Kehf Sûresi 37. Ayet

قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَكَفَرْتَ بِالَّذ۪ي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوّٰيكَ رَجُلاًۜ  ...

Arkadaşı, ona cevap vererek dedi ki: “Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni (eksiksiz) bir insan şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 لَهُ ona
3 صَاحِبُهُ arkadaşı ص ح ب
4 وَهُوَ kendisiyle
5 يُحَاوِرُهُ konuşan ح و ر
6 أَكَفَرْتَ inkar mı ediyorsun? ك ف ر
7 بِالَّذِي
8 خَلَقَكَ seni yaratanı خ ل ق
9 مِنْ
10 تُرَابٍ topraktan ت ر ب
11 ثُمَّ sonra
12 مِنْ
13 نُطْفَةٍ nutfe (sperm)den ن ط ف
14 ثُمَّ sonra da
15 سَوَّاكَ seni biçimlendireni س و ي
16 رَجُلًا bir adam olarak ر ج ل
 
Yüce Allah önceki âyetlerde inanmayanların cehennemdeki durumlarıyla inananların cennetteki durumlarını anlattıktan sonra, burada da bu iki grubun hallerine uygun olarak biri imanın, diğeri küfrün temsilcisi durumundaki iki adamın inanç ve davranış özelliklerini örnek vermiştir. Âyetlerden anlaşıldığına göre küfrün temsilcisi olan şahıs büyük bir servete sahiptir; imanın temsilcisi ise fakir ve zayıftır. Servet sahibi olan şahıs Allah’a iman edip verdiği nimete şükredeceği yerde, servetini fakir arkadaşına karşı böbürlenme ve nankörlük vesilesi yapmıştır. Malının yok olmayacağına ve kıyametin kopmayacağına inanmaktadır; kopsa bile âhirette Allah katında dünyadakinden daha iyi bir durumda olacağını iddia etmektedir. Âhirete inanan arkadaşı ise iman ve sâlih amel konusunda ona öğüt vermiş, kendisini topraktan yaratıp çeşitli safhalardan geçirdikten sonra mükemmel bir insan haline getiren Allah’a ortak koşarak nankörlük etmesinin uygun olmadığını, âhireti inkâr etmenin bir bakıma Allah’ı inkâr etmek olduğunu bildirmiştir. Zenginlik de yoksulluk da birer imtihan aracıdır. Bu âyetlerde imtihanı kazanan ile kaybeden iki örnek canlı bir üslûp içinde, karşılaştırma yöntemiyle verilmektedir. Bu iki kişinin kimlikleri konusunda tefsirlerde farklı görüşler vardır: a) Bunlar Mekke’de Mahzûm kabilesinden iki kardeştir. Biri kâfir olan Esved b. Abdü’l-Eşed, diğeri ise müslüman olan kardeşi Ebû Seleme’dir. Bahçeler ise muhtemelen Tâif’te bulunmaktadır. b) Bunlar İsrâiloğulları’ndan iki kardeştir. Babalarından kalan mirası bölüştüklerinde, mümin olan malını hayır yolunda harcamış, diğeri ise örnekte anlatılan bağları satın almıştır. Sonuç ise anlatıldığı gibi hüsrandır (İbn Âşûr, XV, 316). c) Bu olay inananla inanmayan insanın iç dünyalarını anlatan bir temsildir. Burada inanmanın insan ruhuna verdiği güven ve huzur ile inançsızlığın sebep olduğu güvensizlik ve huzursuzluk anlatılarak Mekkeli zengin müşriklerle yoksul müslümanların ruh halleri tasvir edilmiştir. Yoksul insanlarla beraber oturmaya tenezzül etmeyen zenginlerin tutumlarını kınayan ve Hz. Peygamber’e onların sözlerine uymamasını emreden âyetlerden sonra bu misalin getirilmesi, müşriklerin sonunun o bahçe sahibi zenginin sonuna benzeyeceğine işaret etmektedir. 
Kuran Yolu Tefsiri
 

قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَكَفَرْتَ بِالَّذ۪ي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوّٰيكَ رَجُلاًۜ

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. لَهُ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır. 

