بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ
Sabeve صبو : صَبِيّ henüz ergenlik çağına erişmemiş kişidir.صَبَا - يَصْبُو fiili birine aşık olup sıbyan gibi davrandı demektir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 3 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullamım şekilleri sabî ve sübyan ve sabâ makamıdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ
يَا nida harfidir. يَحْيٰى münada olup elif üzere mukadder damme üzere mebni müfred alem isimdir, mahallen mansubdur. Nidanın cevabı خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ ‘dir.
خُذِ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir zamir أنت ‘dir.
الْكِتَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بِقُوَّةٍ car mecruru خُذِ fiiline müteallıktır.
بِ harf-i ceri mülâbese içindir.
بِ harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık – bedel, istiane, zaman – mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada zaid manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اٰتَيْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
الْحُكْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. صَبِياًّۙ mef’ûlun hali olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim)..(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتَيْنَاهُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
صَبِياًّ kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ
Fasılla gelmiş ayetler arasında meskutun anh mevcuttur.
Nida üslubunda, talebî inşaî isnad olan cümle, takdiri قال olan fiilin mekulü’l-kavlidir.
Nidanın cevabı olan خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
خُذِ الْكِتَابَ [Kitabı tut] ifadesinde istiare vardır. Tut emri; emirlerini hakkıyla yerine getir, manasında müsteardır.
الْكِتَابَ , Tevrat’tan kinayedir.
اخذ müteaddi bir fiildir. Mef’ûlunü harf-i cersiz alır. بِقُوَّةٍۜ ‘deki بِ , ilsak manasında mef’ûlle fiilin birlikteliğine tekiddir.
بِقُوَّةٍۜ ’deki tenvin kesret ve tazim ifade eder.
خُذِ الْكِتَابَ - اٰتَيْنَاهُ kelimeleri arasında muhataptan gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
Cenab- Hakk’ın بِقُوَّةٍۜ [kuvvetle] ifadesiyle, o kitabı tutabilme manası kastedilmemiştir. Çünkü bu, herkesçe bilinen bir husustur. Binaenaleyh, bunu medh ve övgü ifade eden bir manaya hamletmek gerekir ki, bu da ciddiyet ve nübüvvet görevini hakkıyla yerine getirme hususunda sabretmektir. Bunun neticesi de, emredilenleri kolayca yapmaya; nehyedilenlerden de kaçınmayı gerektiren bir melekenin, onda bulunmasını gerektirir. Onun nebi olduğunu gösteren, bu lafızdan başka uygun bir lafız da yoktur. Binaenaleyh bu lafzı, bu manaya hamletmek gerekir. (Fahreddin er-Râzî)
"Ey Yahya” dedik, (kitabı tut), Tevrat'ı (kuvvetle) tevfikimiz sayesinde ciddiyetle tut, ezberle ve onunla amel et. (Beyzâvî)
وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ
Cümleye dahil olan وَ , istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Azamet zamirine isnad edilmiş fiilde, tazim manası vardır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
صَبِياًّۙ , mef’ûl olan zamirden haldir. Tetmim ıtnâbıdır. Sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
الْحُكْمَ : Sayesinde başkasının aleyhine ve lehine mutlak manada hükmedilmeye elverişli olan şeydir. Bu ise ancak, nübüvvetle olur. (Fahreddin er-Râzî)
İbn Abbas'a göre ayetteki الْحُكْمَ [hüküm] kelimesi peygamberlik manasınadır. Allah onun peygamber olmasını istedi demektir. Peygamberliğin ”hüküm" diye isimlendirilmesi: Allah'ın daha çocukken Yahya'nın aklını sağlam yapması ve ona vahyetmesinden dolayıdır. Denildi ki, hükümden maksat hikmet, Tevrat'ı anlama ve dinde fakih olmaktır. Hüküm engel olmak demektir. Zalimi zulümden alıkoyduğu için hakime, engel olucu manasına hâkim denmiştir. Hikmet de insanı adilikten alıkoyan şey demektir. (Ruhu’l Beyan)
وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ
وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ
حَنَاناً kelimesi atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki الْحُكْمَ ‘ye atfedilmiştir. حَنَاناً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مِنْ لَدُنَّا car mecruru حَنَاناً ‘nın mahzuf sıfatına müteallıktır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
زَكٰوةً kelimesi atıf harfi وَ ‘la حَنَاناً ‘e matuftur.
وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. كَانَ fetha üzere mebni nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir.
لَهُ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
تَقِياًّ kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. تَقِياًّ kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ
Önceki ayetin devamı olan bu ayette وَحَنَاناً , mef’ûl olan الْحُكْمَ kelimesine atfedilmiştir.
مِنْ harf-i ceriyle birlikte حَنَاناً ’in mahzuf sıfatına müteallık olan لَدُنَّا izafetinde, azamet zamirine muzâf olması, لَدُن ’a tazim ve tekrim ifade eder.
حَنَاناً ve زَكٰوةًۜ kelimelerinin nekre gelişi, kesret ve tazim içindir. Bu iki kelime arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Hz. Yahya’ya verilenlerin, temizlik ve yumuşaklık şeklinde sayılması taksim sanatıdır.
حَنَاناً "Biz o Yahya (as)'a, mahlukata karşı şefkatli olma ve günahlardan uzak kalma, beri olma hissini verdik. Böylece de o, günah işlemedi hatta onu kafasından bile geçirmedi’’ demektir.
زَكٰوةًۜ kelimesiyle "Biz ona zekâtı, yani tertemiz olan salih ameli verdik" manası kastedilmiştir. Bu mana İbn Abbas, Katâde, Dahhâk ve İbn Cüreyc’den nakledilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetin son cümlesindeki وَ ‘ın atıf veya isti’naf olması da caizdir.
كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ
وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ
بَراًّ kelimesi atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki تَقِياًّ ‘e atfedilmiştir. بِوَالِدَيْهِ car mecruru بَراًّ ‘e müteallık olup müsenna olduğu için ي ile mecrurdur. İzafetten dolayı ن harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَكُنْ nakıs, meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
يَكُنْ ’un ismi müstetir olup takdiri هُو ’dir. جَبَّاراً kelimesi يَكُنْ ‘un haberi olup lafzen mansubdur. عَصِياًّ kelimesi يَكُنْ ‘un ikinci haberi olup lafzen mansubdur.
عَصِياًّ - بَراًّ kelimeleri sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, -müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ
Önceki ayetin devamı olan bu ayette وَبَراًّ , müsned olan تَقِياًّۙ kelimesine atfedilmiştir.
Son üç ayette Allah Teâlâ, Yahya (as)’ın özelliklerini sıralamıştır. Bu üslup taksim sanatıdır.
بِوَالِدَيْهِ sözünde tağlîb sanatı vardır. İki baba diyerek ana baba kastedilmiştir.
Son cümle وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ , önceki ayetteki وَكَانَ تَقِياًّۙ cümlesine matuftur. Atıf sebebi tezattır. Menfi كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Birbirine atfedilmiş bu iki cümle arasında mukabele sanatı vardır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَانَ ‘li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî Tefsir 3/79)
جَبَّاراً ‘in sıfatı olarak gelen عَصِياًّ tetmim ıtnâbıdır.
جَبَّاراً - عَصِياًّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. سَلَامٌ mübteda olup lafzen merfûdur. عَلَيْهِ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. يَوْمَ zaman zarfı, سَلَامٌ ‘e müteallıktır.
وُلِدَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَوْمَ hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وُلِدَ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
وَ atıf harfidir. يَوْمَ zaman zarfı, سَلَامٌ ‘e müteallıktır.
يَمُوتُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَمُوتُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
وَ atıf harfidir. يَوْمَ zaman zarfı سَلَامٌ ‘e müteallıktır.
يُبْعَثُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يُبْعَثُ merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. حَياًّ naib-i failin hali olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim)..(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟
Ayet وَ ’la …وَلَمْ يَكُنْ cümlesine atfedilmiştir. İki cümle arasında manen ve lafzen ittifak mevcuttur. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْهِ ‘nin müteallakı olan haber mahzuftur. Cümle sübut ve istikrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyh olan سَلَامٌ , bu ayette nekra gelmiştir. Aslolan marife gelmesidir. Burada müsnedün ileyhin tenkiri, teksir ve tazim ifade etmesinin yanında, onun özel bir nev olduğunun da işaretidir. “Öyle bir selamdır ki bilinenlerin hiç birisine benzemez” anlamı vardır.
Bu nekrelik taklîl için de olur. Çünkü Allah tarafındandır. O’nun tarafından olan az birşey, aslında çok büyüktür. Başka hiçbir şeye ihtiyaç bırakmaz. Bunun için aynı sûrenin 33. ayetinde وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ [Ve selâm bana hem doğduğum gün, hem öleceğim gün, hem diri olarak ba‘s olunacağım, çıkarılacağım gün] (Meryem/33) aynı kelime marife olarak gelmiştir. Çünkü Allah tarafından değildir. Îsa’nın (as) sözüdür. Ama Kur’an-ı Kerîm’in diğer ayetlerinde ne zaman selâm kelimesi Allah’a izafe edildiyse nekre gelmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mahzuf habere müteallık olan Zaman zarfı يَوْمَ ‘nin muzâfun ileyhi konumundaki وُلِدَ fiili meçhul bina edilmiştir.
Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Tezat sebebiyle يَوْمَ وُلِدَ izafetine atfedilen يَوْمَ يَمُوتُ izafetinde muzâfun ileyh cümlesi olan يَمُوتُ , müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Aynı üslupta gelen وَيَوْمَ يُبْعَثُ izafeti, önceki izafete matuftur.
يَوْمَ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وُلِدَ - يَمُوتُ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetü’t Tefâsîr)
Selamın, Yahya (as)’a olduğu günlerin sayılması taksim sanatıdır.
حَياًّ۟ , naib-i failden haldir.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اذْكُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir zamir أنت ‘dir.
فِي الْكِتَابِ car mecruru اذْكُرْ fiiline müteallıktır. مَرْيَمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذِ zaman zarfı مَرْيَمَ ‘den bedeli iştimal olarak mahallen mansubdur. Veya mahzuf olan اذكر fiiline müteallıktır.
(إِذْ) : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ) den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükun üzere mebnîdir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
انْتَبَذَتْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. انْتَبَذَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
مِنْ اَهْلِهَا car mecruru انْتَبَذَتْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَكَاناً kelimesi انْتَبَذَتْ fiilinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.
شَرْقِياًّ kelimesi مَكَاناً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
انْتَبَذَتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi نبذ ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ
İsti'naf cümlesi olan bu ayet Peygamber Efendimize emirle başlamıştır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
الْكِتَابِ ’den maksat Kur’an’dır.
Burada Kitaptan murad, Kur’an değil, bu sure-i kerimedir. Çünkü bu kıssanın zikri ile surede zikredilen diğer peygamberlerin kıssalarının zikrini gerektiren Hazret-i Zekeriya'nın kıssası, bu surenin başında zikredilmektedir. Yani bu surede: Hazret-i Meryem'in kıssasını da an. Zira anmak (zikir), şahısların kendileri için değil, onlarla ilgili haberler içindir. (Ebüssuûd)
Müspet mazi fiil sıygasındaki انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ cümlesine muzâf olan اِذِ , zaman zarfıdır. Müteallakı اذْكُرْ fiillidir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Ayetteki اِذِ edatı Meryem lafzından bedel-i iştimâldir. Çünkü, zaman, Hazret-i Meryem'in başına gelen şeyi de kapsamaktadır. Burada, Meryem'in zikredilmesinin maksadı, bu enteresan hadisenin ne zaman meydana geldiğini anlatmaktır. (Fahreddin er-Râzî, Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
مَكَاناً mekân zarfı, شَرْقِياًّۙ onun sıfatıdır. Sıfat ıtnâb babındandır. مَكَاناً ’deki tenvin cins ifade eder.
