Kehf Sûresi 6. Ayet

فَلَعَلَّكَ بَاخِـعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفاً  ...

Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَعَلَّكَ herhalde sen
2 بَاخِعٌ helak edeceksin ب خ ع
3 نَفْسَكَ kendini ن ف س
4 عَلَىٰ
5 اثَارِهِمْ peşlerinde ا ث ر
6 إِنْ diye
7 لَمْ
8 يُؤْمِنُوا inanmıyorlar ا م ن
9 بِهَٰذَا bu
10 الْحَدِيثِ söze ح د ث
11 أَسَفًا üzüntüden ا س ف
 
Yüce Allah, müşriklerin Kur’an’a inanmamaları halinde helâk olacakları korkusuyla üzülen Hz. Peygamber’i teselli etmekte ve bu kadar üzülmesine gerek olmadığını bildirmektedir. Çünkü Peygamber’in görevi onları zorla imana getirmek değil, Kur’an’ı tebliğ edip doğru yolu göstermektir (Nahl 16/82).
 
 Allah Teâlâ, kimlerin daha iyi davranışlarda bulunacağını denemek için bunca güzel nimetleri; malı, mülkü, evlât ve serveti, dünyanın bir süsü olarak yaratıp çekici kılmıştır. Bunun yanında insanları da irade sahibi, iyi ve kötüyü birbirinden ayırt edip ve yaptıklarından sorumlu olacak özellikte yaratmıştır. Böyle olmasaydı denemenin bir anlamı kalmazdı. Fakat Allah bu nimetlerin geçici olduğunu, yeryüzündeki güzellikleri bir gün çerçöp haline getirip yok edeceğini, dünyayı insansız, hayvansız, ağaçsız, bitkisiz ve kupkuru bir çöl haline getireceğini bildirmekte ve dünya nimetlerine bağlanmanın doğru olmadığına dikkat çekerek insanları uyarmaktadır.
 
 Dünyada sürekli olan hiçbir şey yoktur; kıyamet gününde dünya da değişecektir; kalıcı olan yalnız Allah’tır. Bir âyette şöyle buyurulmuştur: “Bir gün gelecek, yer başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülecek, insanlar gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah’ın huzuruna çıkacaklardır” (İbrâhim 14/48; ayrıca bk. Rahmân 55/26-27).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 536-537
 

فَلَعَلَّكَ بَاخِـعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ

 

فَ  istînâfiyyedir.  لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. كَ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  بَاخِـعٌ  kelimesi  لَعَلَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

نَفْسَكَ  kelimesi ism-i fail olan  بَاخِـعٌ ’un mef’ûlün bihi olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ  car mecruru   تَارِكٌ ’e müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بَاخِـعٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  بخع  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

  

 اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفاً

 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. لَمْ يُؤْمِنُوا ’ün dahil olduğu fiil cümlesi şart cümlesidir.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يُؤْمِنُوا  fiili  نْ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِهٰذَا  car mecruru  لَمْ يُؤْمِنُوا  fiiline müteallıktır.  الْحَد۪يثِ  ism-i işaretten bedel olup kesra ile mecrurdur.

اَسَفاً  mef’ûlun lieclih olup fetha ile mansubdur.

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile, “neden, niçin?” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَلَعَلَّكَ بَاخِـعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ

 

فَ  istînâfiyyedir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatab Hz. Peygamberdir. 

Vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfi  لَعَلَّ ’nin dahil olduğu ayet, gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir. Yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub ;  لَعَلَّ  kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)

Kur'an’da Allah’a isnad edilen  لَعَلَّ  sözleri ‘muhakkak ki’ anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 58)

لَعَلَّ ’nin haberi ism-i fail kalıbında gelmiştir. 