صَاحِبُهُ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

Mekulü’l-kavli, اَكَفَرْتَ dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يُحَاوِرُهُٓ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يُحَاوِرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir. 

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

Hemze istifhâm harfidir.  كَفَرْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle birlikte  كَفَرْتَ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  خَلَقَكَ dir. Îrabdan mahalli yoktur.

خَلَقَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ تُرَابٍ  car mecruru  خَلَقَكَ ye müteallıktır.

ثُمَّ   tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   

مِنْ نُطْفَةٍ  car mecruru atıf harfi  ثُمَّ  ile  مِنْ تُرَابٍ e matuftur. 

سَوّٰيكَ  fiili atıf harfi  ثُمَّ  ile  مِنْ نُطْفَةٍ e matuftur.  سَوّٰيكَ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir.  Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

رَجُلاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يُحَاوِرُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  حور ’dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Müşareket (İşteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَكَفَرْتَ بِالَّذ۪ي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوّٰيكَ رَجُلاًۜ

 

Mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bahçe sahibinin arkadaşının sözlerini Resulullah’a bildirir. 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَكَفَرْتَ بِالَّذ۪ي خَلَقَكَ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Buradaki soru azarlama için gelen inkâri istifhamdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi, Âşûr)

Harf-i cerle bilikte  اَكَفَرْتَ  fiiline müteallık has ism-i mevsûl  بِالَّذ۪ي nin sılası …خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

مِنْ نُطْفَةٍ , terahi ifade eden atıf harfi  ثُمَّ  ile  مِنْ تُرَابٍ e atfedilmiştir. Cihet-i câmia tezâyüftür. Kelimelerdeki tenvin nev ve tazim içindir.

مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ  sözündeki  مِنْ  harfi, ibtidaiyyedir. (Âşûr)

Müspet mazi fiil sıygasında sebat, temekkün ve istikrar ifade eden  ثُمَّ سَوّٰيكَ رَجُلاًۜ cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıla cümlesine  ثُمَّ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. رَجُل ’in tenkiri, nev ve tazim ifade eder.

Bahçe sahibinin hali olan  وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ  cümlesi, 34. ayette de geçmişti. Aralarında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir.

Ayette, وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ  [onunla karşılıklı konuşurken] denilmesi, söylenecek kelamın muhavere için söylenen önemli bir kelam olduğuna baştan dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

Mekulü’l-kavl olan cümle istifhâm üslubuyla gelmiştir. Fakat tevbih amaçlanmış bir cümle olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

اَكَفَرْتَ بِالَّذ۪ي خَلَقَكَ  sözündeki istifham inkâr ve taaccüp için kullanılmıştır. Hakiki anlamda değildir. Çünkü arkadaşı onun müşrik olduğunu biliyordu. Bunun delili  وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً  sözüdür. (Âşûr)

Ayette kâfir olan, kıyametin de kopacağını sanmıyorum demiş, mümin olan da onu küfre nisbet ederek, Seni, bir topraktan yaratanı inkâr mı ettin? demiştir ki bu da öldükten sonra dirilmenin olacağına dair şüphe duyan kimsenin kâfir olduğuna delâlet eder. (Fahreddin er-Râzî)

Bu ayet, ölüm sonrası dirilişin deliline de işaret etmektedir. Nitekim diğer bir ayette de şöyle denilmektedir: “Ey insanlar! Eğer ölüm sonrası diriliş hakkında şüpheniz varsa düşünün ki Biz sizi muhakkak ki topraktan yaratmışızdır.” (Hac Suresi, 5)

(Ebüssuûd)

الَّذ۪ي den sonra yaratılış merhaleleri sayılmıştır. Bu üslup taksim sanatıdır.

Bu ayette bir müminin, kâfir olan arkadaşına aslının adi bir şey olduğunu hatırlatması rivayet edilirken  تُرَابٍ  kelimesi seçilmiştir. (Kur'an’ın Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

طين  değil de  تُرَابٍ  kelimesinin tercih edilmesi teşâbüh-i etrâf sanatının bir örneğidir. Çünkü  تُرَابٍ  toprağın en basit halidir.