İsrâ Sûresi 51. Ayet

اَوْ خَلْقاً مِمَّا يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُع۪يدُنَاۜ قُلِ الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۚ فَسَيُنْغِضُونَ اِلَيْكَ رُؤُ۫سَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتٰى هُوَۜ قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يباً  ...

“Yahut aklınızca, diriltilmesi daha da imkânsız olan başka bir varlık olun, (yine de diriltileceksiniz.)” Diyecekler ki: “Peki bizi hayata tekrar kim döndürecek?” De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bunun üzerine başlarını sana (alaylı bir tarzda) sallayacaklar ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوْ veya
2 خَلْقًا yaratık خ ل ق
3 مِمَّا herhangi bir
4 يَكْبُرُ büyüyen ك ب ر
5 فِي
6 صُدُورِكُمْ gönlünüzde ص د ر
7 فَسَيَقُولُونَ diyecekler ki ق و ل
8 مَنْ kim
9 يُعِيدُنَا bizi tekrar döndürebilir ع و د
10 قُلِ de ki ق و ل
11 الَّذِي
12 فَطَرَكُمْ sizi yaratan ف ط ر
13 أَوَّلَ ilk ا و ل
14 مَرَّةٍ defa م ر ر
15 فَسَيُنْغِضُونَ alaylı alaylı sallayacaklar ن غ ض
16 إِلَيْكَ sana
17 رُءُوسَهُمْ başlarını ر ا س
18 وَيَقُولُونَ ve diyecekler ق و ل
19 مَتَىٰ Ne zaman?
20 هُوَ o
21 قُلْ de ki ق و ل
22 عَسَىٰ belki de ع س ي
23 أَنْ
24 يَكُونَ olabilir ك و ن
25 قَرِيبًا pek yakın ق ر ب
 
Kur’an, insan bedeninin ölüm sonrasındaki fiziksel bozulmasına dayanarak âhireti inkâra kalkışanlara şu cevabı veriyor: Değil bedeninizin çürümesi veya toz toprak olması, taş veya demire dönüşseniz, hatta canlı varlık haline gelmesini büsbütün imkânsız gördüğünüz başka bir nesne haline gelseniz, yine de Allah size tekrar hayat verip daha önceki kimliğinize kavuşturur. İlk başta maddî nesneleri yaratan ve onlara can veren Allah, onları öldükten sonra da tekrar hayata döndürecektir.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 490
 

اَوْ خَلْقاً مِمَّا يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ 

 

اَوْ  atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَلْقاً  kelimesi atıf harfi  اَوْ  ile  حَد۪يداً ’e matuftur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  خَلْقاً ’ın mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَكْبُرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

ف۪ي صُدُورِكُمْ  car mecruru يَكْبُرُ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

  

 فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُع۪يدُنَاۜ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن قلت أنّ الروح ستعود إليكم بعد الموت (Ölümden sonra ruhun sana döneceğini söylersen)  şeklindedir.

سَيَقُولُونَ  fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  سَيَقُولُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  مَنْ يُع۪يدُنَا ’dur.  سَيَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

مَنْ  istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. يُع۪يدُنَا  fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يُع۪يدُنَا  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

يُع۪يدُنَا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  عود ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


 قُلِ الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir.  Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

Mekulü’l-kavli,  الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي, mübteda olarak mahallen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri,  يعيدكم  şeklindedir.

İsm-i mevsûlun sılası  فَطَرَكُمْ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.  فَطَرَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَوَّلَ  zaman zarfı,  فَطَرَكُمْ  fiiline müteallıktır.  مَرَّةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


 فَسَيُنْغِضُونَ اِلَيْكَ رُؤُ۫سَهُمْ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن قلت لهم ذلك فسينغضون (Onlara bunu söylersen omuz silkerler.) şeklindedir.

سَيُنْغِضُونَ  fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  سَيُنْغِضُونَ  fiili,  نَ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِلَيْكَ  car mecruru  سَيُنْغِضُونَ  fiiline müteallıktır.

رُؤُ۫سَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يُنْغِضُونَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi نغض ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


 وَيَقُولُونَ مَتٰى هُوَۜ

 

  

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَقُولُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  مَتٰى هُوَ ’dur.  يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

مَتٰى  istifham ismi olup mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  مَتَىٰ  (Ne zaman?) sorusu geçmiş veya gelecek bir zamanın belirlenmesi için sorulur. هُوَ  munfasıl zamir, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. 


 قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يباً

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir.  Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

Mekulü’l-kavli,  عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يباً dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

عَسٰٓى  elif üzere mukadder fetha ile mebni nakıs mazi fiildir. كَانَ  gibi ismini ref haberini nasb eder.

عَسٰٓى ’nin ismi müstetir olup takdiri  هو dir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel  عَسٰى ’nın haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَكُونَ  mansub muzari fiildir.  يَكُونَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هوdir. قَر۪يباً  kelimesi  يَكُونَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. 

