قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۜ اَياًّ مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلِ | de ki |
|
2 | ادْعُوا | dua edin (çağırın) |
|
3 | اللَّهَ | Allah diye |
|
4 | أَوِ | veya |
|
5 | ادْعُوا | dua edin (çağırın) |
|
6 | الرَّحْمَٰنَ | Rahman diye |
|
7 | أَيًّا | hangisiyle |
|
8 | مَا |
|
|
9 | تَدْعُوا | çağırsanız |
|
10 | فَلَهُ | O’nundur |
|
11 | الْأَسْمَاءُ | isimler |
|
12 | الْحُسْنَىٰ | en güzel |
|
13 | وَلَا |
|
|
14 | تَجْهَرْ | pek bağırma |
|
15 | بِصَلَاتِكَ | namazında |
|
16 | وَلَا |
|
|
17 | تُخَافِتْ | pek de gizleme |
|
18 | بِهَا | onu (sesini) |
|
19 | وَابْتَغِ | tut |
|
20 | بَيْنَ | arasında |
|
21 | ذَٰلِكَ | bunun |
|
22 | سَبِيلًا | bir yol |
|
قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. قُلِ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Mekulü’l-kavli, ادْعُوا اللّٰهَ ’dır. قُلِ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
ادْعُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ادْعُوا atıf harfi اَوِ harfiyle makabline matuftur. ادْعُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الرَّحْمٰنَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَياًّ مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ
اَياًّ şart ismi olup iki muzari fiili cezm eder. Mukaddem mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَا zaiddir. تَدْعُوا şart fiili olup نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
لَهُ car mecrur mahzuf mukaddem habere müteallıktır. الْاَسْمَٓاءُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. الْحُسْنٰى kelimesi الْاَسْمَٓاءُ ’nın sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. الْاَسْمَٓاءُ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَجْهَرْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
بِصَلَاتِ car mecruru تَجْهَرْ fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَا تُخَافِتْ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُخَافِتْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
بِهَا car mecruru تُخَافِتْ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. ابْتَغِ illet harfinin hazfiyle mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
بَيْنَ mekân zarfı, سَب۪يلاً ’e müteallıktır.
ذٰلِكَ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
سَب۪يلاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
ابْتَغِ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi بغي ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۜ
Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir.
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلِ fiilinin mekulü’l-kavli olan …ادْعُوا اللّٰهَ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üslupta gelerek muhayyerlik ifade eden اَوِ atıf harfiyle makabline atfedilen اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَ cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
ادْعُوا kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Dua burada ‘çağırma’ anlamında değil, ‘isim verme’ anlamındadır ve iki mef‘ûl alır. Sözgelimi, دَعَوْتُهُ ذَيْداً (Ona Zeyd ismini verdim.) dersin. Daha sonra bu mef‘ûllerden biri gereksiz görülüp terk edilir ve دَعَوْتُ ذَيْداً (Zeyd adını verdim.) denir. Allah ve Rahman kelimelerinden maksat, bu isimlerin müsemmaları değil, isimlerin kendileridir. أو (ister) ifadesi muhayyerlik ifade eder. Dolayısıyla “İster Allah deyin, ister Rahman.” ifadesi, “İster bu ismi verin ister onu, ister bu şekilde zikredin ister o şekilde.” anlamındadır. (Keşşâf)
اَياًّ مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ
Beyani istinaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.
اَياًّ şart manası olan edattır. Mukaddem mef’ûl olarak nasb mahallindedir. اَياًّ ’deki tenvin ise mahzuf muzâfun ileyhten bedeldir.
أيٌّ ’nun aslı ism-i istifhamdır. Zaid مَا karînesiyle كَيْفَ ’nin zaid مَا ile gelişinde olduğu gibi şart ifade etmiştir. (Âşûr)
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur لَهُ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَهُ ifadesindeki zamir, zikri geçen isimlerden herhangi birine değil, bu isimlerin müsemmasına yani Yüce Allah’ın zatına aittir; çünkü isim, bir başka isme değil zata verilir. Anlam, “Hangi ismi verirseniz verin güzel olur.” şeklindedir. Burada bu ifade yerine “En güzel isimler O’na aittir.” buyurulmuştur; çünkü Allah’ın bütün isimleri güzel olduğuna göre bu iki isim de güzel demektir, zira bu iki isim de Allah’ın isimleri cümlesindendir. Allah’ın bu iki isminin, isimler içerisinde en güzelleri olmasının manası, bunları takdis ve övgü manalarına mahsus olarak kullanılmalarıdır. (Keşşâf ve Ebüssuûd)
الْحُسْنٰىۚ ile sıfatlanan الْاَسْمَٓاءُ , muahhar mübtedadır. الْحُسْنٰىۚ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur'an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
تَدْعُوا - ادْعُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاً
İstînâfa وَ ’la atfedilen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Matufun aleyhle aralarında inşâî olmak bakımından mutabakat bulunan cümle, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üslupta gelerek makabline atfedilen وَلَا تُخَافِتْ بِهَا cümlesinin atıf sebebi tezattır.
لَا تَجْهَرْ - لَا تُخَافِتْ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
لَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ - وَلَا تُخَافِتْ بِهَا cümleleri arasında mukabele vardır.
Ayetin emir üslubunda talebî inşâî isnad olan son cümlesi وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاً , yine inşaî isnad olan وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ cümlesine atfedilmiştir. Cümleler arasında hükümde ortaklık vardır.
وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاً cümlesindeki yola tabi olma ifadesinde istiare vardır. Dengeli bir tutum takınma anlamındadır. (Keşşâf)
اللّٰهَ - الرَّحْمٰنَۜ - الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ [Namazında sesini yükseltme] ifadesi, namazında okurken o zaman müşrikler duyar, bu da onları sana kötü konuşmalarına ve gürültü etmelerine götürür. [Onu kısma da] o zaman arkandaki müminlere duyuramazsın. [Bunun arasında bir yol ara] açıkla gizli arasında orta bir yol bul, çünkü her şeyin ortası iyidir. (Beyzâvî)