انْتَبَذَتْ fiili, اِفْتِعال babındadır. اِفْتِعال babı fiile mutavaat, müşareket, izhar, ihtiyar, cehd ve talep manaları katar. İhtiyar, cehd ve talep manalarının ayetteki bu fiile dahil olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Beyt-i Makdisin doğu tarafına çekilmişti. Bundan dolayı Hristiyanlar doğuyu kıble edindiler. (Beyzâvî)
Ayetteki انْتَبَذَتْ cümlesi ‘uzaklaştı ve doğuda bir yere süratlice tek başına gitti’ demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Burada özellikle doğu tarafının zikredilmesi, onların doğu tarafını ve nurların çıktığı yeri tazim etmelerindendi. Onlara göre doğu ciheti diğer bütün cihetlerden daha faziletlidir. (Kurtubî)
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَاتَّخَذَتْ | çekmişti |
|
2 | مِنْ |
|
|
3 | دُونِهِمْ | onlarla arasına |
|
4 | حِجَابًا | bir perde |
|
5 | فَأَرْسَلْنَا | biz de gönderdik |
|
6 | إِلَيْهَا | ona |
|
7 | رُوحَنَا | ruhumuzu (Cebrail’i) |
|
8 | فَتَمَثَّلَ | göründü |
|
9 | لَهَا | ona |
|
10 | بَشَرًا | bir insan şeklinde |
|
11 | سَوِيًّا | düzgün |
|
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. اتَّخَذَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.
مِنْ دُونِهِمْ car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حِجَاباً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. اَرْسَلْـنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekkellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَيْهَا car mecruru اَرْسَلْـنَٓا fiiline müteallıktır. رُوحَنَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olup mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. تَمَثَّلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.
لَهَا car mecruru تَمَثَّلَ fiiline müteallıktır. بَشَراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
سَوِياًّ kelimesi بَشَراً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
اتَّخَذَتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi أخذ ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
تَمَثَّلَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi مثل ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً cümlesi, önceki ayetteki muzâfun ileyh konumundaki cümleye فَ harfiyle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
حِجَاباً ’deki tenvin, “herhangi bir” manasında cins ifade eder.
Cenab-ı Hak, Hazret-i Meryem'in, ailesine karşı da bir perde taktığını beyan buyurmuştur. Bunun zahiri onun, o yere tek başına gidip çekilmekle yetinmeyip, kendisi ile ailesi (insanlar) arasına duvar gibi bir engel koyduğunu gösterir. Bunun, kendisi ile ailesi arasına bir perde astığı manasına gelmesi de muhtemeldir. (Fahreddin er-Râzî)
Öncesine فَ ile atfedilmiş, فَاَرْسَلْـنَٓا cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi cümleler arasındaki manen ve lafzen ittifaktır.
Fiilin azamet zamiriyle gelmesi tazim ifade eder.
رُوحَ ‘in azamet zamirine muzaf oluşu onu şereflendirmek ve yüceltmek içindir.
Yıkanmak için kendisiyle halkı arasına kendisini örten bir örtü çekti. Ona Cebrail'i gönderdik. رُوحَنَا ‘nın izafetle gelmesi şereflendirmek içindir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Hz. Meryem, oraya oturunca Allah Teâlâ ona Rûhu gönderdi. Müfessirler, bu rûhun ne olduğu hususunda ihtilaf etmiş ve ekseri müfessirler bunun Cebrail (as) olduğunu söylemişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetin son cümlesi فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ , makabline matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayetteki fiillerin hepsi mazi sıygada gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
تَمَثَّلَ fiili, تَفَعَّلَ babındadır. Bu babın fiile kattığı anlamların bazıları mutavaat, tekellüf, edinmek, sayrurettir.
فَتَمَثَّلَ fiilinin mef’ûlü olan بَشَراً ‘in sıfatı olan سَوِياًّ , anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
بَشَراً ’deki tenvin cins ve tazim ifade eder.قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ
قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ
Fiil cümlesidir. قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Fail müstetir olup takdiri هى ’dir.
