İsrâ Sûresi 99. Ayet

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ اَجَلاً لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَاَبَى الظَّالِمُونَ اِلَّا كُفُوراً  ...

Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendileri gibilerini yaratmaya kadir olduğunu görmediler mi? Allah onlar için, hakkında hiçbir şüphe bulunmayan bir ecel belirlemiştir. Fakat zalimler ancak inkârda direttiler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوَلَمْ
2 يَرَوْا görmediler mi ki? ر ا ي
3 أَنَّ şüphesiz
4 اللَّهَ Allah
5 الَّذِي
6 خَلَقَ yaratan خ ل ق
7 السَّمَاوَاتِ gökleri س م و
8 وَالْأَرْضَ ve yeri ا ر ض
9 قَادِرٌ kadirdir ق د ر
10 عَلَىٰ
11 أَنْ
12 يَخْلُقَ yaratmağa da خ ل ق
13 مِثْلَهُمْ kendilerinin benzerini م ث ل
14 وَجَعَلَ ve koymuştur ج ع ل
15 لَهُمْ kendileri için
16 أَجَلًا bir süre ا ج ل
17 لَا yoktur
18 رَيْبَ şüphe ر ي ب
19 فِيهِ onda
20 فَأَبَى ama yapmazlar ا ب ي
21 الظَّالِمُونَ zalimler ظ ل م
22 إِلَّا başka bir şey
23 كُفُورًا inkardan ك ف ر
 
Müşriklerin, bir önceki âyette geçen, öldükten sonra yeniden dirilmeyi inkâr mahiyetindeki sorularına cevap verilmektedir. Onlar, Allah’ın insanları yeniden diriltmesini imkânsız görmekle çelişkiye düşmüş oluyorlardı; çünkü kendilerine sorulduğunda gökleri ve yeri Allah’ın yarattığını söylüyorlardı (bk. Ankebût 29/61-63).
 
   “...Kendilerinin benzerlerini de yeniden yaratmaya kadirdir” ifadesi, tercih edilen yoruma göre “ikinci defa yaratmaya, (âhiret hayatı için) yeniden diriltmeye kadirdir” anlamına gelmektedir (Râzî, XXI, 62).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 524
 

  Ebeye إباءٌ :  أبي  aşırı derecede ve şiddetle karşı çıkma, sakınma, kendini tutma ve uzak durmadır. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 13 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri aba ve abâyedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ 

 

Hemze istifham harfi,  وَ  istînâfiyyedir.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَرَوْا  fiili  نْ ’un hazfıyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibarıyla onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir ve bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. ‘Bilmek, sanmak ve değiştirme’ manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.

Bu ayette  يَرَوْا   fiili bilmek manasına gelen fiillerdendir ve iki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak almıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  يَرَوْا  fiilinin iki mef’ûlü yerinde olup mahallen mansubdur.

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  اللّٰهَ  lafza-i celâli, اَنَّ ’in ismi olarak mahallen mansubdur.

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl, lafza-i celâlin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  خَلَقَ dir. Îrabdan mahalli yoktur.

خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.

السَّمٰوَاتِ  mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes kelimeler fetha yerine kesra alırlar.

الْاَرْضَ  kelimesi atıf harfi و la makabline matuftur. 

قَادِرٌ  haber olup lafzen merfûdur.

أَنْ  ve masdar-ı müevvel,  عَلٰٓى harf-i ceriyle  birlikte  قَادِرٌ a müteallıktır.

يَخْلُقَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir. 

مِثْلَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 وَجَعَلَ لَهُمْ اَجَلاً لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir.

لَهُمْ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır.  اَجَلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لَا رَيْبَ  kelimesi  اَجَلاً in sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

لَا  cinsi nefyeden olumsuzluk harftir.  رَيْبَ  kelimesi  لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. ف۪يهِ  car mecruru  لَا nın mahzuf haberine müteallıktır.

قَادِرٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  قدر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


 فَاَبَى الظَّالِمُونَ اِلَّا كُفُوراً

 

 

فَ  atıf harfidir.  اَبَى  mukadder fetha üzere mebni mazi fiildir. الظَّالِمُونَ  fail olup ref alameti  و dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.

