هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقِّۜ هُوَ خَيْرٌ ثَوَاباً وَخَيْرٌ عُقْباً۟
هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقِّۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi هُنَالِكَ mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
الْوَلَايَةُ mübteda muahhar olup lafzen merfûdur.
لِلّٰهِ car mecruru الْوَلَايَةُ ’nin mahzuf haline müteallıktır.
الْحَقّۜ kelimesi لِلّٰهِ lafza-i celâlin sıfatı olup lafzen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هُوَ خَيْرٌ ثَوَاباً وَخَيْرٌ عُقْباً۟
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرٌ mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. خَيْرٌ ism-i tafdil kalıbındandır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur'an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ثَوَاباً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.
Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَيْرٌ kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. عُقْباً temyiz olup fetha ile mansubdur.
هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقّ
Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Peygamberdir (sav). İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Uzak için kullanılan ism-i işaret, hali -sahibini çevrelediği için- mekana benzetmek suretiyle acayip duruma işaret etmek manasında müstear olmuştur. Garipliğin uzaklığa benzetilmesi nadiren meydana gelir. Mana, “Böyle bir durumda velayet Allah’a mahsustur.” anlamındadır. (Âşûr)
Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Mekân zarfı هُنَالِكَ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. الْوَلَايَةُ muahhar mübtedadır.
Car mecrur لِلّٰهِ ’nin müteallakı الْوَلَايَةُ ’nun mahzuf halidir. الْحَقّ kelimesi لِلّٰهِ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur'an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Ebu Amr, Hamze ve Kisâî ref ile الحقُّ okumuşlardır ki الْوَلَايَةُ ’nün sıfatı olur. Tekid eden masdar olmak üzere de nasb ile الحقَّ şeklinde okunmuştur. (Beyzâvî)
Mezkûr وَلَايَةُ kelimesi, وِلاية olarak da okunmuştur. Buna göre hakimiyet ve saltanat yegâne olan Allah'ındır manasına gelir. (Ebüssuûd)
هُوَ خَيْرٌ ثَوَاباً وَخَيْرٌ عُقْباً۟
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak sübut ifade eder.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
ثَوَاباً ve عُقْباً۟ kelimeleri, temyiz olarak mansubdur.
خَيْرٌ kelimesinin tekrarının sebebi; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, hayrın azametini muhataba hissettirmek olabilir.
Ayrıca bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, خَيْرٌ - ثَوَاباً kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.