Meryem Sûresi 21. Ayet

قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ  ...

Cebrail, “Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 كَذَٰلِكِ öyledir
3 قَالَ dedi ق و ل
4 رَبُّكِ Rabbin ر ب ب
5 هُوَ O
6 عَلَيَّ bana
7 هَيِّنٌ kolaydır ه و ن
8 وَلِنَجْعَلَهُ onu kılmak için ج ع ل
9 ايَةً bir mu’cize ا ي ي
10 لِلنَّاسِ insanlara ن و س
11 وَرَحْمَةً ve bir rahmet ر ح م
12 مِنَّا bizden
13 وَكَانَ ve olup ك و ن
14 أَمْرًا ا م ر
15 مَقْضِيًّا karara bağlanarak ق ض ي
 
Mûcizevî olaylarla dolu olan Meryem sûresinin başlangıcında bir giriş olarak Zekeriyyâ aleyhisselâm ile oğlu Yahyâ’nın kıssaları kısaca anlatıldıktan sonra, bu bölümde sûrenin asıl konusu olan Hz. Meryem’e geçilmektedir. Bu kıssa öncekinden daha ilginçtir. Çünkü öncekinde kısır ve ihtiyar bir kadının, yaşlı da olsa eşinden bir çocuğu dünyaya getirmesi söz konusu idi. Burada ise bâkire bir kızın çocuk dünyaya getirmesi anlatılmaktadır. Daha ana rahminde iken annesi tarafından mâbede adanmış olan Hz. Meryem, çocukluğundan itibaren mâbedin doğu yönünde tenha bir köşede bulunuyor ve vaktini ibadetle geçiriyordu. İnsanlar tarafından rahatsız edilmeden kendini tam anlamıyla ibadet ve tefekküre verebilmesi için bulunduğu yeri bir perde ile ayırmıştı. 16. âyette ifade edilen doğu tarafından maksat Kudüs’teki Beyt-i Makdis’in doğu tarafıdır.
 
 Müfessirler 17. âyette Allah tarafından gönderildiği bildirilen ruhun Cebrâil olduğu kanaatindedirler (İbn Âşûr, XVI, 80). Hz. Meryem bu yalnızlık köşesinde mâbedde veya evinde bulunduğu bir sırada yüce Allah ona çocuk bağışlamak üzere Cebrâil’i göndermiş, Meryem’in meleği asıl şekliyle algılaması mümkün olmadığı için, onu eli yüzü düzgün bir insan kılığında göstermiştir. Bununla birlikte Meryem bu gelenin kendisine bir kötülük edeceğinden korktuğu için ondan Allah’a sığındığını ifade etmiştir. Daha sonra gelenin melek olduğunu ve kendisine Allah tarafından bir bebek bağışlamak üzere geldiğini anlayınca rahatlamış, bu defa bâkire ve iffetli olan bir kızın nasıl çocuğu olacağını merak ederek bunu sormuştur. Allah Teâlâ, insanlara kudretini gösteren bir mûcize (âyet) olmak üzere Hz. Îsâ’yı baba faktörü olmaksızın yaratmış ve insanlar için bir rahmet olsun diye onu peygamber olarak görevlendirmiştir. Babası olmaksızın bir çocuk yaratmak Allah için son derecede kolaydır. Çünkü O, bir şeyin olmasını istediği zaman ona ‘ol’ der, hemen oluverir (bu konuda bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/45-47, 59).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 596
 

قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli  كَذٰلِكِ  cümlesidir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

كَذٰ  car mecruru mahzuf mübtedanın haberine müteallıktır. Takdiri; الأمر كذلك (Durum böyledir.) şeklindedir.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harftir.  ك  hitap zamiridir.

قَالَ  fiili haber olarak mahallen merfûdur.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. رَبُّكَ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli  هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ ‘dur.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.   

Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  عَلَيَّ  car mecruru  هَيِّنٌ ‘e müteallıktır.  هَيِّنٌ  haber olup lafzen merfûdur.


وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ

 

وَ  atıf harfidir.  لِ  harfi,  نَجْعَلَـهُٓ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri;  خلقناه كذلك لنجعله (Onu …. yapmak için böyle yarattık) şeklindedir.

نَجْعَلَـهُٓ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُٓ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اٰيَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  لِلنَّاسِ  car mecruru  اٰيَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.     

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (  وَ  )’den sonra, 6) Sebep fe (  فَ  )’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَحْمَةً  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  اٰيَةً ‘e matuftur.  مِنَّا  car mecruru  رَحْمَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.


وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ  nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  اَمْراً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.  مَقْضِياًّ  kelimesi  اَمْراً ‘in sıfatı olup lafzen mansubdur.

مَقْضِياًّ  kelimesi sülâsî  mücerred olan  قضي  fiilinin ism-i mef’ûludur.
 

قَالَ كَذٰلِكِۚ

 

Beyanî istinaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  كَذٰلِكَ , takdiri  الأمر (Durum) olan mahzuf bir mübtedanın haberine müteallıktır.  Bu takdire göre cümle, sübut ifade eden isim cümlesidir.  كَ  teşbih harfidir.  ذٰلِكِۚ , müşebbehün bihdir. Müşebbeh zikredilmemiştir. Müşebbehin konumu öyle yüce bir yerdedir ki, ona benzeyecek bir şey yoktur manasındadır. Bu ifadede mübalağa sanatı vardır. 

Car mecrur  كَذٰلِكَۚ ‘nin müteallakının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi, s. 101)

كَذٰلِكَ  [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki isti’mali, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)


قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

قَالَ  fiilinin faili olan  رَبُّكَ  veciz ifade için izafetle gelmiştir. Rabb ismine muzâfun ileyh olan muhatap zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır.  Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيَّ , amili olan  هَيِّنٌ ’a siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir. Cümlede mütekellim Alllah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu cümle, makabline bir açıklama mahiyetindedir. Yani ‘’Beni sana gönderen Rabbin dedi ki: Benim sana anlattığını gibi, sana hiç insan eli değmeden sana bir oğlan bağışlamak, âdete göre imkânsız ise de bana mahsus bir şey olmak üzere, bence çok kolaydır. Zira benim sebeplere ve vasıtalara ihtiyacım yoktur.’’ (Ebüssuûd) 

هَيِّنٌ  (kolay basit) lafzının Allah hakkında kullanılması mecazîdir. Çünkü bu, ancak bir şeyin kendisine zor geldiği kimseler için kullanılabilir. Bilakis bundan murad, “O bir şey dilediğinde, o şey olur” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

Allah Teâlâ’nın, Hz. Meryem’e senin  رَبُّكِ  şeklindeki hitabı onu şereflendirmek içindir.

Ayetin bu kısmı 9. ayetteki iki cümleyle aynıdır. İki ayet arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ 

 

Lam-ı ta’lilin dahil olduğu bu cümle,  هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ  cümlesine atfedilmiştir. Sebep bildiren harf-i cer  لِ ‘nin gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  لِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ  cümlesi ,  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde, takdiri  خلقناه  (Onu yarattık) olan mahzuf fiile müteallıktır. Müteallakın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَلِنَجْعَلَـهُٓ  fiilinin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Cümlede iki mef’ûl olan  اٰيَةً   ve  رَحْمَةً  kelimelerindeki tenvin, tazim ve özel bir nev oldukları içindir.

لِلنَّاسِ  car mecruru,  اٰيَةً ’in , مِنَّاۚ  ise  رَحْمَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.

رَبُّكِ - لِنَجْعَلَـهُٓ  kelimelerinde gaibden mütekellime geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır. 


  وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ

 

وَ , istînâfiyyedir.  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ‘nin ismi, ayetin siyakından anlaşılan  خلقناه  fiiline ait olan zamirdir. (Mahmut Sâfî)

كَان ‘nin haberi olan  اَمْراً , isim şeklinde gelmiş ve sübut ifade etmiştir.  مَقْضِياًّ  onun sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اَمْراً - مَقْضِياًّ - وَلِنَجْعَلَـهُٓ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

قَالَ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.