Kehf Sûresi 7. Ayet

اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْاَرْضِ ز۪ينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً  ...

İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا şüphesiz biz
2 جَعَلْنَا yarattık ج ع ل
3 مَا şeyleri
4 عَلَى üzerindeki
5 الْأَرْضِ yer ا ر ض
6 زِينَةً süs olsun diye ز ي ن
7 لَهَا kendisine
8 لِنَبْلُوَهُمْ onları denemek için ب ل و
9 أَيُّهُمْ hangisinin
10 أَحْسَنُ daha güzel ح س ن
11 عَمَلًا iş yaptığını ع م ل
 
Yüce Allah, müşriklerin Kur’an’a inanmamaları halinde helâk olacakları korkusuyla üzülen Hz. Peygamber’i teselli etmekte ve bu kadar üzülmesine gerek olmadığını bildirmektedir. Çünkü Peygamber’in görevi onları zorla imana getirmek değil, Kur’an’ı tebliğ edip doğru yolu göstermektir (Nahl 16/82).
 
 Allah Teâlâ, kimlerin daha iyi davranışlarda bulunacağını denemek için bunca güzel nimetleri; malı, mülkü, evlât ve serveti, dünyanın bir süsü olarak yaratıp çekici kılmıştır. Bunun yanında insanları da irade sahibi, iyi ve kötüyü birbirinden ayırt edip ve yaptıklarından sorumlu olacak özellikte yaratmıştır. Böyle olmasaydı denemenin bir anlamı kalmazdı. Fakat Allah bu nimetlerin geçici olduğunu, yeryüzündeki güzellikleri bir gün çerçöp haline getirip yok edeceğini, dünyayı insansız, hayvansız, ağaçsız, bitkisiz ve kupkuru bir çöl haline getireceğini bildirmekte ve dünya nimetlerine bağlanmanın doğru olmadığına dikkat çekerek insanları uyarmaktadır.
 
 Dünyada sürekli olan hiçbir şey yoktur; kıyamet gününde dünya da değişecektir; kalıcı olan yalnız Allah’tır. Bir âyette şöyle buyurulmuştur: “Bir gün gelecek, yer başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülecek, insanlar gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah’ın huzuruna çıkacaklardır” (İbrâhim 14/48; ayrıca bk. Rahmân 55/26-27).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 536-537
 
Riyazus Salihin, 71 Nolu Hadis
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dünya tatlı, göz kamaştırıcı ve çekicidir. Allah onu sizin kullanmanıza verecek ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyaya aldanmaktan sakının. Kadınlara kapılmaktan korunun. Çünkü İsrailoğullarında ilk fitne kadınlar yüzünden çıkmıştır.”
(Müslim, Zikir 99. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 26; İbni Mâce,Fiten 19)
 

اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْاَرْضِ ز۪ينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

جَعَلْنَا  fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekkellim zamiri  نَا , fail olarak mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  عَلَى الْاَرْضِ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.

ز۪ينَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  لَهَا  car mecruru  ز۪ينَةً ’e müteallıktır.

لِ  harfi,  نَبْلُوَهُمْ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  جَعَلْنَا  fiiline müteallıktır.

نَبْلُوَهُمْ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur.  

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.   

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren  لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً

 

اَيُّهُمْ  istifham ismi mübteda olarak lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَحْسَنُ  haber olup lafzen merfûdur.  عَمَلاً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَحْسَنُ  ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْاَرْضِ ز۪ينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ 

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu ayette fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren  bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası mahzuftur.  عَلَى الْاَرْضِ , bu mahzuf sılaya müteallıktır. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Sebep bildiren masdar ve cer harfi  لِ nin gizli  أنْ le masdar yaptığı  لِنَبْلُوَهُمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup başındaki harf-i cerle birlikte  جَعَلْنَا  fiiline müteallıktır.

ز۪ينَةً deki tenvin tazim veya kesret için olabilir.

“Allah Teâlâ, ezelden ebede kadar olacak bütün cüziyatı (her şeyi) bilir. Binaenaleyh imtihan ve deneme Allah hakkında imkânsızdır. Bu kelimeler, ancak şu manada olmak üzere ayette yer almıştır: “Allah Teâlâ insanlara, aynı muamele başkası tarafından yapıldığında, ‘imtihan’ ve ‘deneme’ denilecek bir muamelede bulunmuştur.” (Fahreddin er-Râzî)

 

اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً

 

Beyânî istînâf veya imtihan için tefsiriyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham ismi,  اَيُّهُمْ  mübtedadır. Müsned olan  اَحْسَنُ  ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Ayette zikredilen deneme (imtihan), amellerin güzel ve daha güzel olmaları itibarıyla değil, fakat güzel ve çirkin olmaları itibarıyla iki fırkaya da şamil olduğu halde, tafdil kipiyle zikredilmesi (daha güzel denilmesi), bundan asıl gayenin iyilik ehlinin iyiliğinin kemalinin ortaya çıkması olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

Ayetin fasılası, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Cümle istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımadığı için vaz edildiği anlamın dışına çıkmıştır. Dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

عَمَلاً  temyizdir.