Kehf Sûresi 39. Ayet

وَلَوْلَٓا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِۚ اِنْ تَرَنِ اَنَا۬ اَقَلَّ مِنْكَ مَالاً وَوَلَداًۚ  ...

“Bağına girdiğinde ‘Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır’ deseydin ya!. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak hâline geliverir.”  (39 - 40. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْلَا gerekmez miydi?
2 إِذْ zaman
3 دَخَلْتَ girdiğin د خ ل
4 جَنَّتَكَ bağına ج ن ن
5 قُلْتَ demen ق و ل
6 مَا ne
7 شَاءَ dilerse ش ي ا
8 اللَّهُ Allah
9 لَا yoktur
10 قُوَّةَ kuvvet ق و ي
11 إِلَّا başka
12 بِاللَّهِ Allah’tan
13 إِنْ gerçi
14 تَرَنِ sen görüyorsun ر ا ي
15 أَنَا beni
16 أَقَلَّ daha az ق ل ل
17 مِنْكَ senden
18 مَالًا malca م و ل
19 وَوَلَدًا ve evlatça و ل د
 
Yüce Allah önceki âyetlerde inanmayanların cehennemdeki durumlarıyla inananların cennetteki durumlarını anlattıktan sonra, burada da bu iki grubun hallerine uygun olarak biri imanın, diğeri küfrün temsilcisi durumundaki iki adamın inanç ve davranış özelliklerini örnek vermiştir. Âyetlerden anlaşıldığına göre küfrün temsilcisi olan şahıs büyük bir servete sahiptir; imanın temsilcisi ise fakir ve zayıftır. Servet sahibi olan şahıs Allah’a iman edip verdiği nimete şükredeceği yerde, servetini fakir arkadaşına karşı böbürlenme ve nankörlük vesilesi yapmıştır. Malının yok olmayacağına ve kıyametin kopmayacağına inanmaktadır; kopsa bile âhirette Allah katında dünyadakinden daha iyi bir durumda olacağını iddia etmektedir. Âhirete inanan arkadaşı ise iman ve sâlih amel konusunda ona öğüt vermiş, kendisini topraktan yaratıp çeşitli safhalardan geçirdikten sonra mükemmel bir insan haline getiren Allah’a ortak koşarak nankörlük etmesinin uygun olmadığını, âhireti inkâr etmenin bir bakıma Allah’ı inkâr etmek olduğunu bildirmiştir. Zenginlik de yoksulluk da birer imtihan aracıdır. Bu âyetlerde imtihanı kazanan ile kaybeden iki örnek canlı bir üslûp içinde, karşılaştırma yöntemiyle verilmektedir. Bu iki kişinin kimlikleri konusunda tefsirlerde farklı görüşler vardır: a) Bunlar Mekke’de Mahzûm kabilesinden iki kardeştir. Biri kâfir olan Esved b. Abdü’l-Eşed, diğeri ise müslüman olan kardeşi Ebû Seleme’dir. Bahçeler ise muhtemelen Tâif’te bulunmaktadır. b) Bunlar İsrâiloğulları’ndan iki kardeştir. Babalarından kalan mirası bölüştüklerinde, mümin olan malını hayır yolunda harcamış, diğeri ise örnekte anlatılan bağları satın almıştır. Sonuç ise anlatıldığı gibi hüsrandır (İbn Âşûr, XV, 316). c) Bu olay inananla inanmayan insanın iç dünyalarını anlatan bir temsildir. Burada inanmanın insan ruhuna verdiği güven ve huzur ile inançsızlığın sebep olduğu güvensizlik ve huzursuzluk anlatılarak Mekkeli zengin müşriklerle yoksul müslümanların ruh halleri tasvir edilmiştir. Yoksul insanlarla beraber oturmaya tenezzül etmeyen zenginlerin tutumlarını kınayan ve Hz. Peygamber’e onların sözlerine uymamasını emreden âyetlerden sonra bu misalin getirilmesi, müşriklerin sonunun o bahçe sahibi zenginin sonuna benzeyeceğine işaret etmektedir. 
Kuran Yolu Tefsiri
 
Riyazus Salihin, 1446 Nolu Hadis
Ebû Mûsâ radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana hitâben:
- “Cennet hazinelerinden bir hazineyi sana bildireyim mi?” buyurdu. Ben de:
- Evet, Yâ Resûlallah, bildir, dedim. Şöyle buyurdu:
- “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh: Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyla kazanılabilir.”
(Buhârî, Megâzî 38, Daavât 50, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 44-46)
 

وَلَوْلَٓا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ 

 

وَ  atıf harfidir. لَوْلَٓا  cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için  هلا  yani “Değil mi?” manasındadır. (Âşûr)  

لَوْلَٓا  şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi) 

Zaman zarfı  اِذْ , takdiri أذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır.

(إِذْ) : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a. (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b. (إِذْ)’den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c. (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d. Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

دَخَلْت  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

دَخَلْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.  جَنَّتَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قُلْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli,  مَا شَٓاءَ اللّٰهُ dir.  قُلْتَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

مَا  şart ismi olup mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

شَٓاءَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri;  كان أو وقع di veya vuku buldu) şeklindedir.


  لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِۚ اِنْ تَرَنِ اَنَا۬ اَقَلَّ مِنْكَ مَالاً وَوَلَداًۚ

 

لَا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir.  قُوَّةَ  kelimesi  لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.

اِلَّا  hasr edatıdır.  بِاللّٰهِ  car mecruru  لَا nın mahzuf haberine müteallıktır. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  تَرَنِ  şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Burada bir  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir. 

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa “اِنْ ” kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنَا۬  fasıl zamiridir. اَقَلَّ  kelimesi  تَرَنِ  fiilinin ikinci mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. مِنْكَ  car mecruru  اَقَلَّ ye müteallıktır.

مَالاً  temyiz olup fetha ile mansubdur.  وَلَداً  atıf harfi وَ la makabline matuftur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَقَلَّ  ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَوْلَٓا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ 

 

 

Mütekellim bahçe sahibinin arkadaşı, muhatap bahçe sahibidir. Ayet önceki ayetteki mekulü’l-kavle dahildir. 

لَوْلَٓا  burada teşvik ve pişmanlık ifade eder. Keşke manasındadır.

قُلْتَ  fiiline müteallık olan  اِذْ , maziye dönük zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  دَخَلْتَ جَنَّتَكَ  cümlesine muzâf olmuştur. 

قُلْتَ  cümlesi  وَ ’la  لَوْلَٓا ’dan önceki istînâfa matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ  cümlesi,  قُوَّةَ  fiilinin mekulü’l-kavlidir.

Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesinde, şart ismi  مَا  mübteda,  شَٓاءَ اللّٰهُۙ cümlesi haberdir. Haberin mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelişi telezzüz teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak ve hükmün kesinliğini ifade içindir. Takdiri  وقع  [olur] olan cevap cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ , bu, Allah'ın dilemesiyle hasıl olan bir kemâl ve güzelliktir, demektir yahut Allah'ın dilediği şey, mutlaka gerçekleşir, demektir. (Ebüssuûd)

مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ  ifadesi ile ilgili iki açıklama yapılmıştır:

a) Bunun başındaki  مَا , şartiyyedir, cevabı ise mahzuftur. Buna göre manası, [Allah ne dilerse o olur] şeklinde olur.

b) Bu  مَا , mevsûledir ve mahzuf bir mübtedanın haberi olmak üzere mahallen merfûdur. Buna göre manası, “İş, Allah'ın dilediğidir.” şeklinde olur. Alimlerimiz, Allah'ın dilediği herşeyin vuku bulacağının, irade etmediği şeyin ise meydana gelemeyeceğine bu ifadeyi delil getirmişlerdir. “Bu bostanda mevcut olan şu şeyler, Allah'ın dilediği şeylerdir.” demek gibidir. (Fahreddin er-Râzî)

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazfedilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


 لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِۚ 

 

Cinsini nefyeden  لَا ’nın dahil olduğu isim cümlesi, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mekulü’l-kavle dahil olan cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  بِاللّٰهِۚ , cinsini nefyeden  لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.

لَا  ve  اِلَّا  ile oluşmuş kasr, kuvvetin sadece Allah'a ait olduğunu şüpheye yer vermeyecek şekilde kesin bir dille belirtmiştir. Maksûr  قُوَّةَ , maksûrun aleyh  بِاللّٰهِۚ dir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


اِنْ تَرَنِ اَنَا۬ اَقَلَّ مِنْكَ مَالاً وَوَلَداًۚ

 

Ayetin son cümlesi şart üslubuyla gelmiş isti’naf cümlesidir. Şartın cevabı bir sonraki ayettedir. Şart cümlesi, muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

تَرَنِ  fiilinin sonundaki  نِ , nunu vikayedir. Mef'ûl olan  ي  zamiri mahzuftur. Esre bu hazfın delilidir.

Cümledeki  اَنَا۬ , tekid için gelmiş, fasıl zamiridir. Bu kelimeyi,  أقَلُّ  şeklinde merfû okuyan kıraat  اَنَا۬  lafzını mübteda,  أقَلُّ  kelimesini haber kabul etmiş ve mübteda haber cümlesini, fiilin mef'ulü saymışlardır. Bil ki burada  وَلَداًۚ  ifadesinin getirilmesi, daha önce geçen (Toplumca da senden kuvvetliyim) ifadesindeki نَفَر  kelimesi ile, taraftarları ve çoluk-çocuğunun kastedildiğine delalet eder. Buna göre sanki mümin kardeş, “Eğer sen beni bu fani dünyada mal, evlat ve taraftar bakımından daha güçsüz görüyorsan, (bil ki) Rabbimin bana senin bağından daha hayırlısını (ya bu dünya da ya da ahirette) vermesi, (seninkinin) üstüne ise gökten yıldırımlar göndererek, (onu harab etmesi) muhtemeldir.” demiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Temyiz olan  مَالاً  , وَلَداًۚ  kelimeleri temâsül nedeniyle birbirine atfedilmiştir. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı, Allah lafzının tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.