İsrâ Sûresi 98. Ayet

ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً  ...

Bu, onların cezasıdır. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ettiler ve, “Biz bir yığın kemik, bir yığın ufantı olduktan sonra mı yeniden bir yaratılışla diriltilecekmişiz, biz mi?” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ذَٰلِكَ işte budur
2 جَزَاؤُهُمْ cezaları ج ز ي
3 بِأَنَّهُمْ çünkü onlar
4 كَفَرُوا inkar ettiler ك ف ر
5 بِايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
6 وَقَالُوا ve dediler ق و ل
7 أَإِذَا sonra mı?
8 كُنَّا biz olduktan ك و ن
9 عِظَامًا kemikler ع ظ م
10 وَرُفَاتًا ve ufalanmış toprak ر ف ت
11 أَإِنَّا biz mi?
12 لَمَبْعُوثُونَ diriltileceğiz ب ع ث
13 خَلْقًا bir yaratılışla خ ل ق
14 جَدِيدًا yeni ج د د
 
Putperestlerin kendi bâtıl inançlarında ısrar etmeleri, İslâm’a ve müslümanlara karşı düşmanca tutumlarını sürdürmeleri Hz. Peygamber’i derinden üzüyor; bu sebeple onların mutlaka müslüman olmalarını arzuluyor; onca delile ve gösterdiği gayrete rağmen bu hususta sonuç alamaması üzüntüsünü daha da arttırıyordu. Bu üzüntüsü dolayısıyla Hz. Peygamber’i teselli maksadı taşıyan 97. âyette risâletin mahiyeti üzerinde akıl ve insaf ölçülerinde düşünüp taşınacakları yerde, duygularına kapılıp inkârda inat edenlere Allah’ın hidayet nasip etmeyeceği, O’nun sapkınlıkla başbaşa bıraktıklarına, peygamber de dahil olmak üzere hiç kimsenin yardım edemeyeceği, kurtuluş sağlayamayacağı bildirilmektedir (İbn Âşûr, XV, 214-215). Ayrıca, Allah’ın âyetlerini ve öldükten sonra tekrar dirilmeyi alaycı bir tavırla inkâr eden dik başlı müşriklerin âhirette nasıl yüzüstü sürünerek, aşağılık bir görüntü içinde mahşer yerine getirilecekleri; dünyada iken İslâm ve müslümanlar karşısında her türlü haksız ve insafsız sözleri sarfetmelerinin, yaymalarının, bu uğurda faaliyet göstermelerinin bir cezası olarak mahşerde kör, dilsiz ve sağır bırakılacakları, nihayet varıp kalacakları yerin cehennem olduğu ve orada hiç azalmayan bir azapla cezalandırılacakları ifade edilmektedir.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 524
 

ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا 

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

جَزَٓاؤُ۬هُمْ  haber olup lafzen merfûdur.  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur.

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup  بِ  harf-i ceriyle birlikte  جَزَٓاؤُ۬هُمْ ’e müteallıktır.  بِ  harf-i ceri, sebebiyyedir.   

هُمْ  muttasıl zamir  أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

كَفَرُوا  fiili,  أَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

بِاٰيَاتِنَا  car mecruru  كَفَرُوا  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çogul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ’dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Hemze istifham harfidir. اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. إِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c. Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كُنَّا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

نَا  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  عِظَاماً  kelimesi  كُنَّا ’nın haberi olarak fetha ile mansubdur.

رُفَاتاً  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  عِظَاماً ’e matuftur.  

Hemze istifham harfidir. İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. نَا  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

مَبْعُوثُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  و dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.

خَلْقاً  mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri,  بعثا  şeklindedir.  جَد۪يداً  kelimesi  خَلْقاً ’ın sıfatı olup lafzen mansubdur.

مَبْعُوثُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  بعث  fiilinin ism-i mef’ûludur.

جَد۪يداً  kelimesi  خَلْقاً ’ın sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 

1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 

2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 

3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   
 

ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mütekellim Allah Teâlâdır.

ذٰلِكَ  ile Allah’ın koyduğu hükümlere işaret edilerek konunun önemi vurgulanmıştır.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Bu ayetteki  بِاَنَّهُمْ ’deki bâ harfi, sebebiyye bâ'sıdır. (Fahreddin er-Râzî)

ذٰلِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan Suresi 57, s. 190)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  جَزَٓاؤُ۬هُمْ  veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ  ve dahil olduğu  هُمْ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا cümlesi masdar teviliyle mecrur mahaldedir.  بِ  harfi ve  هُمْ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا  cümlesi,  جَزَٓاؤُ۬هُمْ e müteallıktır.

Masdar-ı müevvel isim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بِاٰيَاتِنَا  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  اٰيَاتِ  şan ve şeref kazanmıştır.

Müsnedin mazi fiil sıygasında gelişi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.


  وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً 

 

وَ   atıf harfidir. Cümle  كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا  cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli, şarttan mücerret zaman zarfı  اِذَا ’nın dahil olduğu  ءَاِذَا كُنَّا تُرَاباً  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen muhatapların bu soruyu sormaktaki maksatlarının cevap beklemek değil, inkâr olduğu açıktır. Dolayısıyla cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, müstakbel zaman zarfı  إِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. 

اِذَا, takdiri  أنبعث  [Yeniden diriltilir miyiz?] olan mahzuf fiile müteallıktır.

رُفَاتاً, nakıs fiil  كَان ’nin haberi olan  عِظَاماً ’e temâsül nedeniyle atfedilmiştir.

كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan)

 

ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً

 

Fasılla gelen cümle takdiri, أإذا كنّا عظاما… نبعث من جديد [Kemik olduğumuz zaman mı yeni bir şekilde yaratılacağız?] olan mukadder cevabın tefsiri hükmündedir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle, istifham üslubunda gelmiş olsa da soru kastı taşımayıp imkânsızlık bildirme, taaccüp ya da inkârî manada geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

جَد۪يداً  kelimesi,  خَلْقاً ’nın sıfatıdır. Sıfat, mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

خَلْقاً, amili  لَمَبْعُوثُونَ  olan mef’ûlü mutlaktır.

مَبْعُوثُونَ - خَلْقاً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً  (Kemik ve toz olduğumuz zaman mı?) soru cümlesi inkâr ifade eder. 

ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً  (Biz gerçekten diriltilecek miyiz?) cümlesinde soru edatı olan hemzenin tekrarı inkârı pekiştirmek içindir. Aynı şekilde  اِنَّ  ve lam edatlarıyla pekiştirilmesi de olayın şiddetle inkâr edildiğine işarettir. (Safvetu’t Tefasir, İsra Suresi 49)