İsrâ Sûresi 86. Ayet

وَلَئِنْ شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِه۪ عَلَيْنَا وَك۪يلاًۙ  ...

Andolsun, dileseydik biz sana vahyettiğimizi tamamen ortadan kaldırırdık; sonra bu konuda bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَئِنْ andolsun eğer
2 شِئْنَا biz dilesek ش ي ا
3 لَنَذْهَبَنَّ tamamen gideririz ذ ه ب
4 بِالَّذِي
5 أَوْحَيْنَا vahyettiğimizi و ح ي
6 إِلَيْكَ sana
7 ثُمَّ sonra
8 لَا
9 تَجِدُ bulamazsın و ج د
10 لَكَ sana
11 بِهِ bu konuda
12 عَلَيْنَا bize karşı
13 وَكِيلًا bir yardımcı و ك ل
 
“... sen bize karşı hiçbir koruyucu bulamazsın” şeklinde çevirdiğimiz 86. âyetin ilgili ifadesi, “... onu sana geri verebilecek bir destekçi, yardımcı bulamazsın” şeklinde de açıklanmıştır (İbn Âşûr, XV, 201). Bütün bilgilerin kaynağı ilâhîdir, her şeyi veren Allah’tır. Peygamber’e vahiy bilgisini veren de O’dur. Dilerse gönderdiği vahyi Peygamber’e ve sonra gelen nesillere unutturmak suretiyle onların bu bilgiden mahrum kalmalarını sağlamaya muktedirdir. Nitekim Kur’an’dan önceki kutsal kitapların büyük bir kısmı tamamen, bazısı da kısmen unutulmuş ve insanlar eliyle değiştirilmiştir. Öyle bir durum karşısında insanların dayanıp güvenecekleri, yardım alacakları, ellerindekini kaybetmelerini önleyecek veya yerine yenisini verecek başka bir güç de yoktur. Allah, Hz. Muhammed’e gönderdiği vahyi unutturmaya da nazarî olarak kadir olmakla birlikte –87. âyetten anlaşıldığına göre– rahmeti uyarınca bunu fiilen gerçekleştirmez. Kuşkusuz insanların vahyi unutmaları, başka yollara sapmaları mümkündür; fakat bu, onların kendi istek ve tercihlerinin sonucu olup sorumluluğu da onlara aittir. 87. âyette Allah’ın Hz. Peygamber’e geniş lutfunun neticesi olarak İslâm vahyinin değişme ve bozulmaya uğramadan nesilden nesile aktarılacağı yönünde bir müjde de vardır. 
Kuran Yolu Tefsiri
 

وَلَئِنْ شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِه۪ عَلَيْنَا وَك۪يلاًۙ

 

وَ  istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder. 

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa “اِنْ ” kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

شِئْنَا  sükun üzere mebni mazi  fiilidir. Muttasıl zamir  نَا  fail olup mahallen merfûdur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.

نَذْهَبَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki  ن, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

الَّـذ۪ٓي  müfred has ism-i mevsûl,  بِ  harfi ceriyle birlikte  نَذْهَبَنَّ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اَوْحَيْنَٓا ’dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

اَوْحَيْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَيْكَ  car mecruru  اَوْحَيْنَٓا  fiiline müteallıktır.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَجِدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

لَكَ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır.  بِه۪  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûle müteallıktır. 

عَلَيْنَا  car mecruru  وَك۪يلاً ’e müteallıktır. وَك۪يلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اَوْحَيْنَٓا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İf’al babındadır. Sülâsîsi  وحى ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

وَلَئِنْ شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِه۪ عَلَيْنَا وَك۪يلاًۙ

 

وَ, atıf veya istiînâfiyyedir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir.

Kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir.  لَ, mahzuf kasem fiiline işaret eden lam-ı muvattie,  إنْ  şart harfidir. Şart cümlesi olan  شِئْنَا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

لَنَذْهَبَنَّ بِالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ, kasemin cevabıdır. Cümleye dahil olan  لَ, kasemin cevabının başına gelen harftir. Tekid ifade eder. Cevap cümlesi sebat, temekkün ve istikrar  ifade eden müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Şart cümlesinin cevabı, kasemin cevabının delaletiyle hazf edilmiştir. Mahzuf cevapla birlikte cümle, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Kasem fiilinin ve şartın cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Ayette fiillerin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

لَنَذْهَبَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ  tekid anlamı veren nun-u sakiledir.

ذْهَبَ  gitti,  ذْهَبَ بِ  giderdi manasındadır. Fiillerin harf-i cerle farklı anlam kazanması tazmin sanatıdır.

Birinci lâm kaseme hazırlık lâmıdır,  لَنَذْهَبَنَّ  de onun cevabıdır, şartın cezası yerine geçmiştir. (Beyzâvî)

ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِه۪ عَلَيْنَا وَك۪يلاًۙ  cümlesi,  ثُمَّ  ile makabline atfedilmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl olan  وَك۪يلاًۙ ’deki tenvin, nev ve kıllet ifade eder. Nefy siyakında nekre umuma işaret eder. 

عَلَيْنَا, müteallakı olan  وَك۪يلاًۙ ’e, ihtimam için takdim edilmiştir. 

Son cümle ufak değişikliklerle  75. ayette de geçmiştir. İki cümle arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri Ahkaf Suresi 28)

Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Fussilet Suresi 44, s. 189) Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

ثُمَّ  rütbeten tertip içindir. Çünkü alınan şeyi geri alma hırsı nefiste o şeyin olmamasından daha kuvvetlidir. Dolayısıyla tenbih için bunun zikri, şükür ve gururdan sakındırmaktan daha önce gelir. (Âşûr)