Kehf Sûresi 97. Ayet

فَمَا اسْطَاعُٓوا اَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْباً  ...

Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَمَا artık
2 اسْطَاعُوا ne güçleri yetti ط و ع
3 أَنْ
4 يَظْهَرُوهُ onu aşmaya ظ ه ر
5 وَمَا ne de
6 اسْتَطَاعُوا güçleri yetti ط و ع
7 لَهُ onu
8 نَقْبًا delmeye ن ق ب
 
Kur’ân-ı Kerîm, Ye’cûc ve Me’cûc’ün kimler olduğu, nerede ve ne zaman yaşadıkları hakkında bilgi vermemiştir. Ancak tarihçiler bunların Hz. Nûh’un oğlu Yâfes’in soyundan gelmiş iki kabile olduğunu söylemişlerdir. Bununla birlikte “Yeryüzünde fesat çıkarıyorlar” meâlindeki cümle, bunların birçok kabileden meydana gelmiş kalabalık bir kitle olduklarına delâlet eder. Nitekim yirmiden fazla kabileden meydana geldiklerine dair rivayetler de vardır (Elmalılı, V, 3288). Bir kısım âlimler, ayette geçen “Ye’cûc ve Me’cûc-ü kendi dönemlerinde savaşçı ve tamamen yıkıcı topluluklarla izah etmişler ise de bu görüşler indî değerlendirmelerdir (Bu konuda geniş bilgi için bk. Ateş, V, 330).
 
Ye’cûc ve Me’cûc hakkında Hz. Peygamber’den birçok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:
 
 Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah buyurmuştur ki, “Ye’cûc ve Me’cûc her gün seddi delmeye çalışırlar. Tam delip de güneş ışınlarını görecekleri sırada başlarında bulunan kişi, ‘Haydi gidin yarın delersiniz’ der. Fakat ertesi gün döndüklerinde seddin eskisinden daha sağlam hale gelmiş olduğunu görürler. Nihayet müddetleri dolup da Allah onları insanların üzerine salmayı dilediği zaman başlarında bulunan adam, ‘Haydi gidin inşallah yarın delersiniz’ der. ‘İnşallah’ dediği için döndüklerinde seddi, bir önceki gün bıraktıkları biçimde bulurlar. Seddi delerler ve insanların karşısına çıkarlar; suları içerek kuruturlar, insanlar onlardan kaçıp kalelerine sığınırlar. Bunun üzerine onlar oklarını göğe atarlar. Attıkları oklar kana bulanmış olarak yere düşer. Daha sonra onlar, ‘Yerde olanları ezdik, gökte olanları yendik’ derler. Fakat Allah onların kafalarının içine bir kurt musallat eder, kurt onları öldürür.” Resûlullah devamla şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin ederim ki yeryüzündeki hayvanlar, onların etlerini yiyip kanlarını içerek semizleşir, şişmanlarlar” (Müsned, II, 510; İbn Mâce, “Fiten”, 4079-4081; Tirmizî, “Tefsîr”, 19).
 
 İbn Kesîr’e göre bu hadis Hz. Peygamber’e isnat edilemez. Zira söz konusu rivayette Ye’cûc ve Me’cûc’ün seddi delmeyi başardıkları belirtilmektedir. Oysa âyetin zâhirine bakıldığında onların, çok sağlam olan bu seddi aşmaları veya delmeleri mümkün görülmemektedir. İbn Kesîr’in kanaatine göre muhtemelen Ebû Hüreyre bu rivayeti, (yahudi iken müslüman olan) Kâ‘bü’l-Ahbâr’dan nakletmiş; sonraki bazı râviler de bu sözü yanlışlıkla Hz. Peygamber’e isnat etmişlerdir. Çünkü (İsrâiliyât türü rivayetleriyle meşhur olan) Kâ‘b, Ebû Hüreyre ile sık sık birlikte oluyor ve ona ivayette bulunuyordu (V, 194; Ye’cûc ve Me’cûc hakkında bilgi için bk. İlyas Çelebi, 101-132).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 580-581
 
