اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۘ وَاذْكُرْ رَبَّكَ اِذَا نَس۪يتَ وَقُلْ عَسٰٓى اَنْ يَهْدِيَنِ رَبّ۪ي لِاَقْرَبَ مِنْ هٰذَا رَشَداً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِلَّا | ancak |
|
2 | أَنْ |
|
|
3 | يَشَاءَ | dilerse |
|
4 | اللَّهُ | Allah |
|
5 | وَاذْكُرْ | ve an (hatırla) |
|
6 | رَبَّكَ | Rabbini |
|
7 | إِذَا | zaman |
|
8 | نَسِيتَ | unuttuğun |
|
9 | وَقُلْ | ve de ki |
|
10 | عَسَىٰ | umarım |
|
11 | أَنْ |
|
|
12 | يَهْدِيَنِ | beni ulaştırmasını |
|
13 | رَبِّي | Rabbimin |
|
14 | لِأَقْرَبَ | daha yakın |
|
15 | مِنْ |
|
|
16 | هَٰذَا | bundan |
|
17 | رَشَدًا | bir doğruya |
|
اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۘ
اِلَّٓا istisna edatıdır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, munkatı’ istisna olarak mahallen mansubdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri; إلّا وقت مشيئة الله (Allah'ın dilediği zamana kadar) şeklindedir.
يَشَٓاءَ mansub muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
وَاذْكُرْ رَبَّكَ اِذَا نَس۪يتَ وَقُلْ عَسٰٓى اَنْ يَهْدِيَنِ رَبّ۪ي لِاَقْرَبَ مِنْ هٰذَا رَشَداً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اذْكُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
رَبَّكَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bkz. Meczum Muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)
c. Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَس۪يتَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
نَس۪يتَ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen mansubdur.
وَ atıf harfidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Mekulü’l-kavl عَسٰٓى اَنْ يَهْدِيَنِ رَبّ۪ي ‘dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
عَسٰٓى elif üzere mukadder fetha ile mebni tam mazi fiildir. كَانَ gibi ismini ref haberini nasb eder.
اَنْ ve masdar-ı müevvel عَسٰى ‘nın faili olarak mahallen merfûdur.
يَهْدِيَنِ mansub muzari fiildir. Sonundaki نِ vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen يَ ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Burada bir ي harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan نِ harfinin harekesi esre gelmiştir.
رَبّ۪ي fail olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لِاَقْرَبَ car mecruru يَهْدِيَنِ fiiline müteallıktır. اَقْرَبَ kelimesi أفعل vezninde gayri munsarif kalıbında olduğu için esre almamıştır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْ هٰذَا car mecruru اَقْرَبَ ’ye müteallıktır. رَشَداً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.
Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۘ
Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. Fasılla gelen ayette اِلَّٓا istisna, masdar harfi اَنْ ve müteakip … يَشَٓاءَ اللّٰهُۘ cümlesi, masdar teviliyle önceki ayetten istisna edilendir.
Ayetteki اَنْ ve akabindeki muzari fiil sıygasındaki يَشَٓاءَ اللّٰهُۘ cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, müstesna konumundadır.
Genel olarak شَٓاء fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazfedilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garip birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah lafzının müsnedün ileyh olarak gelmesi, hükmün kesinliğini ifade eder.
اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۘ [Meğer ki Allah dilemiş ola] ayetinde, zahiri ifadenin gerektirdiği ve îcaz (veciz söz söyleme) nin güzel kıldığı bir hazf de vardır ki ifadenin takdiri; إلا أن تقول إلا أن يشاء اللّه [Meğer ki Allah dilemiş ola demedikçe] yahut da إلا أن تقول إن شاء اللّه [Allah dilerse demen müstesna] takdirindedir. O halde ayet; Allah'ın dilemesini söz konusu etmedikçe anlamındadır. Buna göre “Allah'ın dilemesi müstesna (inşaallah)” şeklinde söylenen sözler, yasak kılınmış sözlerden değildir. (Kurtubî)
وَاذْكُرْ رَبَّكَ اِذَا نَس۪يتَ
Önceki ayetteki …وَلَا تَقُولَنَّ لِشَايْءٍ cümlesine matuf olan bu cümle, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Şart manalı zaman zarfı اِذَا bu cümlede şarttan mücerrettir. اذْكُرْ fiiline müteallıktır. Müspet mazi fiil sıygasındaki نَس۪يتَ cümlesi, اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.
رَبَّكَ izafetinde Rabb isminin Resulullah’a (sav) ait olan zamire muzâf olması, Hz. Peygambere tazim ve ihtimam içindir.
وَقُلْ عَسٰٓى اَنْ يَهْدِيَنِ رَبّ۪ي لِاَقْرَبَ مِنْ هٰذَا رَشَداً
Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle yine aynı üsluptaki اذْكُرْ cümlesine atfedilmiştir. İki cümle arasında hükümde ortaklık ve inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli, terecci manalı nakıs fiil عَسَى ’nın dahil olduğu …عَسٰٓى اَنْ يَهْدِيَنِ cümlesi, gayr-ı talebî inşâî isnaddır. عَسٰٓى bu cümlede tam fiildir.
Tereccî, husûlu arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
عَسَىٰۤ muzarisi olmayan bir fiildir. Sadece mazisi çekilir. Bunun mazisinden de özellikle عَسَيْتُمَا , عَسَيْتُمْ şekilleri kullanılır. Kendisinden sonra gelen isim merfû kılınır. (Fahreddin er-Râzî)
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَهْدِيَنِ رَبّ۪ي لِاَقْرَبَ مِنْ هٰذَا رَشَداً cümlesi, masdar teviliyle عَسٰى ‘nın faili konumundadır. Masdar-ı müevvel, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Veciz anlatım kastıyla gelen, رَبّ۪ي izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır.
قُلْ emrinden sonra gelen mekulül’l-kavl cümlesi Allah Teâlâ’nın Peygamber Efendimize öğrettiği duadır. يَهْدِيَنِ fiilinin sonundaki esre, mahzuf mütekellim zamirinin naibidir.
Mecrur mahaldeki işaret ismi, ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade eden لِاَقْرَبَ ’ye müteallıktır. رَشَداً ise temyiz olarak mansubdur.
اذْكُرْ - نَس۪يتَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
رَبّ۪ي - اللّٰهُۘ يَهْدِيَنِ - رَشَداً kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Kul, “Ben falanca işi yapacağım. Ancak ne var ki Allah'ın iradesi, bunun aksine olursa, ben bu durumda onu yapamam. Çünkü Allah'ın iradesi, benim irademe galiptir. Galip olan bir mania bulunduğunda ise ben onu yapamam.” demiş olur.
Cenab-ı Hakk'ın [Unuttuğun zaman Rabbini an.] emri daha önceki cümlelerle alakası bulunmayan, bilakis müstenef bir sözdür. “İnşallah demeyi unuttuğunda, tesbih ve istiğfar ile Rabbini zikret!” demektir ki bundan murad, inşallah demeye ihtimam ve itina göstermeye teşvikte bulunmaktır. (Fahreddin er-Râzî)