وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا | ve asla |
|
2 | تَقْرَبُوا | yaklaşmayın |
|
3 | مَالَ | malına |
|
4 | الْيَتِيمِ | yetimin |
|
5 | إِلَّا | dışında |
|
6 | بِالَّتِي |
|
|
7 | هِيَ | o |
|
8 | أَحْسَنُ | en güzel tarz |
|
9 | حَتَّىٰ | kadar |
|
10 | يَبْلُغَ | erginlik çağına |
|
11 | أَشُدَّهُ | erişinceye |
|
12 | وَأَوْفُوا | ve yerine getirin |
|
13 | بِالْعَهْدِ | ahdi |
|
14 | إِنَّ | çünkü |
|
15 | الْعَهْدَ | ahd’den |
|
16 | كَانَ |
|
|
17 | مَسْئُولًا | sorulacaktır |
|
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَقْرَبُوا fiili نَ ’un ımeczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَالَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْيَت۪يمِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûl, بِ harf-i ceriyle birlikte تَقْرَبُوا fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası هِيَ اَحْسَنُ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
Munfasıl zamir هِيَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَحْسَنُ haberdir. İsm-i tafdil kalıbındandır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur'an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَتّٰٓى gaye bildiren cer harfidir. يَبْلُغَ muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
حَتّٰٓى edatı 3 şekilde kullanılabilir: 1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَن harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra 2) Atıf olan اَوْ’den sonra 3) Lam-ı cuhûddan sonra 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra 6) Sebep fe (فَ) ’sinden sonra. Burada harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde تَقْرَبُوا fiiline müteallıktır. يَبْلُغَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
اَشُدَّهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لاً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَوْفُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِالْعَهْدِ car mecruru اَوْفُوا fiiline müteallıktır.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الْعَهْدَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كَانَ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. مَسْؤُ۫لاً kelimesi كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.
مَسْؤُ۫لاً kelimesi sülâsî mücerred olan سأل fiilinin ism-i mef’ûludur.وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ
Cümle وَ ’la önceki ayetteki …وَلَا تَقْتُلُوا cümlesine atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. İki cümle arasında hükümde ortaklık vardır. Cihet-i camiâ tezâyüftür.
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl الَّت۪ي , harfi-cerle birlikte لَا تَقْرَبُوا fiiline müteallıktır. Sılası olan هِيَ اَحْسَنُ , isim cümlesi formunda gelerek sübuta işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ’nın gizli أنْ ’le masdar yaptığı يَبْلُغَ اَشُدَّهُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, takdir edilen بِ harfi sebebiyle mecrur mahalde olup لَا تَقْرَبُوا fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi muzari fiille gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
لَا nefy harfi ve اِلَّا istisna edatı ile oluşan kasr, fiil ve müteallıkı arasında, kasr-ı mevsuf ales sıfattır.
وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِ cümlesi, …لَا تَقْرَبُوا مَالَ cümlesine atfedilmiştir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi kükümde ortaklıktır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.
اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لاً
Ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi, كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiş haberî isnaddır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, isim cümlesi olmasının yanında اِنَّ ile de tekid edildiğinden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَسْؤُ۫لاً ’in, haber olan الْعَهْدَ ’e isnadı mecaz-ı aklîdir.
الْعَهْدَ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
[Şüphesiz ahit, sorumluluk doğurur.] Yani ahit sahibinden onu zayi etmemesi, ona vefa göstermesi talep edilir. Bu ifadenin “ahde sorulur” şeklinde lafzen anlaşılması durumunda hayalî bir canlandırma (tahyîl) olması da mümkündür. Bu durumda sanki ahde, “Senden neden cayıldı bakalım; hakkın yerine getirilemez miydi!?” diye sorulacak ve böylece ahitten dönen kimsenin kınanması murat edilecektir ki bu durumda bu ifade tıpkı diri diri gömülen kız çocuğuna “Hangi suçtan dolayı öldürüldüğü”nün (Tekvir Suresi, 9) sorulacak olması gibidir. Burada ahit sahibinin mesul tutulacağı da kastedilmiş olabilir. (Fahreddin er-Râzî)