Riyazus Salihin, 191 Nolu Hadis
Mü’minlerin annesi, Ümmü’l-Hakem Zeyneb Binti Cahş radıyallahu anhâ’ nın anlattığına göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sel-lem, korkudan titreyerek onun yanına girdi ve:
“Allah’dan başka ilah yoktur. Yaklaşan şerden dolayı vay Arabın haline! Bugün Ye’cûc ve Me’cûc’un seddinden şu kadar yer açıldı” buyurdu ve baş parmağı ile şehadet parmağını birleştirerek halka yaptı. Bunun üzerine ben:
– Ey Allah’ın Resûlü! İçimizde iyiler de olduğu halde helâk olur muyuz, dedim? Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem :
– “Kötülük ve günahlar çoğaldığı vakit, evet” buyurdu.
(Buhârî, Fiten 4, 28; Müslim, Fiten 1. Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 7, Menâkıb 25;  Ebû Dâvûd, Fiten 1; Tirmizî, Fiten 23; İbn Mâce, Fiten 9)
 

فَمَا اسْطَاعُٓوا اَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْباً

فَ  atıf harfidir.  مَا اسْطَاعُٓوا  cümlesi mahzuf istînâfa matuftur.Takdiri; فجاء القوم يقصدون ثقبه فما استطاعوا (İnsanlar onu delmek için geldiler ama yapamadılar.) şeklindedir.

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

اسْطَاعُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  يَظْهَرُوهُ  fiili نْ ’u hazfıyla mansub muzari fildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مَا اسْتَطَاعُوا   cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اسْتَطَاعُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  

لَهُ  car mecruru  نَقْباً ’e müteallıktır.  نَقْباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اسْطَاعُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

فَمَا اسْطَاعُٓوا اَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْباً

 


فَ  ile takdiri  فجاء القوم يقصدون ثقبه  (İnsanlar onu delmek için geldiler ama yapamadılar.) olan mahzuf istînafa atfedilmiş ayet, menfi mazi fiil sıygasında, faide-i haber, ibtidaî kelamdır. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يَظْهَرُوهُ  cümlesi, masdar tevilinde  مَا اسْطَاعُٓوا  fiilinin mef’ûlüdür.

Aynı üslupta gelen ikinci cümle olan  وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْباً  birinciye matuftur. 

Ayette birlikte kullanılan  مَا اسْطَاعُٓوا   ve  مَا اسْتَطَاعُوا  fiillerinden ilki salt olarak bir işi yapamamayı ifade ederken ikincisi elinden gelen gayreti gösterdikten sonra gücün yetmemesini ifade eder. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)

Bu ayette geçen  اسْطَاعُٓوا - اسْتَطَاعُوا  fiilleri, iki fiil sıygası arasındaki beyanî farklılık sebeplerini açıklamaktadır. Ordu için seddi aşmak, onu delip geçmekten daha kolay olması sebebiyle aşmanın önündeki fiilden bir harf hazf edilerek  فَمَا اسْطَاعُٓوا اَنْ يَظْهَرُوهُ  buyurulmuştur. Oysa benzer bir hazif, uzun ve meşakkatli fiilde gerçekleşmemiş; aksine delip geçmenin önündeki fiile daha uzun bir sıyga verilerek  مَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْباً  buyrulmuştur. (İzzet Marangozoğlu , Fâdıl Sâlih es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)

اسْتَطَاعُوا  fiili  استفعال  babındadır. Bu bâba giren fiiller taleb, tahavvül, itikat ve vicdan gibi anlamlar kazanır.

نَقْباً  kelimesindeki tenvin azlık ifade eder.

اسْطَاعُٓوا - اسْتَطَاعُوا  kelimeleri arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s sadr,  مَا ’nın tekrarında reddü’l-acüz ale’s sadr sanatı vardır.