لٰكِنَّا۬ هُوَ اللّٰهُ رَبّ۪ي وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً
لٰكِنَّا۬ هُوَ اللّٰهُ رَبّ۪ي وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً
لٰكِنَّ istidrak harfidir. Mütekellim zamiri أنا , mübtedadır. هُوَ ise şan zamiri olarak mübteda sanidir. Dilciler şöyle demişlerdir: لٰكِنَّا۬ ’nın aslı, لكنْ أنا şeklindedir.
Bu demektir ki أنا ’deki hemze hazf edilmiş, harekesi لكنْ nûnuna verilmiş ve iki nun bir araya geldiği için de nûnu, لكنْ ’in kendisinden sonra gelen nûna idgâm edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
لٰكِنَّ istidrak harfidir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir أنا mübteda olarak mahallen merfûdur.
هُوَ اللّٰهُ رَبّ۪ي cümlesi munfasıl zamir أنا mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
Şan zamiri هُوَ ikinci mübteda olarak mahallen merfûdur. اللّٰهُ üçüncü mübteda olup lafzen merfûdur.
اللّٰهُ رَبّ۪ي kelimesi şan zamiri هُوَ ’nin haberi olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اُشْرِكُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
بِرَبّ۪ٓي car mecruru اُشْرِكُ fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَحَداً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اُشْرِكُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi شرك ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
لٰكِنَّا۬ هُوَ اللّٰهُ رَبّ۪ي وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً
İsti’naf cümlesidir. Bahçe sahibinin arkadaşının sözlerinin devamıdır.
لٰكِنَّ istidrak harfidir. Mütekellim zamiri أنا , mübtedadır. هُوَ ise şan zamiri olarak ikinci mübtedadır. Lafza-i celâlin mübteda olduğu اللّٰهُ رَبّ۪ي cümlesi, mübteda olan أنا ‘nin haberidir. Veya اللّٰهُ lafzı üçüncü mübteda, رَبّ۪ي haberdir. Ya da اللّٰهُ lafzı, هُوَ’den bedeldir.
Dilciler şöyle demişlerdir: لٰكِنَّا۬ ’nın aslı, لكنْ أنا şeklindedir.
Bu demektir ki أنا ’deki hemze hazf edilmiş, harekesi لكنْ kelimesinin nûnuna verilmiş ve iki nun bir araya geldiği için de nûnu, لكنْ ’in kendisinden sonra gelen nûna idgâm edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)
Burada yaratıcının birliği, dört ayrı yolla tasdik edilip teyit edilmiştir; İlki, ayette iki farklı isim cümlesinin kullanılması, ikincisi, لٰكِنَّا۬ هُوَ اللّٰهُ رَبّ۪ي sözündeki şan zamiri, üçüncüsü اللَّهَ رَبِّي ifadesinde müsned ve müsnedün ileyhin marife gelerek kasr ifade etmesidir. Allah’ın Rububiyet sıfatı mütekellimin zatına nispet edilmesi, muhataba nispetle olduğu için izâfi kasrdır. Yani sen hariç demektir. Çünkü sen Allah’tan gayrına kulluk ediyorsun. Kasr iki kat tekid ifade eder. Daha sonra da وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً şeklinde lafzi tekid yapılmıştır. (Âşûr)
Müsnedin رَبّ۪ي olarak izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesinin yanında müsnedün ileyhe tazim ifade eder. Çünkü müsned tazim anlamındaki kelimeye muzâf olmakla müsnedün ileyhin de tazimine işaret etmiştir.
Veciz anlatım kastıyla gelen, رَبّ۪ي izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla mümin bahçe sahibi, şan ve şeref kazanmıştır.
وَ ’la makabline atfedilen وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَحَداً ’deki tenvin, kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi menfî siyakta nekre, selbin umumuna işarettir.
Bahçe sahibinin arkadaşı, muhatabının inkârı karşısında sözlerini iki tekidle muhatabına iletmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır.
Mütekellimin Allah lafzından sonra Rabb ismini telaffuz etmesi, rabbine olan sevgi, mehabet ve ihtimamına işarettir. رَبّ۪ي sözünü tekrarlaması, Allah’ın rububiyet vasfına ihtiyacın göstergesidir.
رَبّ۪ي sözünün tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, رَبّ۪ي ve اللّٰهُ lafızlarında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.