Kehf Sûresi 94. Ayet

قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجاً عَلٰٓى اَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَداًّ  ...

Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ki ق و ل
2 يَا ذَا Zu’l-Karneyn
3 الْقَرْنَيْنِ Zu’l-Karneyn ق ر ن
4 إِنَّ şüphesiz
5 يَأْجُوجَ Ye’cuc
6 وَمَأْجُوجَ ve Me’cuc
7 مُفْسِدُونَ bozgunculuk yapıyorlar ف س د
8 فِي
9 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
10 فَهَلْ mi?
11 نَجْعَلُ verelim ج ع ل
12 لَكَ sana
13 خَرْجًا bir vergi خ ر ج
14 عَلَىٰ için
15 أَنْ
16 تَجْعَلَ yapman ج ع ل
17 بَيْنَنَا bizimle ب ي ن
18 وَبَيْنَهُمْ onların arasına ب ي ن
19 سَدًّا bir sed س د د
 
Kur’ân-ı Kerîm, Ye’cûc ve Me’cûc’ün kimler olduğu, nerede ve ne zaman yaşadıkları hakkında bilgi vermemiştir. Ancak tarihçiler bunların Hz. Nûh’un oğlu Yâfes’in soyundan gelmiş iki kabile olduğunu söylemişlerdir. Bununla birlikte “Yeryüzünde fesat çıkarıyorlar” meâlindeki cümle, bunların birçok kabileden meydana gelmiş kalabalık bir kitle olduklarına delâlet eder. Nitekim yirmiden fazla kabileden meydana geldiklerine dair rivayetler de vardır (Elmalılı, V, 3288). Bir kısım âlimler, ayette geçen “Ye’cûc ve Me’cûc-ü kendi dönemlerinde savaşçı ve tamamen yıkıcı topluluklarla izah etmişler ise de bu görüşler indî değerlendirmelerdir (Bu konuda geniş bilgi için bk. Ateş, V, 330).
 
Ye’cûc ve Me’cûc hakkında Hz. Peygamber’den birçok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:
 
 Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah buyurmuştur ki, “Ye’cûc ve Me’cûc her gün seddi delmeye çalışırlar. Tam delip de güneş ışınlarını görecekleri sırada başlarında bulunan kişi, ‘Haydi gidin yarın delersiniz’ der. Fakat ertesi gün döndüklerinde seddin eskisinden daha sağlam hale gelmiş olduğunu görürler. Nihayet müddetleri dolup da Allah onları insanların üzerine salmayı dilediği zaman başlarında bulunan adam, ‘Haydi gidin inşallah yarın delersiniz’ der. ‘İnşallah’ dediği için döndüklerinde seddi, bir önceki gün bıraktıkları biçimde bulurlar. Seddi delerler ve insanların karşısına çıkarlar; suları içerek kuruturlar, insanlar onlardan kaçıp kalelerine sığınırlar. Bunun üzerine onlar oklarını göğe atarlar. Attıkları oklar kana bulanmış olarak yere düşer. Daha sonra onlar, ‘Yerde olanları ezdik, gökte olanları yendik’ derler. Fakat Allah onların kafalarının içine bir kurt musallat eder, kurt onları öldürür.” Resûlullah devamla şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin ederim ki yeryüzündeki hayvanlar, onların etlerini yiyip kanlarını içerek semizleşir, şişmanlarlar” (Müsned, II, 510; İbn Mâce, “Fiten”, 4079-4081; Tirmizî, “Tefsîr”, 19).
 
 İbn Kesîr’e göre bu hadis Hz. Peygamber’e isnat edilemez. Zira söz konusu rivayette Ye’cûc ve Me’cûc’ün seddi delmeyi başardıkları belirtilmektedir. Oysa âyetin zâhirine bakıldığında onların, çok sağlam olan bu seddi aşmaları veya delmeleri mümkün görülmemektedir. İbn Kesîr’in kanaatine göre muhtemelen Ebû Hüreyre bu rivayeti, (yahudi iken müslüman olan) Kâ‘bü’l-Ahbâr’dan nakletmiş; sonraki bazı râviler de bu sözü yanlışlıkla Hz. Peygamber’e isnat etmişlerdir. Çünkü (İsrâiliyât türü rivayetleriyle meşhur olan) Kâ‘b, Ebû Hüreyre ile sık sık birlikte oluyor ve ona ivayette bulunuyordu (V, 194; Ye’cûc ve Me’cûc hakkında bilgi için bk. İlyas Çelebi, 101-132).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 580-581
 

