Kehf Sûresi 93. Ayet

حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْماًۙ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً  ...

İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 حَتَّىٰ nihayet
2 إِذَا ne zaman ki
3 بَلَغَ ulaştı ب ل غ
4 بَيْنَ arasına ب ي ن
5 السَّدَّيْنِ iki sed س د د
6 وَجَدَ buldu و ج د
7 مِنْ
8 دُونِهِمَا onların dışında د و ن
9 قَوْمًا bir kavim ق و م
10 لَا
11 يَكَادُونَ neredeyse ك و د
12 يَفْقَهُونَ hiç anlamayan ف ق ه
13 قَوْلًا söz ق و ل
 
Zülkarneyn üçüncü defa ordusunu hazırlayıp seferlerine devam etti. Bu seferin hangi istikamete yapıldığı Kur’an’da açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte, tefsirciler bunun kuzeye yapıldığı kanaatindedirler. Kâmil Miras da Zülkarneyn’in bu üçüncü seferinin güneyden kuzeye doğru gerçekleştiğini savunur ve bunun Kur’an’ın nazmından anlaşıldığını ifade eder (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, IX, 100). Bir görüşe göre Zülkarneyn’in vardığı iki dağ arasından maksat Hazar denizinden Karadeniz’e doğru uzanan dağ sıraları arasında bulunan Demirkapı mıntıkasıdır. Bu dağların ötesinde Ye’cûc ve Me’cûc bulunmaktadır (Mevdûdî, III, 179). Diğer bir görüşe göre bu iki dağ doğuda, Türk yurdunun sona erdiği bölgede bulunmaktadır; meşhur Türk müfessirleri Zemahşerî ile Ebüssuûd bu kanaattedirler. Elmalılı da, “Bu görüş Çin Seddi’ne bir işarettir” diyerek konuya biraz daha açıklık getirmek istemiştir (V, 3285). Ancak tarihçilerin verdiği bilgiye göre Çin Seddi’ni Zülkarneyn değil Çinliler yaptırmışlardır. Zülkarneyn’in ulaştığı bu iki dağ eğer doğuda ise bunların Tanrı dağları ile Altaylar, seddin de bu iki dağ arasında, Çin Seddi’nden çok daha önce yapılmış fakat zamanla yıkılmış bir set olması gerekir. 93. âyette “Nerede ise hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu” diye tercüme ettiğimiz cümle farklı okunuşa göre, “Nerede ise hiçbir sözü anlatamayan bir kavim buldu” anlamı da verilebilir. Yani Zülkarneyn’in karşılaştığı kavim, kendi dillerinden başka dil bilmedikleri için Zülkarneyn’in sözlerini anlamıyorlardı veya kendi düşüncelerini ona anlatamıyorlardı. Ama kendisine her türlü imkân lutfedilmiş olan Zülkarneyn, onlarla anlaşma yolunu buldu ve onların teklif ve yardımlarıyla Ye’cûc ve Me’cûc’e karşı büyük bir set yaptı. Kur’an bu seddin nerede ve ne zaman yapıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapmamıştır. Ancak genellikle tefsirlerde Zülkarneyn’in karşılaştığı, söz anlamayan veya anlatamayan kavmin Türkler olduğuna işaret edilmiştir (Zemahşerî, II, 498; Râzî, XXI, 169; İbn Kesîr, V, 191; Elmalılı, V, 3287). Bu durumda olay Orta Asya veya Kafkaslar’da meydana gelmiş olmalıdır. 
Kuan Yolu Tefsiri
 

حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْماًۙ

 

حَتّٰٓى  harfi ibtidaiyyedir.  حَتّٰٓى  edatı 3 şekilde kullanılabilir: 

1) Harf-i cer olarak  2) Başlangıç edatı olarak  3) Atıf edatı olarak kullanılır. Burada başlangıç edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a) (إِذَا)  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b) (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)

c) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

بَلَغَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بَلَغَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir. 

بَيْنَ  mekân zarfı,  amili olan  بَلَغَ ’nın mef’ûlün bihidir. Aynı zamanda muzâftır.

السَّدَّيْنِ  muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için  ي  ile mecrurdur.

وَجَدَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir.  مِنْ دُونِهِمَا  car mecruru  وَجَدَ  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  قَوْماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.


  لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً

 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَكَادُونَ   fiili  نَ ’un sübutuyla nakıs, merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  يَكَادُونَ ‘nun ismi olarak mahallen merfûdur. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

Mukârebe (Yaklaşma) Fiilleri: Mübteda ve haberin başına gelerek nakıs fiiller gibi isim cümlesinin mübtedasını ismi, haberini ise haberi yaparlar. İsmini ref, haberini nasb ederler. Haberleri daima muzari fiil ile başlar. Bu fiiller -e yazdı, az kalsın…, neredeyse… , -mek üzereydi gibi manalara gelir. Bu fiillerden Kur'an’da sadece  كَادَ ‘nin kullanımına rastlanmıştır.  كَادَ  fiili tam fiil olarak da kullanılır. Bu durumda peşinden muzari fiil gelmez ve gerçek anlamı olan “tuzak kurdu, hile yaptı, aldattı” manalarına gelir. Bu şekilde geldiğinde normal fiil gibi amel eder. Yani fail ve mef’ûl alabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا يَكَادُونَ  cümlesi  قَوْماً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَفْقَهُونَ  fiili  يَكَادُونَ ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.  يَفْقَهُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

قَوْلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

 

حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْماًۙ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً

 

Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamber nezdinde, Zülkarneyn hakkında  soru soranlardır.  حَتّٰٓى  ibtida harfi,  اِذَا , şart manalı zaman zarfıdır.  اِذَا ’nın muzâfun ileyhi, şart cümlesi olan  بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şartın cevabı olan  وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْماًۙ  cümlesi de aynı üslupta gelmiştir. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَوْماً ’deki tenvin muayyen olmayan cinse işaret eder.

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً

cümlesi,  قَوْماًۙ ’in sıfatıdır. Sıfat, mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Nakıs fiil  كَادُ ’nin haberi  يَفْقَهُونَ قَوْلاً nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَادُ  fiilinin müspetinden menfi, menfisinden müspet mana anlaşılır. Buna göre ayetteki  لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ  ifadesi onların hiçbirşey anlamadıklarına değil, güçlük ve zorlukla anlayabildiklerine delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)

يَفْقَهُونَ  fiilinin mef'ûlu olarak nasb olan  قَوْلاً  kelimesindeki tenvin kesret içindir. 

Keşşâf sahibi ise şöyle der: Bu kelime zamme ile olursa  بَيْنَ السٌُدَّين , ism-i mef'ûl manasında olur. O zaman “Allah'ın yaptığı ve yarattığı şey” hakkında kullanılır. Fetha ile okunursa masdar olur ve “insanların yapması ve icat etmesi” demek olur. (Fahreddin er-Râzî)