İsrâ Sûresi 95. Ayet

قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكاً رَسُولاً  ...

De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 لَوْ eğer
3 كَانَ olsaydı ك و ن
4 فِي
5 الْأَرْضِ yer yüzünde ا ر ض
6 مَلَائِكَةٌ melekler م ل ك
7 يَمْشُونَ yürüyen م ش ي
8 مُطْمَئِنِّينَ uslu uslu ط م ن
9 لَنَزَّلْنَا elbette gönderirdik ن ز ل
10 عَلَيْهِمْ onlara
11 مِنَ -ten
12 السَّمَاءِ gök- س م و
13 مَلَكًا bir meleği م ل ك
14 رَسُولًا elçi ر س ل
 
“Kurtuluş rehberi” diye çevirdiğimiz hüdâdan maksat vahiy bilgisidir (Taberî, XV, 166; Zemahşerî, II, 375). Bu âyetlerden anlaşıldığına göre putperestlerin Hz. Peygamber’e inanmamalarının bir sebebi de, onun melek benzeri bir varlık değil kendileri gibi bir insan olmasıydı. Halbuki onlar, peygamberlerin insan üstü olması gerektiğini düşünüyorlar; Allah’ın, peygamberleri insanların kendi varlık türlerinden göndermesindeki hikmeti anlayamıyorlardı. Eğer yeryüzünde melekler yaşasaydı iletişim kurabilmeleri için Allah onlara elçi olarak melek gönderirdi. Ama Allah insanlara peygamber olarak melek gönderseydi onu göremezler, kendi dilleriyle iletişim kuramazlar, sonuçta risâletin hedefi gerçekleşemezdi.
 
96. âyet, davet ve tebliğin bütün açıklığına, ikna ediciliğine rağmen müşriklerin red ve inkârda inat etmeleri, küstahça tavırlarını sürdürmeleri karşısında Peygamber’e güven telkin ederken inkârcılara da bu anlamsız tavırlarının Allah tarafından bilindiği hatırlatılarak bir defa daha uyarıda bulunulmaktadır.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 522
 

قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكاً رَسُولاً

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Mekulü’l-kavli,  كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ  ‘dır.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.

كَانَ   şart fiili olup mebni nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

فِي الْاَرْضِ  car mecruru  كَانَ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır.  مَلٰٓئِكَةٌ  kelimesi  كَانَ ‘nin ismi olup lafzen merfûdur.  يَمْشُونَ  fiili,  مَلٰٓئِكَةٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَمْشُونَ   fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مُطْمَئِنّ۪ينَ  kelimesi  يَمْشُونَ  ‘deki failin hali olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır. نَزَّلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيْهِمْ  car mecruru  نَزَّلْنَا   fiiline müteallıktır.  مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru  نَزَّلْنَا  fiiline müteallıktır.

مَلَكاً  kelimesi  رَسُولاً ‘in hali olup fetha ile mansubdur.  رَسُولاً  kelimesi  نَزَّلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.

مُطْمَئِنّ۪ينَ  kelimesi,  sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan  إفعلَلَّ babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكاً رَسُولاً

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir.

Ayetin başında  قُلْ  emrin bulunması mekulü’l-kavlin Allah katında bir önemi, şanı ve ciddiyeti bulunduğuna işaret eder. 

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan …  لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ  cümlesi, şart üslubunda gelmiş haberî isnaddır.

كَانَ ’nin dahil olduğu cümlede, îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatı vardır.  فِي الْاَرْضِ , nakıs fiil  كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  مَلٰٓئِكَةٌ , muahhar ismidir.

Bu cümlede  كَانَ ’nin tam fiil olması da caizdir.

يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ  cümlesi  مَلٰٓئِكَةٌ ‘ün sıfatıdır. Nekra isimden sonraki cümleler, sıfat olurlar. Sıfat, mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

مُطْمَئِنّ۪ينَ , meleklerin yani  يَمْشُونَ  fiilinin failinin halidir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

Cevap harfi lamla gelen  لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكاً رَسُولاً  şeklindeki müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مَلَكاً , mef’ûl olan  رَسُولاً ’den haldir. رَسُولاً ‘in tenkiri cins ifade eder. 

الْاَرْضِ - السَّمَٓاءِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Din ve dünya işlerinden ihtiyaç duyduklarını açıklamak üzere peygamber olarak bir melek gönderirdik. Çünkü bir cins varlık, kendi cinsine en yatkın ve yakındır. Yeryüzünün sakinleri insanlar olunca, faydalanmaları, faydalı olabilmeleri için onlara gönderilen peygamberin de insan olması zorunludur. Müşrikler, bilmiyorlar ki aynı cinsten olmak, yakınlığı ve kaynaşmayı; cins farklılığı da nefreti ve uzaklaşmayı getirir. (Ruhu’l Beyan)