وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَع۪يداً جُرُزاًۜ
وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَع۪يداً جُرُزاًۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
جَاعِلُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , ism-i fail olan جَاعِلُونَ ’nin mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عَلَيْهَا car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.
صَع۪يداً kelimesi ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. جُرُزاً kelimesi صَع۪يداً ’in sıfatı olup lafzen mansubdur.
جَاعِلُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan جعل fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَع۪يداً جُرُزاًۜ
Cümle وَ ’la önceki ayetteki …اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْاَرْضِ ز۪ينَةً cümlesine atfedilmiştir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir.
اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası mahzuftur. عَلَيْهَا , bu mahzuf sılaya müteallıktır. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
İsm-i fail vezninde gelerek mef’ûl alması mümkün kılınan müsned لَجَاعِلُونَ , mübalağa ifade etmiştir. لَجَاعِلُونَ ’nin ikinci mef’ûlü olan صَع۪يداً ‘deki tenvin, belirsiz bir ferdi ifade eder.
صَع۪يداً için sıfat olan جُرُزاًۜ dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır.
Önceki ayette fiil sıygasıyla gelen müsned bu ayette isim sıygasıyla gelmiş. Dünyanın ziynetlerle süslenmesi, devam eden tekrarlanan bir durum olduğu için teceddüt ifade eden fiil sıygasıyla kupkuru olup insanların yaşayamayacağı hale gelmesi, bir kerede olup biteceğinden sübut ifade eden isim sıygasıyla gelmiştir.
Bu cümle, geçen cümledeki illeti tamamlamaktadır. Yani “Ey Peygamberim! Kendi kavminin sana indirdiğimiz kitabı yalanladıklarını görünce ona üzülme; çünkü şüphesiz biz, yeryüzündeki çeşitli varlıkları süs kıldık ki onların amellerini deneyelim ve sonunda amellerine göre onlara karşılık verelim ve biz, yakın bir gelecekte yeryüzündeki her şeyi yok edeceğiz ve yaptıklarının cezasını da vereceğiz.” demektir. (Ebüssuûd)
İsm-i fail kalıbında gelen جَاعِلُونَ kelimesi, gelecek zaman manası içermektedir. Yani yeryüzü üzerinde ne var ne yok hepsini yok edeceğiz. Öyle ki, artık onun üzerinde kuru ve çorak topraktan başka hiçbir şey kalmayacak ve yaşamak imkansız hale gelecek. İşte bu, alemin yok olması ve son bulmasıdır. (Âşûr)
صَع۪يداً جُرُزاً ifadesinde istiare vardır. Çünkü buradaki جُرُزاًۜ ile kastedilen bitkisi olmayan kurak yerdir. Bu deyim, Arapların ناقة جروز (obur deve) sözlerinden alınmıştır ki bu deve, çeneleri neredeyse hiç durmadan yem kıran ve ot yiyen obur bir hayvan olduğunda böyle söylenir. Toprağa جُرُزاًۜ (obur) adının verilmesi ise üzerindeki bitkileri, taze ve yetişkin hiçbir şey bırakmadan yemiş olması telakkisine dayanır. (Şerîf er-Radî, Kur'an Mecazları)