Kehf Sûresi 36. Ayet

وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُدِدْتُ اِلٰى رَبّ۪ي لَاَجِدَنَّ خَيْراً مِنْهَا مُنْقَلَباً  ...

“Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve hiç
2 أَظُنُّ zannetmem ظ ن ن
3 السَّاعَةَ kıyametin س و ع
4 قَائِمَةً kopacağını ق و م
5 وَلَئِنْ şayet
6 رُدِدْتُ döndürülsem bile ر د د
7 إِلَىٰ
8 رَبِّي Rabbime ر ب ب
9 لَأَجِدَنَّ bulurum و ج د
10 خَيْرًا daha güzel خ ي ر
11 مِنْهَا bundan
12 مُنْقَلَبًا bir akıbet ق ل ب
 
Yüce Allah önceki âyetlerde inanmayanların cehennemdeki durumlarıyla inananların cennetteki durumlarını anlattıktan sonra, burada da bu iki grubun hallerine uygun olarak biri imanın, diğeri küfrün temsilcisi durumundaki iki adamın inanç ve davranış özelliklerini örnek vermiştir. Âyetlerden anlaşıldığına göre küfrün temsilcisi olan şahıs büyük bir servete sahiptir; imanın temsilcisi ise fakir ve zayıftır. Servet sahibi olan şahıs Allah’a iman edip verdiği nimete şükredeceği yerde, servetini fakir arkadaşına karşı böbürlenme ve nankörlük vesilesi yapmıştır. Malının yok olmayacağına ve kıyametin kopmayacağına inanmaktadır; kopsa bile âhirette Allah katında dünyadakinden daha iyi bir durumda olacağını iddia etmektedir. Âhirete inanan arkadaşı ise iman ve sâlih amel konusunda ona öğüt vermiş, kendisini topraktan yaratıp çeşitli safhalardan geçirdikten sonra mükemmel bir insan haline getiren Allah’a ortak koşarak nankörlük etmesinin uygun olmadığını, âhireti inkâr etmenin bir bakıma Allah’ı inkâr etmek olduğunu bildirmiştir. Zenginlik de yoksulluk da birer imtihan aracıdır. Bu âyetlerde imtihanı kazanan ile kaybeden iki örnek canlı bir üslûp içinde, karşılaştırma yöntemiyle verilmektedir. Bu iki kişinin kimlikleri konusunda tefsirlerde farklı görüşler vardır: a) Bunlar Mekke’de Mahzûm kabilesinden iki kardeştir. Biri kâfir olan Esved b. Abdü’l-Eşed, diğeri ise müslüman olan kardeşi Ebû Seleme’dir. Bahçeler ise muhtemelen Tâif’te bulunmaktadır. b) Bunlar İsrâiloğulları’ndan iki kardeştir. Babalarından kalan mirası bölüştüklerinde, mümin olan malını hayır yolunda harcamış, diğeri ise örnekte anlatılan bağları satın almıştır. Sonuç ise anlatıldığı gibi hüsrandır (İbn Âşûr, XV, 316). c) Bu olay inananla inanmayan insanın iç dünyalarını anlatan bir temsildir. Burada inanmanın insan ruhuna verdiği güven ve huzur ile inançsızlığın sebep olduğu güvensizlik ve huzursuzluk anlatılarak Mekkeli zengin müşriklerle yoksul müslümanların ruh halleri tasvir edilmiştir. Yoksul insanlarla beraber oturmaya tenezzül etmeyen zenginlerin tutumlarını kınayan ve Hz. Peygamber’e onların sözlerine uymamasını emreden âyetlerden sonra bu misalin getirilmesi, müşriklerin sonunun o bahçe sahibi zenginin sonuna benzeyeceğine işaret etmektedir. 
Kuran Yolu Tefsiri
 

وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ 

 

Cümle atıf harfi  وَ la  مَٓا اَظُنُّ  cümlesine atfedilmiştir. مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَظُنُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.

السَّاعَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

قَٓائِمَةًۙ  kelimesi  اَظُنُّ  fiilin ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.

قَٓائِمَةًۙ  kelimesi, sülasi mücerred olan  قوم  fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


وَلَئِنْ رُدِدْتُ اِلٰى رَبّ۪ي لَاَجِدَنَّ خَيْراً مِنْهَا مُنْقَلَباً

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. 

إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  رُدِدْتُ  şart fiili olup sükun üzere mebni,

meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

اِلٰى رَبّ۪  car mecruru  رُدِدْتُ  fiiline müteallıktır. Mütekellim  ي sı muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa “اِنْ ” kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  kasem lamıdır.  اَجِدَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir.  Faili müstetir olup takdiri  أنا dir. 

Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.

خَيْراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنْهَا  car mecruru  خَيْراً e müteallıktır. 

مُنْقَلَباً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مُنْقَلَباً  kelimesi, sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan infiâl babının ism-i mef’ûlüdür.
 

وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ 

 

 

Mekulü’l-kavle dahil olan ayet, önceki ayete matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber, ibtidaî kelamdır.

Kıyametin kopacağına inanmayan bahçe sahibinin sözlerindeki  قَٓائِمَةًۙ  kelimesindeki tenvin, tahkir ifade etmektedir. 

قَٓائِمَةًۙ , kıyametin kopmasından kinayedir.


 وَلَئِنْ رُدِدْتُ اِلٰى رَبّ۪ي لَاَجِدَنَّ خَيْراً مِنْهَا مُنْقَلَباً

 

وَ ’la gelen cümle makabline matuftur.  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إنْ  şart harfidir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Şart cümlesi olan  رُدِدْتُ اِلٰى رَبّ۪ي  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

رَبّ۪ي  izafeti, mütekellimin Allah’ın rububiyet vasfına sığınma isteğine işaret eder. 

لَاَجِدَنَّ خَيْراً مِنْهَا مُنْقَلَباً  cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır.  لَ  ve nun-u sakile ile tekid edilmiş mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Kasemin cevabının delaletiyle, şartın cevabı hazf edilmiştir. Kasem fiilinin ve şartın cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Mezkur şart ve mukadder cevap cümlesinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Bahçe sahibi muhatabını inandırmak için sözlerini mahzuf kaseme delalet eden  لَ  ve  نْ nu sakîle ile tekid ederek söylemiştir. (Âşûr)

Mef’ûl olan  خَيْراً ’deki tenvin kesret, nev ve tazime işaret eder.

مُنْقَلَباً , temyizdir. Arapçada bir kelime veya cümle ifade edilişi itibariyle ek bir açıklamaya ihtiyaç duyabilir. Açıklanmaya ihtiyaç duyan müphem isim veya cümleye yapılan ek izahat, o müphem kelime veya cümlenin açıklayıcısı manasında temyizi, başka bir deyişle mümeyyizi olur. (Halil İbrahim Karaöz, Arap Dili Gramerinde Temyiz Y.L.Tez.)

ظنّ  iki mef'ûl alan fiillerdendir. Ayrıca kesin bilmek ve zannetmek şeklinde iki zıt anlama sahiptir.

السَّاعَةَ  kıyamet gününün isimlerindendir.

رُدِدْتُ - مُنْقَلَباً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Onun, Rabbine döndürüldüğü takdirde de dünyadaki bağlarından daha hayırlısını bulacağını umması ve yalan yemini, dünyadaki servetine, zatî liyakatinden ve Allah katındaki üstünlüğünden dolayı sahip olduğuna inanmasından ve dünyevî imkânların kendisi için istidrac (azabının artırılması, tedricî olarak azaba yaklaştırılması) olduğunu idrak etmemesinden dolayıdır. (Ebüssuûd) 

مُنْقَلَباً  kelimesi, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan  قَلَب  fiilinin ism-i mef’ûlüdür.