Meryem Sûresi 20. Ayet

قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ  ...

Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَتْ dedi ق و ل
2 أَنَّىٰ nasıl ا ن ي
3 يَكُونُ olur ك و ن
4 لِي benim
5 غُلَامٌ oğlum غ ل م
6 وَلَمْ
7 يَمْسَسْنِي bana dokunmadı م س س
8 بَشَرٌ bir insan ب ش ر
9 وَلَمْ ve
10 أَكُ ben değilim ك و ن
11 بَغِيًّا iffetsiz ب غ ي
 
Mûcizevî olaylarla dolu olan Meryem sûresinin başlangıcında bir giriş olarak Zekeriyyâ aleyhisselâm ile oğlu Yahyâ’nın kıssaları kısaca anlatıldıktan sonra, bu bölümde sûrenin asıl konusu olan Hz. Meryem’e geçilmektedir. Bu kıssa öncekinden daha ilginçtir. Çünkü öncekinde kısır ve ihtiyar bir kadının, yaşlı da olsa eşinden bir çocuğu dünyaya getirmesi söz konusu idi. Burada ise bâkire bir kızın çocuk dünyaya getirmesi anlatılmaktadır. Daha ana rahminde iken annesi tarafından mâbede adanmış olan Hz. Meryem, çocukluğundan itibaren mâbedin doğu yönünde tenha bir köşede bulunuyor ve vaktini ibadetle geçiriyordu. İnsanlar tarafından rahatsız edilmeden kendini tam anlamıyla ibadet ve tefekküre verebilmesi için bulunduğu yeri bir perde ile ayırmıştı. 16. âyette ifade edilen doğu tarafından maksat Kudüs’teki Beyt-i Makdis’in doğu tarafıdır.
 
 Müfessirler 17. âyette Allah tarafından gönderildiği bildirilen ruhun Cebrâil olduğu kanaatindedirler (İbn Âşûr, XVI, 80). Hz. Meryem bu yalnızlık köşesinde mâbedde veya evinde bulunduğu bir sırada yüce Allah ona çocuk bağışlamak üzere Cebrâil’i göndermiş, Meryem’in meleği asıl şekliyle algılaması mümkün olmadığı için, onu eli yüzü düzgün bir insan kılığında göstermiştir. Bununla birlikte Meryem bu gelenin kendisine bir kötülük edeceğinden korktuğu için ondan Allah’a sığındığını ifade etmiştir. Daha sonra gelenin melek olduğunu ve kendisine Allah tarafından bir bebek bağışlamak üzere geldiğini anlayınca rahatlamış, bu defa bâkire ve iffetli olan bir kızın nasıl çocuğu olacağını merak ederek bunu sormuştur. Allah Teâlâ, insanlara kudretini gösteren bir mûcize (âyet) olmak üzere Hz. Îsâ’yı baba faktörü olmaksızın yaratmış ve insanlar için bir rahmet olsun diye onu peygamber olarak görevlendirmiştir. Babası olmaksızın bir çocuk yaratmak Allah için son derecede kolaydır. Çünkü O, bir şeyin olmasını istediği zaman ona ‘ol’ der, hemen oluverir (bu konuda bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/45-47, 59).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 596
 

قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Fail müstetir olup takdiri  هى ’dir.

Mekulü’l-kavli   اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ ’dir.  قَالَتْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اَنّٰى  istifham ismi  كَيْفَ  manasındadır. Hal olarak mahallen mansubdur veya  اَيْنَ  manasındadır.  يَكُونُ  fiiline müteallıktır.

يَكُونُ  nakıs muzari fiildir.  ل۪ي  car mecruru  يَكُونُ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır.  غُلَامٌ  ise  يَكُونُ  fiilinin ismi olup lafzen merfûdur.

وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur. وَ  haliyyedir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

يَمْسَسْن۪ي  fiili meczum muzari fiildir. Sonundaki  ن  vikayedir. Muttasıl zamir  ي  fiilin mef’ûlu olarak mahallen mansubdur. بَشَر  fail olup lafzen merfûdur.

وَ  atıf harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

اَكُ  nakıs, meczum muzari fiildir.  اَكُ ‘nun ismi müstetir olup takdiri  أنا ‘dir.

