İsrâ Sûresi 35. Ayet

وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً  ...

Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَوْفُوا tam yapın و ف ي
2 الْكَيْلَ ölçüyü ك ي ل
3 إِذَا zaman
4 كِلْتُمْ ölçtüğünüz ك ي ل
5 وَزِنُوا tartın و ز ن
6 بِالْقِسْطَاسِ terazi ile ق س ط س
7 الْمُسْتَقِيمِ doğru ق و م
8 ذَٰلِكَ bu
9 خَيْرٌ daha iyidir خ ي ر
10 وَأَحْسَنُ ve daha güzeldir ح س ن
11 تَأْوِيلًا sonuç bakımından ا و ل
 
 
Onuncu ödev ölçüyü ve tartıyı tam yapmaktır. Âyette bu ödevi yerine getirmenin hem ödev olarak iyi hem de sonucunun güzel olduğu belirtilmektedir. Râzî’ye göre ölçü ve tartıyı tam yapmanın iyi olması, bunu yapanın gerek Allah gerekse insanlar katında sevilmesidir; âkıbetinin güzel olması ise dünyada kendisine yarar sağlaması, âhirette de sevap kazandırmasıdır (XX, 206-207).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 481
 
  Qastase قِسْطاس : قسطس terazi demektir. (Dağarcık) Kuran’ı Kerim’de isim olarak sadece 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli kıstastır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)  
 

وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَوْفُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الْكَيْلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku  bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

كِلْتُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كِلْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri,  إذا كلتم فأوفوا الكيل (Ölçtüğünüz zaman doğru ölçün) şeklindedir.

وَ  atıf harfidir.  زِنُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِالْقِسْطَاسِ  car mecruru  زِنُوا  fiiline müteallıktır. 

الْمُسْتَق۪يمِ  kelimesi  اَلْقِسْطَاسِ ’nin sıfat olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.

Burada  عَرَبِياًّ  kelimesi hakiki ve müfred sıfat olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُسْتَق۪يمِ  sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babından ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَوْفُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  وفى ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir. خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.

اَحْسَنُ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  خَيْرٌ ’e matuftur. تَأْو۪يلًا۟  temyiz olup fetha ile mansubdur.

اَحْسَنُ - خَيْرٌ  kelimeleri ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur'an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır.

Burada marifeye muzâf olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ 

 

Cümle  وَ ’la önceki ayetteki …وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِ  cümlesine atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Zaman zarfı  اِذَٓا ’nın dahil olduğu  اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ  cümlesi, şart üslubunda gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında gelen  كِلْتُمْ , şart fiili olup  اِذَٓا ’nın muzâfun ileyhidir.

Şartın cevabının önceki manadan anlaşılması sebebiyle hazf edilmesi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri;  فأوفوا الكيل  [...doğru ölçün] şeklindedir.

Bu takdire göre mezkur şart ve mahzuf cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda, talebî inşâî isnaddır.

Kur'an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur. 

Eğer şartın öncesinde cevabın anlaşılmasını sağlayan bir ifade yer alırsa, cevap hazf edilir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur'an)

Aynı üslupta gelerek makabline atfedilen  زِنُوا بِالْقِسْطَاسِ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

الْكَيْلَ - كِلْتُمْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

الْكَيْلَ - وَزِنُوا  ile  بِالْقِسْطَاسِ - الْمُسْتَق۪يمِۜ   kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

الْقِسْطَاسِ , terazi manasındadır. Fakat örfen bu, teraziden büyük olur. İşte bundan ötürü, halkın dilinde bu, “kantar” diye bilinir.  قِسْطَاسِ  kelimesinin Rumca veya Süryanice olduğu ileri sürülmüştür. Ama doğru olan, bunun Arapça olup istikamet ve itidal manasına gelen,  قِسْط  masdarından müştak olmasıdır. Velhasıl bunun manası, “iki taraftan birisine meyletmeyen, tam ortada (dengede) duran” demektir. (Fahreddin er-Râzî)

Tastamam ölçme emri, müşteriye ölçme zamanı ile kayıtlandırılmış, çünkü eksik ölçme o zaman olabilir. Satıcıdan satın almak üzere yaptığı ölçmede ise ölçüyü tam tutma emrine gerek yoktur, zira kendisi için ölçen kimsenin eksik ölçmesi düşünülemez. (Ebüssuûd)

 

ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً

 

Şibh-i kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen cümle, ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır. Zamandan bağımsız, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin  ذٰلِكَ  ile işaret edilmesi hayırlı olana dikkat çekmek ve hissî bir şeymiş gibi göz önüne koyarak önemini vurgulamak içindir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ذٰلِكَ  ile Allah’ın koyduğu hükümlere işaret edilerek konunun önemi vurgulanmıştır.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ذٰلِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan Suresi 57, s. 190)

وَاَحْسَنُ , müsned olan خَيْرٌ ’a tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir. Her iki kelime de ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

تَأْو۪يلاً  temyizdir. Temyiz ıtnâb babındandır. (Ali Bulut, Kur'an-ı Kerim’de Itnâb Üslûbu)

خَيْرٌوَاَحْسَنُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.