ذٰلِكَ مِمَّٓا اَوْحٰٓى اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِۜ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتُلْقٰى ف۪ي جَهَنَّمَ مَلُوماً مَدْحُوراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكَ | şunlar |
|
2 | مِمَّا | şeyndendir |
|
3 | أَوْحَىٰ | vahyettiği |
|
4 | إِلَيْكَ | sana |
|
5 | رَبُّكَ | Rabbinin |
|
6 | مِنَ | -ten |
|
7 | الْحِكْمَةِ | Hikmet- |
|
8 | وَلَا |
|
|
9 | تَجْعَلْ | edinme |
|
10 | مَعَ | ile bereber |
|
11 | اللَّهِ | Allah |
|
12 | إِلَٰهًا | tanrı |
|
13 | اخَرَ | başka |
|
14 | فَتُلْقَىٰ | sonra atılırsın |
|
15 | فِي |
|
|
16 | جَهَنَّمَ | cehenneme |
|
17 | مَلُومًا | kınanmış olarak |
|
18 | مَدْحُورًا | uzaklaştırılmış olarak |
|
ذٰلِكَ مِمَّٓا اَوْحٰٓى اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذَ ٰلِكَ mübteda olup mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
مَا müşterek ism-i mevsûl, مِنْ harf-i ceriyle birlikte mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. İsmi mevsûlün sılası اَوْحٰٓى اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اَوْحٰٓى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. اِلَيْكَ car mecruru اَوْحٰٓى fiiline müteallıktır.
رَبُّكَ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنَ الْحِكْمَةِ car mecruru mahzuf aid zamirinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, ممّا أوحاه إليك ربّك حال كونه من الحكمة (Rabbinin sana vahyettiği şeyler hikmettendir.) şeklindedir.
وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتُلْقٰى ف۪ي جَهَنَّمَ مَلُوماً مَدْحُوراً
Fiil cümlesidir. لَا nehy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَجْعَلْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
مَعَ mekân zarfı, mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِلٰهاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اٰخَرَ kelimesi اِلٰهاً ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ sebebiyyedir. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir. Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir.
تُلْقٰى mansub meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, önce geçen mukadder masdara matuf olarak mahallen merfûdur.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan حَتّٰٓى ’dan sonra 2) Atıf olan اَوْ’den sonra 3) Lam-ı cuhûddan sonra 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ف۪ي جَهَنَّمَ car mecruru تُلْقٰى fiiline müteallıktır. جَهَنَّمَ kelimesi gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَلُوماً hal olup fetha ile mansubdur. مَدْحُوراً kelimesi ise ikinci hal olup fetha ile mansubdur ve sülâsî mücerred olan لوم fiilinin ism-i mef’ûludur.
مَدْحُوراً kelimesi sülâsî mücerred olan دحر fiilinin ism-i mef’ûludur.ذٰلِكَ مِمَّٓا اَوْحٰٓى اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِۜ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
Burada, ذٰلِكَ (bunlar) ile Cibril’in (as) indirmiş olduğu daha önce geçen bu ayet-i kerimelerin ihtiva ettiği adap, kıssalar ve hükümlere işaret edilmektedir. Yani bunlar, şanı yüce Allah'ın kulları arasında hikmetinin gerekli gördüğü muhkem fiillerdendir. O, ahlâkın ve hikmetin güzelliklerinden olmak üzere bunları onlara takdir etmiştir. Oldukça sağlam yasalar ve son derece faziletli davranışları ihtiva etmektedir. (Kurtubî)
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilen emir ve nehiylere dikkati çekmek ve önemini vurgulamak içindir.
Soyut manalar için kullanılan işaret isimleri mecaz ifade eder. Zattan mana ile haber verir. Zat, manaya dönüşmüştür. Bu, mübalağanın en kuvvetli şeklidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 11)
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’, her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübtedanın haberi mahzuftur. مِمَّٓا , bu mahzuf habere müteallıktır. Müteallakı mahzuf haber olan mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası اَوْحٰٓى اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِۜ , mazi fiil sıygasında gelmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اِلَيْكَ siyaktaki önemine binaen faile takdim edilmiştir.
Burada ayetin öncesine dikkat edilirse bir çok emir ve nehiy vardır. İsm-i işaretle bunların hepsi kastedilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Peygamber Efendimizdir. Peygamberimize ait olan zamirin رَبُّ ismine izafeti, ona destek ve şeref içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
ذٰلِكَ [Bunlar] ifadesi “Allah’la beraber başka bir tanrı ihdas etme.” (İsra Suresi, 22) ifadesinden bu ayete kadar zikredilenlere işaret eder. Bunları hikmet olarak isimlendirmesinin sebebi, bu sözlerin, içerisinde hiçbir bozukluğa yer olmayacak kadar sağlam, muhkem sözler olmasıdır. (Keşşâf)
Hitap Resulullah (sav)’dir. Fakat murad, yasaklanan şeyin sâdır olması tasavvur edilebilen kimselerdir. (Ebüssûud)
وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتُلْقٰى ف۪ي جَهَنَّمَ مَلُوماً مَدْحُوراً
Bu cümle öncesinde geçen nehiy cümlesine atfedilmiştir. Böylece ألّا تَعْبُدُوا إلّا إيّاهُ (İsra Suresi, 23) cümlesinin içeriğini tekid etmektedir. Bu mananın tekrarı tevhid emrinin ve buna tertip edilen Cehennemde aşağılanarak ebedi olarak kalma cezasıyla tehdidin önemi dolayısıyladır. (Âşûr)
Cümle وَ ’la istînâfa atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu cümle öncesine وَ ’la atfedilmiştir. Bu atıf, cümleler arasındaki anlam bütünlüğü sebebiyledir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
مَعَ اللّٰهِ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
اٰخَرَ kelimesi, اِلٰهاً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
اِلٰهاً ’deki tenvin nev ve tahkir ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umuma işarettir.