  Ecce : أجج   اُجاجٌ çok tuzlu ve hararetli demektir. Ye'cüc ve Me'cüc يَاْجُوج -مَاْجُوج  kavramları da bu köktendir. Aşırı kargaşa içinde, çalkantılı olmalarından dolayı sağa sola oynayan ateşe ve dalgalı sulara benzetilmişlerdir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de iki farklı isim olarak 2 defa sadece bu ayette geçmiştir.(Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri Yecüc ve Mecüc'dür. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

Mekulü’l kavli, يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ ’dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. 

يَا  nida harfidir. ذَا  münada olup harfle îrab olan beş isimden biri olup nasb  alameti elif ’dir. Aynı zamanda muzâftır. الْقَرْنَيْنِ  muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için  ي  ile mecrurdur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere iki kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve üç şekilde gelir: 

1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

Nidanın cevabı  اِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ ’dir.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  يَأْجُوجَ  kelimesi  اِنَّ nin ismi olup lafzen mansubdur. 

مَأْجُوجَ  atıf harfi وَ la  يَأْجُوجَ ye matuftur.

يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ  kelimeleri,  gayri munsarıftır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

مُفْسِدُونَ  kelimesi,  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

فِي الْاَرْضِ  car mecruru  مُفْسِدُونَ ’e müteallıktır.

مُفْسِدُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجاً عَلٰٓى اَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَداًّ

 

فَ  atıf harfidir.  هَلْ  istifhâm harfidir.  نَجْعَلُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. لَكَ  car mecruru  نَجْعَلُ  fiilinin ikinci mef’ûlun bihine müteallıktır.

خَرْجاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  عَلٰٓى  harfi-i ceriyle birlikte  نَجْعَلُ  fiiline müteallıktır.  

تَجْعَلَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  بَيْنَنَا  mekân zarfı,  تَجْعَلَ  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بَيْنَهُمْ  atıf harfi  وَ ’la  بَيْنَنَا ’ya matuftur.  سَداًّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

 

قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.  ذَا الْقَرْنَيْنِ  münadadır. Nidanın cevabı olan  اِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin haberi  مُفْسِدُونَ ism-i fail kalıbında gelmiştir. 

İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Karye halkı, Yecüc ve Mecüc’den şikayetlerini  اِنَّ  ve isim cümlesiyle ile tekid ederek inkâri kelamla bildirmişlerdir.

فِي الْاَرْضِ ; şeklindeki car mecrur  مُفْسِدُونَ  kelimesinin müteallıkıdır. Kelimenin ism-i fail vezninde olması, müteallık almasına olanak sağlamıştır.


 فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجاً عَلٰٓى اَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَداًّ

 

Nidanın cevabına matuf olan cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İnşâ üslubunda gelmesine rağmen cümle haber manasındadır.

فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجاً  [Ücret verelim mi?] ifadesi aslında yardım etmesini istediklerini belirtir. Cümle istifham anlamından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

خَرْجاً  kelimesindeki tenvin belirsiz bir nevi ifade içindir.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَداًّ  cümlesi, masdar tevilinde, harf-i cerle birlikte  نَجْعَلُ  fiiline müteallıktır. 

تَجْعَلَ - بَيْنَهُمْ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.  

Hamza ve Kisâî  خَرْجاً  kelimesini  خَرَاج  şeklinde okumuşlar; diğer kıraat alimleri ise خَرْج  diye okumuşlardır.  خَرْج  ve  خَرَاج  kelimelerinin aynı anlama geldiğini söyleyenler olmuştur. Yine bunların, farklı iki kelime olduğu da belirtilmiştir. Alimler  bu iki görüş üzere ihtilaf etmişlerdir. Buna göre elifsiz olarak  خَرْج  kelimesinin, ‘ücret’ anlamına geldiği söylenmiştir.  خَرَاج  ise her sene sultanın topladığı şeydir (vergi, öşür). (Fahreddin er-Râzî)