وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَلٰى وُجُوهِهِمْ عُمْياً وَبُكْماً وَصُماًّۜ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَع۪يراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَنْ | ve kime |
|
2 | يَهْدِ | hidayet ederse |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | فَهُوَ | işte odur |
|
5 | الْمُهْتَدِ | doğru yolu bulan |
|
6 | وَمَنْ | kimi de |
|
7 | يُضْلِلْ | sapıklıkta bırakırsa |
|
8 | فَلَنْ | artık |
|
9 | تَجِدَ | bulamazsın |
|
10 | لَهُمْ | onlar için |
|
11 | أَوْلِيَاءَ | veliler |
|
12 | مِنْ |
|
|
13 | دُونِهِ | O’ndan başka |
|
14 | وَنَحْشُرُهُمْ | ve onları süreriz |
|
15 | يَوْمَ | günü |
|
16 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
17 | عَلَىٰ | üyerine |
|
18 | وُجُوهِهِمْ | yüzleri |
|
19 | عُمْيًا | kör |
|
20 | وَبُكْمًا | ve dilsiz |
|
21 | وَصُمًّا | ve sağır |
|
22 | مَأْوَاهُمْ | varacakları yer |
|
23 | جَهَنَّمُ | cehennemdir |
|
24 | كُلَّمَا | her seferinde |
|
25 | خَبَتْ | (ateş) dindiği |
|
26 | زِدْنَاهُمْ | onlara artırırız |
|
27 | سَعِيرًا | çılgın alevi |
|
وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ
وَ istînâfiyyedir. مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
يَهْدِ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
Munfasıl zamir هُوَ mübteda mahallen merfûdur. الْمُهْتَدِ haber olup ى üzere mukadder damme ile merfûdur.
الْمُهْتَدِ sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِه۪ۜ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. يُضْلِلْ sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder. تَجِدَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
لَهُمْ car mecruru mukaddem mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır.
اَوْلِيَٓاءَ mef’ûlun bih olup sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْ دُونِه۪ car mecruru اَوْلِيَٓاءَ ’nın mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَلٰى وُجُوهِهِمْ عُمْياً وَبُكْماً وَصُماًّۜ
وَ istînâfiyyedir. نَحْشُرُهُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
يَوْمَ zaman zarfı, نَحْشُرُهُمْ fiiline müteallıktır. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. يَوْمَ hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلٰى وُجُوهِهِمْ car mecruru وَنَحْشُرُهُمْ ’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, ماشين (yürüyerek) şeklindedir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عُمْياً kelimesi نَحْشُرُهُمْ ’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır. بُكْماً ve صُماًّ kelimeleri atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ
İsim cümlesidir. ْمَأْوٰيهُم mübteda olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. جَهَنَّمُ haber olup gayri munsariftir.
Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَع۪يراً
كُلَّمَا şart manası taşıyan zaman zarfıdır. خَبَتْ şart fiili olup elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. تْ te’nis içindir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir.
فَ karinesi olmadan gelen زِدْنَاهُمْ cümlesi şartın cevabıdır.
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
زِدْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef'ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
سَع۪يراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ
وَ istînâfiyye, مَنْ şart ismidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi مَنْ يَهْدِ اللّٰهُ, sübut ifade eden isim cümlesidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَهْدِ اللّٰهُ cümlesi مَنْ ’in haberidir.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
Müsnedün ileyhin, bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak amacına matuftur.
الْمُهْتَد۪يۚ [Hidayete eren kimse] kelimesinin tekil olması, hidayet yolunun bir dalalet yollarının ise çok olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd, Araf Suresi 178)
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi هُوَ الْمُهْتَد۪يۚ, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil şart üslubundaki terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Cümlede muzari sıygada gelen يَهْدِ fiili hudûs, teceddüt, istimrar ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesi etkilenir.
