وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۚ اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً
وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَمْشِ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
فِي الْاَرْضِ car mecruru تَمْشِ fiiline müteallıktır.
مَرَحاً hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً
İsim cümlesidir. اِنّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamir اِنّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَنْ تَخْرِقَ cümlesi اِنّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder. تَخْرِقَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
الْاَرْضَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ atıf harfi و ’la makabline matuftur. طُولاً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.
Temyiz ikye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۚ
Cümle وَ ’la önceki ayetteki …وَلَا تَقْفُ cümlesine atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
مَرَحاً haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Masdar kalıbıyla gelen مَرَحاًۚ mübalağa ifade etmiştir.
فِي harfinde istiare vardır. Car ve mecrurun ilişkisi, zarf ve mazruf ilişkisine benzetilmiştir. الْاَرْضِ , içine girilecek bir şeye benzetilmiştir.
مَرَحاًۚ , aşırı sevinme ve şımarıklık demektir. Ayetteki manası, insanı kibrini ve azametini gösterecek şekilde yürümekten nehyetmektir. (Fahreddin er-Râzî)
مَرَحًا kelimesi تَمْشِ fiilini açıklayan bir mef’ûlu mutlaktır. Çünkü yürümenin çeşitleri vardır ve sahibinin şımarıklığına delalet eden yürüme de bunlardan biridir. Bu kelimenin yürümeye isnad edilmesi aklî mecazdır. Bu yürüme serttir, yere şiddetli basmaktır ve yürüyenin vücudunu yorar. (Âşûr)
اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümle birden çok unsurla tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Haber cümlesi لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ , tekid ifade eden nefy harfi لَنْ ’in dahil olduğu muzari fiil sıygasında gelmiştir.
Aynı üslupta gelerek اِنَّ ’nin haberine atfedilen وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً cümlesinin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.
طُولاً , temyizdir. Temyiz ıtnâb babındandır. (Ali Bulut, Kur'an-ı Kerim’de Itnâb Üslûbu)
لَنْ - الْاَرْضِ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı, الْجِبَالَ - الْاَرْضَ kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Yeryüzünde kibirle yürümemenin sebeplerinin sayıldığı ayette taksim sanatı vardır.