Haberin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80) 

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

بَاخِـعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ  (Arkalarından kendini helak edeceksin) cümlesinde istiare-i  temsiliyye vardır. Yüce Allah, Resulullah’ın (sav) müşriklerle olan durumunu dostları kendisinden ayrılan ve dolayısıyla onlar için duyduğu üzüntü ve keder yüzünden neredeyse kendini öldürmek veya helak etmek isteyen kimsenin durumuna benzetmiştir. (Safvetü’t Tefasir)

عَلٰٓى  mecazî istila manasındadır. (Âşûr)

Ayetteki  فَلَعَلَّكَ بَاخِـعٌ  [Belki de helak edeceksin/Helak mi edeceksin?] ifadesi istifham-ı inkârî olup nehiy anlamındadır. Yani onların imandan yüz çevirmelerine üzülerek kendini helak etme/tüketme demektir. 

Nitekim İbni Âşûr da şöyle demektedir.  لَعَلَّ , gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. Zira istenilmeyen bir işin vukuunun beklenilmesi için zaman söz konusu değildir. İşte burada da  لَعَلَّ  Resulullah’ı (sav), kavminden iman etmeyenlerin imansızlığına kederlenip hüzünlenmekten sakındırmak için kullanılmıştır. Bu, aynı zamanda Hz. Peygambere bir teselli anlamı da taşımaktadır. (Sinan Yıldız, VehbeZuhaylî’nin Tefsiru’l Münir Adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları)

O kâfir kavmin, Kur'an'a iman etmekten yüz çevirmesinden dolayı, Peygamberimizin (sav) duyduğu şiddetli üzüntü ve hayıflanma, çok sevdiği bir şeyi kaybettikten sonra kendini helak etmesi beklenen bir kimsenin haline benzetilerek, Peygamberin onlardan ayrı düşmesine ve kendisini terk etmelerine olan teessüfü, bu şekilde temsili olarak anlatılmaktadır. Ayetin amacı, Peygamberimizin (sav) bu üzüntüden sakınmasını sağlamaya yöneliktir. (Ebüssuûd)

Onların küfür ve sapkınlıktan dönerek hidayete ermelerini sağlamak üzere gösterdiği bu yoğun çaba ve beklentisi sebebiyle muhatabın hali haberin tekid edilerek verilmesini gerektirmiştir. Allah Teâlâ da söz konusu durumdaki muhatabına, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, insanların doğru yola ancak kendi istemeleri üzerine dönecekleri haberini tekid ederek vermiştir. Muktezâ-i zâhire uygun görünmeyen haber, bu yönüyle muktezâ-i hale mutabık olmaktadır.  (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu Ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)


اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفاً

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Şart cümlesi olan  اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفاً , menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şart cümlesinin cevabı, Kur'an’da çoğu yerde olduğu gibi öncesinin delaletinden mana anlaşıldığı için hazf edilmiştir.  فَلَعَلَّكَ بَاخِـعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ  cümlesinin delaletiyle cevabın hazf edilmesi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mezkur şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda, talebî inşâî isnaddır. 

الْحَد۪يثِ ’nin  هٰذَا  ile işaret edilmesinden murad tazimle birlikte dikkat çekmek ve önemini ortaya koymaktır. 

Ayetteki,  بِهٰذَا الْحَد۪يثِ  ifadesi ile “Kur'an” kastedilmiştir.

Mef’ûlün lieclih olarak mansub olan  اَسَفاً ’deki tenvin kesret ifade eder.

اَسَفاً  : Zeccâc, bunun “hal” makamında olan bir masdar olarak mansub olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki, “bu söze inanmazlarsa” ifadesi ile “Kur'an” kastedilmiştir. Kâdî şöyle der: “Bu ifade, Kur'an'ın hadis (mahluk) olduğunu söylemeyi gerektirir ki bu da Kur'an'ın kadim olduğunu söyleyenlerin görüşünün yanlış olduğunu gösterir.” Buna şu şekilde cevap veririz: “Bu, Kur'an'ın lafızları manasına hamledilmiştir ki zaten bu lafızlar hadistir.” (Fahreddin er-Râzî)