Fa-u sebebiyyenin gizli أنْ ’le masdar yaptığı فَتُلْقٰى ف۪ي جَهَنَّمَ مَلُوماً مَدْحُوراً cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar teviliyle, makablindeki nehiyden anlaşılan masdar manasına matuftur.
Allah kelimesinin zikrinde tecrîd vardır.
Cehenneme atılma hallerinin مَلُوماً ve مَدْحُوراً şeklinde sayılması taksim sanatıdır.
مَلُوماً - مَدْحُوراً kelimeleri haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
رَبُّكَ - اللّٰهِ - اِلٰهاً ve مَلُوماً - مَدْحُوراً kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Cenab-ı Hak bu ayetlerde, yirmibeş çeşit mükellefiyeti bir araya toplamıştır: Birincisi; “Allah ile beraber diğer bir tanrı edinme.” (İsra Suresi, 22) ifadesidir. Cenab-ı Hakk'ın, “Rabbin, kendinden başkasına kulluk etmeyin.” diye hükmetti (İsra Suresi, 23) buyruğu, Allah'a ibadeti emretme ve başkasına ibadeti nehyetme gibi iki mükellefiyeti ihtiva eden bir ifadedir. “Ana babaya iyi muamele edin.” (İsra Suresi, 23). Cenab-ı Allah daha sonra bu iyi muamelenin ne olduğunu anlatmak için şu beş şeyi zikretmiştir: “Onlara ‘öf’ (bile) deme”; “Onları azarlama”; “Onlara güzel söz söyle.” (İsra Suresi, 23); “Onlara acıyarak tevazu kanadını indir.” ve “Ey Rabbim... Kendilerine merhamet et, de” (İsra Suresi, 24). Allah Teâlâ sonra “Hısıma, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver.” (İsra Suresi, 26) buyurmuştur. Bu da üç mükellefiyettir. Daha sonra “(Malını) israf ile saçıp savurma.” (İsra Suresi, 26) Sonra “Şayet Rabbinden umduğun rahmeti arayarak onlardan sarf-ı nazar edersen kendilerine yumuşak söz söyle.” (İsra Suresi, 28) buyurmuştur. Bu, on dördüncü mükellefiyettir. Bunun peşinden, “Elini, boynuna bağlı olarak asma, onu büsbütün de açıp saçma, yoksa pişman bir vaziyette oturup kalırsın.” (İsra Suresi, 28) buyurmuştur ki bu da on beşincisidir. Sonra “Evladlarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyiniz.” (İsra Suresi, 31) buyurmuştur. “Allah'ın haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın.” (İsra Suresi, 33) “Kim mazlum olarak öldürülürse Biz onun velisine bir selahiyet veririz.” (İsra Suresi, 33) buyurmuştur. “O da katilde israf etmesin.” ifadesi, daha sonra “Ahdi yerine getirin.” (İsra Suresi, 34) buyurmuştur. “Ölçtüğünüz vakit, ölçeği tam yapın.” (İsra Suresi, 35) “Doğru terazi ile tartın.” (İsra Suresi, 35) “Senin için hakkında bir bilgi olmayan şeyin ardına düşme.” (İsra Suresi, 36) buyurmuştur. “Yeryüzünde kibr-ü azametle yürüme.” (İsra Suresi, 37) “Allah ile beraber diğer bir tanrı edinme.” (İsra Suresi, 39) buyurmuştur ki bu, yirmi beşincisidir. Binaenaleyh Allah Teâlâ bütün bunları, bu ayetlerde birlikte zikretmiş ve “Allah ile beraber diğer bir tanrı edinme. Sonra kınanmış ve kendi başına (yardımsız) bırakılmış olursun.” (İsra Suresi, 22) buyurarak başlamış, yine “Allah ile beraber diğer bir tanrı edinme ki sonra yerilmiş ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.” (İsra Suresi, 39) ifadesi ile hitâma erdirmiştir. (Fahreddin Râzî)
Bunlar hikmetten sayılmıştır.
Burada yasaklanmaktan maksat, insanın kendi tarafından, melekler ve diğer insanlar tarafından kınanmasıdır. Allah Teâlâ, burada, kendisine şirk koşanı tahkir için ele alınıp yakılmak için fırına atılan oduna benzetmiştir. Tevhid, iyiliklerin aslı olduğu gibi şirk de kötülüklerin aslıdır. (Ruhu’l Beyan)