İsrâ Sûresi 38. Ayet

كُلُّ ذٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً  ...

Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كُلُّ hepsi ك ل ل
2 ذَٰلِكَ bunların
3 كَانَ olandır ك و ن
4 سَيِّئُهُ kötü س و ا
5 عِنْدَ katında ع ن د
6 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
7 مَكْرُوهًا hoş görülmeyen şeylerdir ك ر ه
 
On iki madde halinde sıralanan ilkelerle ilgili davranış tarzlarının kötü olanlarını seçmenin Allah’ın nezdinde sevimsiz, dolayısıyla haram olduğu ifade edilmekte; 39. âyette bu ödevlerin “hikmetten vahyedilmiş ilkeler” olduğu bildirilmektedir. Şevkânî’nin de işaret ettiği bir mânaya göre hikmetin bir anlamı geçmiş dinî kültürler, o kültürlerde bulunan evrensel yasalar, ortak doğrulardır. Mûsâ şeriatında on emir denilen ödevler de bu kültürün bir parçası olup Tevrat’ta bunlar şöyle sıralanmıştır: 1. Allah’tan başka ilâh tanımamak, 2. Puta tapmamak, 3. Allah’ın ismini boş yere ağzına almamak (Allah’ın adını kullanarak yalan yere yemin etmek gibi; bk. Catéchisme de l’Église catholique, s. 441-443), 4. Cumartesi yasağına saygı göstermek (İslâm’da kaldırılmıştır), 5. Ana babaya saygılı olmak, 6. Adam öldürmemek, 7. Zina etmemek, 8. Hırsızlık yapmamak, 9. Yalan şahitliği etmemek, 10. Başkasına ait olan hiçbir şeye göz dikmemek. Görüldüğü gibi Kur’an’daki buyruklarla Kitâb-ı Mukaddes’tekilerarasında –cumartesi yasağı dışındakiler– öz olarak aynıdır. Sûredebu buyrukların ardından konumuz olan âyette Kur’an’ın ilk muhatapları olan putperest Araplar’a, ilk ödevi belirleyen “Allah’tan başka tanrı tanıma!” şeklindeki buyruk, diğer buyrukların temeli olduğu için bir defa daha tekrar edildikten sonra müşriklerin en saçma inançlarından biri olan, “Allah’ın erkek çocukları kendilerine bıraktığı, meleklerin ise Allah’ın kızları olduğu” şeklindeki bâtıl inançları reddedilmektedir. (Kuran Yolu Tefsiri)
 

كُلُّ ذٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً

 

İsim cümlesidir.  كُلُّ  mübteda olup lafzen merfûdur. İsmi işaret  ذٰلِكَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً  cümlesi  كُلُّ ’nun haberi olarak mahallen merfûdur. 

كَانَ  nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

سَيِّئُهُ  kelimesi  كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.  عِنْدَ  mekân zarfı,  مَكْرُوهاً ’e  müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.

رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَكْرُوهاً  kelimesi  كَانَ ’nin haber olup fetha ile mansubdur ve sülasi mücerred olan  كره  fiilinin ism-i mef’ûludur.
 

كُلُّ ذٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Hitap, Hz. Peygambere olduğu halde ayetin gerçek muhatapları bütün insanlardır.

Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh  كُلُّ ذٰلِكَ , veciz ifade için izafetle gelmiştir.

ذٰلِكَ , işaret edilen şeyi tahkir için gelmiştir. İşaret ismi  ذٰلِكَ ’de şimdiye kadar sayılan mükellefiyetler cem’ edilmiştir. Emir ve yasaklara işaret eden  ذٰلِكَ ’de istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiâre olur. Câmi’, her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur.

Burada ayetin öncesine dikkat edilirse bir çok emir ve nehiy vardır. İsm-i işaretle bunların hepsi kastedilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsned konumundaki  كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً  isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Veciz ifade yollarından  عِنْدَ رَبِّكَ  izafeti, Rabb ismine muzâf olan  عِنْدَ  için tazim ifade eder. Yine Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır.  Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Mekan zarfı  عِنْدَ , siyaktaki önemine binaen amili olan  مَكْرُوهاً ’e takdim edilmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

سَيِّئُهُ  [kötüsü]; yasaklananlar demektir; çünkü anlatılanların içinde emredilenler de yasaklananlar da vardır.  ُسيئَه  okumuşlardır ki  كَانَ ’nin haberi olur, ismi de  كُلُّ ’ye ait olan zamirdir,  ذٰلِكَ  de özellikle yasak edilenlerdir.  عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً [Rabbinin katında sevilmeyen şeylerdir];  سيئة den bedeldir yahut mana itibariyle onun sıfatıdır, çünkü mana  سيئاً dir, öyle de okunmuştur.  مَكْرُوهاً ’in  كَانَ ’de yahut zarfta gizli zamirden hal olarak mansub olması da caizdir, çünkü  سيئة in sıfatıdır. Bundan murad edilen de beğenilenin karşıtı olan buğz edilendir, yoksa murad edilenin karşıtı değildir. Zira hadiselerin hepsi Allah Teâlâ'nın izni ile meydana gelmektedir. (Beyzâvî)

سَيِّئُهُ - مَكْرُوهاً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.