygasında haberî isnaddır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  تَمْلِكُونَ خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي  cümlesi, tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. 

Veciz ifade için gelen  خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması sebebiyle mütekellim zamirinin ait olduğu Hz. Peygamber, şan ve şeref kazanmıştır. Yine Rabb ismine muzâf olması   خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ  için tazim ifade etmiştir.

اِذاً , cevap harfidir.

Lam-ı rabıtanın dahil olduğu  لَاَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْاِنْفَاقِۜ  cümlesi,  لَوْ ’in cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu ayet-i kerimede müsned olan  تَمْلِكُونَ  fiili hazf olmuştur. Çünkü  لَوْ  sadece fiilin önüne gelir. Burada da bu hazfolan fiilin zamirinden bedel olan  اَنْتُمْ  zamiri buna delalet etmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ ifadesinde istiare vardır. Burada  خَزَٓائِنَ (hazineler) ile kastedilen, Allah Teâlâ’nın, rızıkların ve yaratıkların menfaatlerinin bulunduğu cihetler olarak var eylediği yerlerdir. İsteme ve dileme esnasında hayır ve bereket talebi sırasında eller o cihetlere doğru kaldırılır. (Şerîf er-Radî, Kur'an Mecazları)

اَمْسَكْتُمْ - قَتُوراً۟  ve  رَبّ۪ٓي- رَحْمَةِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr,  الْاِنْفَاقِۜ - اَمْسَكْتُمْ  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı îcab sanatı vardır.


وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُوراً۟

 

Ayetin son cümlesi ta’lil manasında istînâfiyyedir.  كَانَ ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَتُوراً۟  nakıs fiil  كَانَ ’nin haberidir.  

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

İsm-i fail, kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd. Doç. Dr. M. Akif Özdoğan KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fail Ve İşlevleri)

قَتُوراً۟  kelimesi  فعول  vezninde sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.. 

Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُوراً۟ [İnsan çok nankördür] cümlesi yüz çevirmesinin illeti (sebebi) gibidir. (Beyzâvî)

قَتُوراً۟ , cimrilikte aşırılıktır. القَتْرِ dan türemiştir, infakta eli sıkı olmaktır. (Âşûr)

Ayetin son cümlesi  mesel tarikinde tezyîldir. 

Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur'an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Kâfirler:[“Biz, sana katiyen inanmayız; ta ki bizim için şu yerden bir pınar akıtasın.”]               (İsra Suresi, 90) deyince mallarının artması ve geçimlerinin genişlemesi için nehirlerin ve pınarların akıtılmasını istemiş oldular. İşte bunun üzerine Allah Teâlâ onlara, “Allah'ın rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, cimrilikte ve kıskançlıkta devam eder, hiç kimseye faydalı olmak istemezdiniz.” dedi. Buna göre, onların istedikleri o şeyleri yerine getirmenin bir faydası yoktur. (Fahreddin er-Râzî)