يَهْدِ - الْمُهْتَدِۚ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْمُهْتَدِۚ kelimesindeki tarif, ahd-i zihnîdir. (Âşûr)
وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِه۪ۜ
İstînâfa matuf olan cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Atıf sebebi tezattır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.
Şart cümlesi olan مَنْ يُضْلِلْ, sübut ifade eden isim cümlesidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُضْلِلْ cümlesi, مَنْ ’in haberidir.
Hidayete kavuşanlar tekil zamiriyle ifade edilerek Hak yolun bir; o yoldan gidenlerin de az olduklarına; hidayetten uzaklaşanlar ise çoğul zamiriyle belirtilerek batıl yolların ve o yolun yolcularının çokluğuna işaret edilmiştir. Hidayetten uzaklaştırılanları Hak yoluna ulaştıracak ve dalaleti onlardan uzaklaştıracak yardımcılar bulamazsın. (Ruhu’l Beyan)
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
فَ karînesiyle gelen فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِه۪ۜ şeklindeki cevap cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. لَنْ tekid ifade eder.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil şart üslubundaki terkip, faide-i haber talebî kelamdır.
دُونِه۪ izafeti gayrının tahkiri içindir.
وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ cümlesiyle, وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِه۪ۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يَهْدِ [Hidayete erdirirse] - يُضْلِلْ [saptırırsa] kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır. (Safvetu’t Tefasir)
وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَلٰى وُجُوهِهِمْ عُمْياً وَبُكْماً وَصُماًّۜ
وَ istînâfiyyedir. Cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
عَلٰى وُجُوهِهِمْ car mecruru fiildeki mef’ûl zamirin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri ماشين [yürüyerek]’dir.
عُمْياً, mef’ûlün ikinci halidir. بُكْماً ve صُماًّۜ, hal olarak عُمْياً’e tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.
يَهْدِ اللّٰهُ - مَنْ يُضْلِلْ - نَحْشُرُهُمْ kelimeleri arasında gaibden mütekellime geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
عُمْياً - بُكْماً - صُماًّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette zikredilen haşr, hesaptan sonra mahşer yerinden cehenneme, kuvvetleri ve hisleri alınmış olarak haşredilmeleri de olabilir. Ve bu şekilde haşredildikten sonra kuvvetleri ve hisleri sonra kendilerine iade ediliyor da olabilir. Zira mahşerin bazı yerlerinde onların bu duyularla idrak ettikleri şüphe götürmez bir gerçektir. (Ebüssuûd)
مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.
مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُ, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedün ileyhin izafetle gelmesi, tahkir içindir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُ ifadesinde istiare vardır. Alay içindir. مَأْوٰي, aslında sığınılacak yer demektir. Sığınılacak yer insanın sıkıntılardan kaçarak kurtulduğu yerdir, onlar kendilerinin rahat olacaklarını zannettiler. Onlar bu dünyada din ile alay ediyorlardı, bu sözlerde de onlara karşı alay vardır. Cehennemin, insanın huzur bulmak, rahatlamak için ve hiç itiraz etmeden gittiği bir yere benzetilmesi, cehennemin korkunçluğunu mübalağa içindir.
Haber olan جَهَنَّمُۜ kelimesi, a’cemî alem olduğu için tenvin almamıştır.
كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَع۪يراً
Fasılla gelen cümlede كُلَّمَا, şart manası taşıyan zaman zarfıdır. Müteallakı زِدْنَاهُمْ’dur. Cümle şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzâfun ileyh olan şart cümlesi خَبَتْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi زِدْنَاهُمْ سَع۪يراً, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)
زِدْنَاهُمْ fiilinin ikinci mef’ûlü olan سَع۪يراً ’deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.
خَبَتْ - زِدْنَاهُمْ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
خبو, ateşin yavaşlaması demektir. Nitekim bu kelime ‘dindi, söndü’ manasınadır. (Fahreddin er-Râzî)
Bunun, “yavaşlamaya yüz tuttukça…” anlamında olduğu da söylenmiştir. (Kurtubî)