اِلَّا  istisna edatıdır.  كُفُوراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

الظَّالِمُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham harfi hemze, inkârî manadadır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikaz ve azarlama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Kur'an-ı Kerim’de istifham edatlarının asli manalarını terk edip mecazî anlam kazandıkları sıklıkla görülür. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Menfi muzari fiil sıygasında gelen cümlede masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ  cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

اَنَّ  kendinden sonra gelen isim cümlesini masdara çevirir. Burada masdar-ı müevvel,  يَرَوْا  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Lafza-i celâlin sıfatı konumundaki has ism-i mevsûl  االَّذ۪ي nin sılası olan  خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Müsned olan  قَادِرٌ , ism-i fail kalıbındadır. Haberin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. 

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Mecrur mahaldeki masdar harfi  اَنْ ’in dahil olduğu  يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ  cümlesi, masdar tevilinde  عَلٰٓى  harf-i ceriyle birlikte  اَنَّ ’nin haberi olan  قَادِرٌ ’a müteallıktır.

Masdar-ı müevvel mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

خَلَقَ- يَخْلُقَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette atıf harfi  و ’dan önce gelen istifham edatı hemze, inkâr anlamı içermektedir. Yani onlar (kâfirler) mutlaka bu gibi nesnelerin benzerlerini görmüşlerdir. O halde, Allah’ın sonsuz güç ve kuvveti kendileri için görünür bir hal alsın ve böylece Allah’tan korksunlar diye onlara ne oluyor da bu nesneler (yaratıklar) üzerinde düşünmüyorlar? (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı, Nahl Suresi 48)

Allah Teâlâ nübüvveti inkâr edenlerin şüphelerine cevap verince, haşri, neşri inkâr edenlere de cevap vermek için bunların şüphelerine yer vermiştir. Bu şüphe de şudur: "İnsan çürüyüp kırıntı haline geldikten sonra, onun aynısının yeniden meydana gelmesi imkânsız bir şeydir." Allah buna, gökleri ve yeri yaratmaya kādir olanın, insanları yeniden ilk şekilleriyle yaratmaya kādir olması uzak birşey değil diyerek cevap vermiştir. (Fahreddin er-Râzî)


 وَجَعَلَ لَهُمْ اَجَلاً لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ 

 

İstînâfa atfedilen bu cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

لَهُمْ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır.

Mef’ûlun bih olan  اَجَلاً ’deki tenvin, tazim ifade eder.

لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ cümlesindeki  لَا  cinsini nefyeden harftir. İsim cümlesine dahil olur, ismini nasbeder.  اَجَلاً  için sıfat olan bu cümlede  لَا 'nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Car mecrur  ف۪يهِۜ  bu mahzuf habere müteallıktır.

جَعَلَ - اَجَلاً  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs vardır.

 

فَاَبَى الظَّالِمُونَ اِلَّا كُفُوراً

 

Yine mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelam olan  فَاَبَى الظَّالِمُونَ اِلَّا كُفُوراً  cümlesi,  وَجَعَلَ لَهُمْ اَجَلاً  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. 

اَبٰٓى  fiilindeki olumsuzluk manasıyla istisna edatı arasında oluşan kasr, cümleyi iki kez tekid etmiştir. Kasr faille, mef’ûl arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. 

الظَّالِمُونَ  maksûr/mevsuf, كُفُوراً  maksûrun aleyh/sıfattır.

Fail ile cümlenin diğer çeşitli öğeleri (yâni mef'ûlun bihi, mef'ûlün li-eclihi, zarf, mef'ûlu mutlak, temyîz ve car mecrur) arasında gerçekleşen kasrların hem kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf hem de kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması caizdir. Bu; failin mef'ûle kasredilmesinde açıklığa kavuşan mana bakımındandır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu istisna, bir şeyi, zıddı olan bir şeye benzetmek yoluyla tekiddir. (Âşûr)

كُفُوراً ’deki tenvin, kesret ve tahkir ifade eder.

الظَّالِمُونَ - كُفُوراً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.