بَغِياًّ  kelimesi  اَكُ ‘nun haberi olup lafzen merfûdur.   

Beyzâvî bu ayetteki  لَمْ اَكُ  kelimesi için şu açıklamayı yapar:  يَكُ  kelimesinin aslı  يَكُونُ ’dür. Cezm edatı  لَمْ ’den dolayı ‘nûn’un harekesi hazf edilmiş, sonra da iki sakin bir araya geldiği için و  hazf edilmiştir. İllet harfi وَ ‘a benzediğinden tahfif için  نْ  da hazf edilmiştir. Böylece geriye  يَكُ  lafzı kalmıştır. (Beyzâvî, C. 3, S. 115-116) 

بَغِياًّ  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ

 

Fasılla gelen ayette fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَتْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ  cümlesi ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda geldiği halde hayret ve şaşkınlık ifade eden cümle soru manasından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.

İstifham ismi  اَنّٰى  mekân zarfı olarak mahzuf habere veya  غُلَامٌ ‘un mahzuf haline müteallıktır.  ل۪ي , nakıs fiil  كَان ’nin mahzuf haberine müteallıktır.  غُلَامٌ  ise muahhar ismidir.  غُلَامٌ ’daki tenvin herhangi bir manasında cins ifade eder.

وَ ’la gelen  وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ  cümlesi haldir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَان ’nin dahil olduğu menfi isim cümlesi formundaki müteakip hal cümlesi bu cümleye atfedilmiştir. Önceki hal cümlesini tekid eder mahiyetteki bu cümlenin atıf sebebi kemâl-i ittisâldir. 

كَان  fiili, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular ve ona dikkat çeker. (Ragıb El-İsfehânî, Müfredât)

Birinci hal cümlesinden sonra ikinci hal cümlesi husustan sonra umum babından ıtnâbdır.

İkinci olarak  بَغِياًّ  kelimesinin gelmesi, kendinden ve namusundan emin olduğundandır. İkinci ifade, zımnen birincide bulunmakla beraber, Hazret-i Meryem ikinciyi de söylemiştir. Çünkü bu, bu konuda en kesin ve en ileri bir ifadedir. (Fahreddin er-Râzî)

كَان  fiilinin sonundaki  ن ‘un hazfi ve husustan sonra umum olan ıtnâb, Hz. Meryem’in ne kadar çok şaşırıp telaşa kapıldığının işaretleri olabilir. 

وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ (Bana herhangi bir insan dokunmadı) cümlesi cima şeklindeki karı-koca muamelesinden latîf bir kinayedir. (Safvetü’t Tefâsîr)

قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ  [Dedi: Benim nasıl oğlum olur ki, bana bir insan dokunmadı] bir erkek helal olarak el sürmedi, demektir. Helal kaydı şundandır: Çünkü bu kinayeler ancak helal temas için kullanılır. Zina için ise حبُث بها  ve فجر  gibi lafızlar kullanılır.  وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ  [Ben iffetsiz de değilim] kavlinin bunun üzerine atfı da bunu destekler. بَغِياًّ  kelimesi  فَعُولٌ  veznindedir,  بغي 'den gelir,  و 'ı ي  'ye kalb edilmiş, idgam yapılmış, sonra da ses uyumu için  غ  meksûr kılınmıştır. Bunun için de ona  ة  gelmemiştir.Ya da  بَغِياًّ  fail manasınadır, mübalağa olduğu için sonuna  ة  gelmemiştir. Ya da bu kalıp tâlık (boş kadın) gibi nispet içindir. (Beyzâvî)

وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ  ayetinin aslı  وَلَمْ اكنْ بَغِياًّ  şeklindedir. Hafifletmek için nûn hazf edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ [ Dedi ki: Bana hiçbir insan eli ] nikâh yoluyla "değmemişken ve ben iffetsiz "zaniye" de olmadığıma göre; benim nasıl bir oğlum olabilir?" Meryem (as)’ın burada bunu söz konusu etmesi tekid içindir. Çünkü onun "bana insan eli değmemiş" ifadesi, helal ve haram bütün yollan kapsar. (Kurtubî)