اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَقِمِ | kıl |
|
2 | الصَّلَاةَ | namaz |
|
3 | لِدُلُوكِ | sarkmasından |
|
4 | الشَّمْسِ | güneşin |
|
5 | إِلَىٰ | kadar |
|
6 | غَسَقِ | kararmasına |
|
7 | اللَّيْلِ | gecenin |
|
8 | وَقُرْانَ | ve Kur’an’ını da (unutma) |
|
9 | الْفَجْرِ | sabahın |
|
10 | إِنَّ | çünkü |
|
11 | قُرْانَ | Kur’an |
|
12 | الْفَجْرِ | sabah |
|
13 | كَانَ |
|
|
14 | مَشْهُودًا | görülecek şeydir |
|
Deleke دُلُوك : دلك güneşin batış için batıya yönelmesidir. Yine دَلَكَ fiilinin bir diğer anlamı da bir şeyi ovup sıkmaktır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim olarak sadece 1 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli tellâktır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَقِمِ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
الصَّلٰوةَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
لِدُلُوكِ car mecruru اَقِمِ fiiline müteallıktır. الشَّمْسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِلٰى غَسَقِ car mecruru اَقِمِ fiiline müteallıktır. الَّيْلِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. قُرْاٰنَ atıf harfi و ’la الصَّلٰوةَ ’ye matuftur. الْفَجْرِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَقِمِ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi قوم ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
قُرْاٰنَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. الْفَجْرِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
كَانَ مَشْهُوداً cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كَانَ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. مَشْهُوداً kelimesi كَانَ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur.
مَشْهُوداً kelimesi sülasisi olan شهد fiilin ism-i mef’ûludur.
اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ
Ayet, fasılla gelmiş istînâf cümlesidir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Veciz ifade kastına matuf لِدُلُوكِ الشَّمْسِ ve اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ izafetleri, harf-i cerlerle birlikte اَقِمِ fiiline müteallıktır. قُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ izafeti ise الصَّلٰوةَ ’ye tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.
لِدُلُوكِ الشَّمْسِ ifadesinde istiare vardır. Çünkü Arapların kelemında الدالك, meyleden demektir. Bu durumda sanki Yüce Allah, güneş meylettiği vakit namaz kılınmasını emretmiş oluyor. Denildiğine göre bu دُلُوكِ الشَّمْسِ , zevale (güneş tepeden batıya) meylettiğinde ya da -denildiği göre- batmaya meylettiğinde demektir. Gerçekte güneş yerinden meyletmez, merkezinden ayrılmaz. O sadece yörüngesinin yükselip alçalmasına, seyir ve hareketine göre yükselip alçalır. (Şerîf er-Radî, Kur'an Mecazları)
Güneşin zevalinden gecenin karanlığına kadar ifadesi vaktin başlangıcını ve sonunu açıklamak içindir. Bu, vaktin kızıllığın batmasına kadar sürdüğüne delil getirilmiştir.
Sabah okumasını da sabah namazını demektir, okuma denmesi, namazın rüknü olmasındandır, namaza rüku ve secde denilmesi gibi. (Beyzâvî)
Ayet-i kerimedeki قُرْاٰنَ الْفَجْرِ (sabah Kur'an’ı/kıraatı) ifadesi parçanın (cüz’ün) mutlak olarak zikredilip bütünün (küll) kast edilmesi kabilinden mecâz-ı mürseldir. Bundan maksat sabah namazıdır. Zira kıraat, namazın bir cüzüdür. Sabah namazına “kıraat/okumak” manasında “Kur'an” adının verilişi, namazda Kur'an okumanın rükun olması sebebiyledir. Nitekim namaz aynı şekilde rükû, kunut, sücud diye de isimlendirilir. Öte yandan قُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ ifadesi sabah namazında kıraatı uzun yapmaya bir teşvik de olabilir. Bu sebeple sabah namazı kıraat bakımdan namazların en uzun olanıdır. (Sinan Yıldız, Vehbe Zuhaylî’nin Tefsiru’l Münir Adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları)
دُلُوكِ الشَّمْسِ ’in ne manada olduğu hususunda şu iki görüşü belirtmişlerdir:
Ezherî şöyle der: “Evla olan, bu دُلُوكِ kelimesini, gündüzün ikinci yarısındaki güneşin zevali (batıya doğru inmesi) manasına hamletmektir. Buna göre ayetin manası, ‘Güneşin zeval vaktinden, gecenin kararmasına kadar, namazı sürdür.’ şeklindedir. Mananın böyle olması halinde bu ifadeye öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazları girer. Cenab-ı Hakk daha sonra ‘Sabah namazını da (kıl).’ buyurmuştur. Binaenaleyh eğer دُلُوكِ kelimesini güneşin zevali manasına alırsak beş vakit namazın hepsi de ayette zikredilmiş olur. Yok eğer bunu, sadece güneşin batması manasına alırsak ayetin hükmüne ancak üç vakit yani akşam, yatsı ve sabah namazı girmiş olur. Ama Allah’ın kelamını daha fazla şey ifade eden manaya hamletmek daha evladır. Binaenaleyh, ayetteki دُلُوكِ ile zeval (güneşin göğün ortasından batıya doğru kayışı) manasının murad edilmiş olması gerekir.” (Fahreddin er-Râzî)
غَسَقِ الَّيْلِ için Nadr b. Şumeyl şöyle der: “Bu ifade, gecenin ilk başlangıcı manasınadır. Nitekim Arapçada, “görülebilen şeyler, görülemez hale geldiği an falanın yanına geldim” manasında, غَسَقَ اللَّيْلُ غُسُوقًا “gece iyice karardı” denilir.
اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ ifadesindeki اِلٰى harf-i ceri, intihâ-i gaye (mesafenin, zamanın sonunu göstermek) içindir. Bir mesafeye (sona) kadar uzanan hüküm ise, o son gelmezden önce meşru (farz) olur. (Fahreddin er-Râzî)
الإقامَةُ kelimesi sebat ve kalıcılık manasında mecazdır. Bakara Suresi 3. ayetinde bunu açıklamıştık. لِدُلُوكِ الشَّمْسِ ifadesindeki lâm harfi عِنْدَ manasındaki لامُ التَّوْقِيتِ ’tir. (Âşûr)
اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً
Ayetin son cümlesi ta’lil cümlesidir, fasılla gelmiş faide-i haber inkârî kelamdır. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde, اِنَّ ’nin ismi veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. اِنَّ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan s.124)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
قُرْاٰنَ الْفَجْرِ ibaresinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الشَّمْسِ - الْفَجْرِ ve غَسَقِ - الَّيْلِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً [Şüphesiz sabah namazı şahitlidir.] Burada, sabah namazının önemine binaen, daha önce قُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ gelmiş olmasına rağmen daha sonraki cümlede onun için zamir yerine zahir isim kullanılmıştır. (Safvetu’t Tefasir)