Fiili muzarinin başına “ اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. Kur'an-ı Kerimde çok nadir de olsa bazen cümlede  اَنْ ’den önce (لِ) harf-i cerini ve  اَنْ ’den sonra da nâfiye lâ’sını  (لَا) görebiliriz.  لِئَلَّا  şeklinde yazılır. Bazen ise bu  اَنْ ’den önce (لِ) harf-i ceri ve nâfiye lâ’sının (لَا) hazf edildiğini görebiliriz. Ancak lafızda olmadığı halde manaları geçerlidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

اَوْ خَلْقاً مِمَّا يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ

 

Önceki ayetin devamı olan ayette  خَلْقاً, atıf harfi  اَوْ  ile  حَد۪يداً ’e atfedilmiştir. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl,  مِنْ  harfiyle birlikte  خَلْقاً ’ın mahzuf sıfatına müteallıktır. Sılası olan  يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

[Veya gözünüzde büyüttüğünüz herhangi bir varlık!] Yani ya da canlılığı kabul etme konusunda size göre en zor, iddianıza göre Allah’ın diriltmesi en çetin olacak şey olun, yine de diriltir.  يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ  [gözünüzde büyüttüğünüz] ifadesinin ölüm anlamına geldiği de gökler ve yer anlamına geldiği de söylenmiştir. (Keşşâf)

Ayetteki  خَلْقاً  “herhangi bir mahluk” kelimesi ile “Siz, hayatı kabul etme hususunda aklınızca hayatı kabul etmesini akıldan uzak gördüğünüz taş ve demirden daha da ileri başka bir madde düşünün.” kastedilmiştir. Bu izaha göre o şeyin açıkça belirtilmesine gerek yoktur. Çünkü bundan murad, “İnsanların bedenleri ölümlerinden sonra senin farz edeceğin, öyle olduğunu sandığın bir madde haline gelse ve o madde de hayatı kabul etmekten son derece uzak olsa bile bilesin ki Allah Teâlâ, ona hayat vermeye kādirdir.” manasıdır. (Fahreddin er-Râzî)


  فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُع۪يدُنَاۜ 

 

فَ  takdiri   إن قلت أنّ الروح ستعود إليكم بعد الموت [Ölümden sonra ruhun size döneceğini söylersen] olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıta harfidir.

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Cevap cümlesine dahil olan istikbal harfi  سَ  tekid ifade eder.

Cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.

سَيَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَنْ يُع۪يدُنَا  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham ismi  مَنْ  mübteda,  يُع۪يدُنَاۜ  cümlesi haberdir. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen alay ve inkâr kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Buradaki istifham tehekkümîdir. (Âşûr)


قُلِ الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۚ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ  cümlesi, mübteda ve haberden oluşmuş faide-i haber ibtidaî kelamdır. Zamandan bağımsız, sübut ifade eder.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Haber mahzuftur.

Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası  فَطَرَكُمْ, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

خَلْقاً - فَطَرَكُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


 فَسَيُنْغِضُونَ اِلَيْكَ رُؤُ۫سَهُمْ 

 

فَ, takdiri  إن قلت لهم ذلك (Onlara bunu söylersen) olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıta harfidir.

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.

Cevap cümlesine dahil olan istikbal harfi  سَ  tekid ifade eder. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Başlarını sallamaları onların tekrar diriltilecekleri konusunu kabul etmiş oldukları anlamına geldiği gibi kabul etmemiş oldukları anlamına da gelebilir.

فَسَيُنْغِضُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

(Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

رُؤُ۫سَهُمْ - صُدُورِكُمْۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


وَيَقُولُونَ مَتٰى هُوَۜ 

 

Cümle  فَسَيُنْغِضُونَ اِلَيْكَ رُؤُ۫سَهُمْ  cümlesine matuftur. Müspet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen alay ve inkâr kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  مَتٰى  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  هُوَ  muahhar mübtedadır.

مَتٰى  soru edatı ile geçmiş veya gelecekle ilgili zamanın belirtilmesi istenir. Bu edat, Kur'an'da dokuz yerde kullanılmıştır ve buralarda istifhamın dışında herhangi bir mana almamıştır. (Sahip Aktaş, Kur'an’da İstifhâm Üslûbu) 

يَقُولُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

مَتٰى هٰذَا değil de مَتٰى هُوَ  demişler. Kıyamet gününü bir şahıs yerine koyarak korkularını belirtmiş olabilirler.

Bu cümle şaşkınlık ifade etmek ve alay maksadıyla gelmiştir. (Keşşâf)

مَتٰى - مَنْ  istifham kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


 قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يباً

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli, terecci harfi  عَسٰٓى nın dahil olduğu  اَنْ يَكُونَ قَر۪يباً  cümlesi olup gayrı talebî inşâî isnaddır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يَكُونَ قَر۪يباً  cümlesi, masdar teviliyle  عَسٰٓى  fiilinin haberi konumundadır.

يَكُونَ ’nin dahil olduğu masdar-ı müevvel, faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. 

Onlar da taaccüp ve inkâr için başlarını sağa sola sallayarak, bu senin bahsettiğin hayata yeniden döndürülme ne zaman olacak, diye soracaklar. De ki: Belki tahmin bile edemeyeceğiniz kadar yakında olacak. (Ebüssuûd) 

Müfessirler, Allah için kullanılan  عَسٰٓى (umulur ki belki) fiilinin, “mutlaka” manasına kullanıldığını ve bu tabirin “O hiç şüphesiz yakındır.” manasına olduğunu söylemişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)

عَسٰٓى  camid fiildir. Çekimi yapılmaz. Sevilen bir şeyde temenni, sevilmeyen şeyde şefkat bildirir. Allah ile ilgili olduğunda gereklilik ifade eder. İbnu'l Enbari Kur'an’da iki yer hariç hepsinde gereklilik anlamı olduğunu söylemiştir. (İtkan, s. 452, c. 1)

يَقُولُونَ - قُلْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

“Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen henüz kıyametten birşey yok iken onun için nasıl ‘yakındır’ denilebilir?” Biz deriz ki: “Geçen zaman, kalan zamandan çok olunca kalan, az ve yakın olmuş olur.” (Fahreddin er-Râzî)