Kehf Sûresi 35. Ayet

وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ قَالَ مَٓا اَظُنُّ اَنْ تَب۪يدَ هٰذِه۪ٓ اَبَداًۙ  ...

Derken kendine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: “Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَدَخَلَ ve girdi د خ ل
2 جَنَّتَهُ bağına ج ن ن
3 وَهُوَ o
4 ظَالِمٌ zulmederek ظ ل م
5 لِنَفْسِهِ kendisine ن ف س
6 قَالَ dedi ق و ل
7 مَا hiç
8 أَظُنُّ sanmam ظ ن ن
9 أَنْ
10 تَبِيدَ yok olacağını ب ي د
11 هَٰذِهِ bunun
12 أَبَدًا ebediyyen ا ب د
 
Yüce Allah önceki âyetlerde inanmayanların cehennemdeki durumlarıyla inananların cennetteki durumlarını anlattıktan sonra, burada da bu iki grubun hallerine uygun olarak biri imanın, diğeri küfrün temsilcisi durumundaki iki adamın inanç ve davranış özelliklerini örnek vermiştir. Âyetlerden anlaşıldığına göre küfrün temsilcisi olan şahıs büyük bir servete sahiptir; imanın temsilcisi ise fakir ve zayıftır. Servet sahibi olan şahıs Allah’a iman edip verdiği nimete şükredeceği yerde, servetini fakir arkadaşına karşı böbürlenme ve nankörlük vesilesi yapmıştır. Malının yok olmayacağına ve kıyametin kopmayacağına inanmaktadır; kopsa bile âhirette Allah katında dünyadakinden daha iyi bir durumda olacağını iddia etmektedir. Âhirete inanan arkadaşı ise iman ve sâlih amel konusunda ona öğüt vermiş, kendisini topraktan yaratıp çeşitli safhalardan geçirdikten sonra mükemmel bir insan haline getiren Allah’a ortak koşarak nankörlük etmesinin uygun olmadığını, âhireti inkâr etmenin bir bakıma Allah’ı inkâr etmek olduğunu bildirmiştir. Zenginlik de yoksulluk da birer imtihan aracıdır. Bu âyetlerde imtihanı kazanan ile kaybeden iki örnek canlı bir üslûp içinde, karşılaştırma yöntemiyle verilmektedir. Bu iki kişinin kimlikleri konusunda tefsirlerde farklı görüşler vardır: a) Bunlar Mekke’de Mahzûm kabilesinden iki kardeştir. Biri kâfir olan Esved b. Abdü’l-Eşed, diğeri ise müslüman olan kardeşi Ebû Seleme’dir. Bahçeler ise muhtemelen Tâif’te bulunmaktadır. b) Bunlar İsrâiloğulları’ndan iki kardeştir. Babalarından kalan mirası bölüştüklerinde, mümin olan malını hayır yolunda harcamış, diğeri ise örnekte anlatılan bağları satın almıştır. Sonuç ise anlatıldığı gibi hüsrandır (İbn Âşûr, XV, 316). c) Bu olay inananla inanmayan insanın iç dünyalarını anlatan bir temsildir. Burada inanmanın insan ruhuna verdiği güven ve huzur ile inançsızlığın sebep olduğu güvensizlik ve huzursuzluk anlatılarak Mekkeli zengin müşriklerle yoksul müslümanların ruh halleri tasvir edilmiştir. Yoksul insanlarla beraber oturmaya tenezzül etmeyen zenginlerin tutumlarını kınayan ve Hz. Peygamber’e onların sözlerine uymamasını emreden âyetlerden sonra bu misalin getirilmesi, müşriklerin sonunun o bahçe sahibi zenginin sonuna benzeyeceğine işaret etmektedir. 
Kuran Yolu Tefsiri
 

وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

دَخَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

جَنَّتَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ظَالِمٌ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. 

لِ  harf-i ceri zaiddir.  نَفْسِ  lafzen mecrur, mahallen ism-i fail  ظَالِمٌ un mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ظَالِمٌ  kelimesi, sülasi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 قَالَ مَٓا اَظُنُّ اَنْ تَب۪يدَ هٰذِه۪ٓ اَبَداًۙ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir.

Mekulü’l-kavli,  مَٓا اَظُنُّ dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَظُنُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  اَظُنُّ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

تَب۪يدَ  mansub muzari fiildir. İsm-i işaret  هٰذِه۪ٓ  fail olarak mahallen merfûdur. 

اَبَداً  zaman zarfı, تَب۪يد  fiiline müteallıktır.

Fiil-i muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ 

 

Ayetin ilk cümlesi,  وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌۚ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıgasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi formunda gelerek sübut ifade eden  وَهُوَ ظَالِمٌ  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  دَخَلَ  fiilinin failinin halidir. Itnâb babındandır.

Müsnedin ism-i fail kalıbında gelmesi sübut ve istikrara işaret etmiştir.

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. Bunun manası ihsanın onlarda sabit olduğu, onlardan hiçbir şekilde ayrılmadığıdır.   (Hâlidî, Vakafât s. 80)

İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fâil Ve İşlevleri)

Nefsine zulüm eder bir vaziyette girdi çünkü kendini beğenmiş ve inançsız idi. (Beyzâvî)

“Cenab-ı Hak, bu lafzı önce tesniye getirdiği halde, burada müfred  جَنَّتَهُ (bağına) getirmiştir. Bununla, onun mümin müttakilere vadedilen cennetlerden yana bir nasibi ve cenneti olmadığı; onun cennetinin bu dünyada sahip olduğu o şey olduğu; bu iki ifade ile ne iki cennet ne de onlardan birinin murad edilmediği kastedilmiştir. Daha sonra Cenab-ı Hak, [o nefsine zulmeden olduğu halde] buyurmuştur. Bu, iki cümle arasına girmiş olan bir itiraziyye cümledir. Bununla, Cenab-ı Hak şu hususa dikkat çekmek istemiştir: “O kâfir olan taraf, o nimetlerle kendisini üstün hissederek gururlanıp o nimetleri Cenab-ı Hakk'ın, öldükten sonra diriltmeye muktedir olduğunu inkâr etmeye ve küfrân-ı nimette bulunmaya bir vesile edinince o nimetleri, yerinde kullanmamış olur. Böylece de zalim olmuş olur.” (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

 

قَالَ مَٓا اَظُنُّ اَنْ تَب۪يدَ هٰذِه۪ٓ اَبَداًۙ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulül-kavli olan  مَٓا اَظُنُّ اَنْ تَب۪يدَ هٰذِه۪ٓ اَبَداًۙ , menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  تَب۪يدَ هٰذِه۪ٓ اَبَداًۙ  cümlesi, masdar tevilinde iki mef’ûle müteaddi olan  اَظُنُّ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar cümlesinde müsnedün ileyhin ism-i işaretle gelmesi tazim içindir.

ظنّ , ezdattandır. Hem zannetti, hem de yakînen bildi olmak üzere iki zıt anlamı vardır.

تَب۪يدَ - اَبَداًۙ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî ve cinas-ı nakıs sanatları vardır. 

هٰذِه۪ٓ de tecessüm vardır.