Mekulü’l-kavli, اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ ’dir. قَالَتْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ي mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَعُوذُ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اَعُوذُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir انا ’dir.
Muzari fiillerin zamirlerinden bazıları ( أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ ... ) fail (özne) konumunda olduklarında zorunlu olarak müstetir olurlar, yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. ( هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevazendir, yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بِالرَّحْمٰنِ car mecruru اَعُوذُ fiiline müteallıktır. مِنْكَ car mecruru اَعُوذُ fiiline müteallıktır.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تَ muttasıl zamiri كُنْتَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
تَقِياًّ kelimesi كُنْتَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.
Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri; فاتركني أو فانته عنّي (Beni bırak) şeklindedir.
قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede Allah Teâlâ, Hz. Meryem’in sözlerini bildirmektedir.
قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli, اِنّ۪ٓ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Bu cümlenin müsnedi اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ şeklinde fiil cümlesi formunda gelmiştir. İsim cümlesinde müsnedin muzari fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ
Ayetin son cümlesi istînâfiyyedir. Şart üslubunda gelmiş inşâî isnaddır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri فاتركني (Beni bırak) olan cevap cümlesi mahzuftur.
Bu takdire göre mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda, talebî inşâî isnaddır.
Şart cümleleri haberî veya inşâî olabilir. Bunu cevap cümlesi tayin eder.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ
قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
اِنَّمَا , kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden alıkoyan anlamında olup, buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
Mekulü’l-kavli, اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ ’dur. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Munfasıl zamir اَنَا۬ mübteda olarak mahallen merfûdur. رَسُولُ haber olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.
رَبِّكِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
لِ harfi, اَهَبَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte رَسُولُ ‘ye müteallıktır.
اَهَبَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir انا ’dir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye ( وَ )’den sonra, 6) Sebep fe ( فَ )’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَكِ car mecruru اَهَبَ fiiline müteallıktır. غُلَاماً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. زَكِياًّ kelimesi غُلَاماً ‘in sıfatı olup lafzen mansubdur.قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ
Beyanî istinaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede Allah Teâlâ, meleğin sözlerini bildirmektedir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, اِنَّـمَٓا kasr edatıyla tekid edilmiş, sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. اَنَا۬ maksûr/mevsûf, رَسُولُ رَبِّكِۗ maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ sözündeki kasr, izafî kasrdır. Yani, onun insan olduğuna inandığını ima eden 18. ayetteki إنْ كُنْتَ تَقِيًّا sözüne cevaben ben insan değilim şeklinde cevap verilmiştir. (Âşûr)
Müsned olan رَسُولُ رَبِّكِۗ , veciz anlatım kastıyla izafet formunda gelmiştir. Bu izafette Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Yine Rabb ismine muzâf olması رَسُولُ ’ye tazim ifade etmiştir.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ‘nin gizli أنْ ‘le masdar yaptığı لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ cümlesi , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup رَسُولُ ‘ye müteallıktır.
غُلَاماً mef’ûl, زَكِياًّ onun sıfatı olarak nasb olmuştur. Sıfat, mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Ayette Allah'ın diğer sıfatları yerine Rab sıfatının tercih edilmesi mana uyumu bakımından mürâât-ı nazîr sanatıdır.
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ
Fiil cümlesidir. قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Fail müstetir olup takdiri هى ’dir.
Mekulü’l-kavli اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ ’dir. قَالَتْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَنّٰى istifham ismi كَيْفَ manasındadır. Hal olarak mahallen mansubdur veya اَيْنَ manasındadır. يَكُونُ fiiline müteallıktır.
يَكُونُ nakıs muzari fiildir. ل۪ي car mecruru يَكُونُ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. غُلَامٌ ise يَكُونُ fiilinin ismi olup lafzen merfûdur.
وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur. وَ haliyyedir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَمْسَسْن۪ي fiili meczum muzari fiildir. Sonundaki ن vikayedir. Muttasıl zamir ي fiilin mef’ûlu olarak mahallen mansubdur. بَشَر fail olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
اَكُ nakıs, meczum muzari fiildir. اَكُ ‘nun ismi müstetir olup takdiri أنا ‘dir.
بَغِياًّ kelimesi اَكُ ‘nun haberi olup lafzen merfûdur.
Beyzâvî bu ayetteki لَمْ اَكُ kelimesi için şu açıklamayı yapar: يَكُ kelimesinin aslı يَكُونُ ’dür. Cezm edatı لَمْ ’den dolayı ‘nûn’un harekesi hazf edilmiş, sonra da iki sakin bir araya geldiği için و hazf edilmiştir. İllet harfi وَ ‘a benzediğinden tahfif için نْ da hazf edilmiştir. Böylece geriye يَكُ lafzı kalmıştır. (Beyzâvî, C. 3, S. 115-116)
بَغِياًّ kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ
Fasılla gelen ayette fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ cümlesi ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda geldiği halde hayret ve şaşkınlık ifade eden cümle soru manasından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.
İstifham ismi اَنّٰى mekân zarfı olarak mahzuf habere veya غُلَامٌ ‘un mahzuf haline müteallıktır. ل۪ي , nakıs fiil كَان ’nin mahzuf haberine müteallıktır. غُلَامٌ ise muahhar ismidir. غُلَامٌ ’daki tenvin herhangi bir manasında cins ifade eder.
وَ ’la gelen وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ cümlesi haldir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَان ’nin dahil olduğu menfi isim cümlesi formundaki müteakip hal cümlesi bu cümleye atfedilmiştir. Önceki hal cümlesini tekid eder mahiyetteki bu cümlenin atıf sebebi kemâl-i ittisâldir.
كَان fiili, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular ve ona dikkat çeker. (Ragıb El-İsfehânî, Müfredât)
Birinci hal cümlesinden sonra ikinci hal cümlesi husustan sonra umum babından ıtnâbdır.
İkinci olarak بَغِياًّ kelimesinin gelmesi, kendinden ve namusundan emin olduğundandır. İkinci ifade, zımnen birincide bulunmakla beraber, Hazret-i Meryem ikinciyi de söylemiştir. Çünkü bu, bu konuda en kesin ve en ileri bir ifadedir. (Fahreddin er-Râzî)
كَان fiilinin sonundaki ن ‘un hazfi ve husustan sonra umum olan ıtnâb, Hz. Meryem’in ne kadar çok şaşırıp telaşa kapıldığının işaretleri olabilir.
وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ (Bana herhangi bir insan dokunmadı) cümlesi cima şeklindeki karı-koca muamelesinden latîf bir kinayedir. (Safvetü’t Tefâsîr)
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ [Dedi: Benim nasıl oğlum olur ki, bana bir insan dokunmadı] bir erkek helal olarak el sürmedi, demektir. Helal kaydı şundandır: Çünkü bu kinayeler ancak helal temas için kullanılır. Zina için ise حبُث بها ve فجر gibi lafızlar kullanılır. وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ [Ben iffetsiz de değilim] kavlinin bunun üzerine atfı da bunu destekler. بَغِياًّ kelimesi فَعُولٌ veznindedir, بغي 'den gelir, و 'ı ي 'ye kalb edilmiş, idgam yapılmış, sonra da ses uyumu için غ meksûr kılınmıştır. Bunun için de ona ة gelmemiştir.Ya da بَغِياًّ fail manasınadır, mübalağa olduğu için sonuna ة gelmemiştir. Ya da bu kalıp tâlık (boş kadın) gibi nispet içindir. (Beyzâvî)
وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ ayetinin aslı وَلَمْ اكنْ بَغِياًّ şeklindedir. Hafifletmek için nûn hazf edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ [ Dedi ki: Bana hiçbir insan eli ] nikâh yoluyla "değmemişken ve ben iffetsiz "zaniye" de olmadığıma göre; benim nasıl bir oğlum olabilir?" Meryem (as)’ın burada bunu söz konusu etmesi tekid içindir. Çünkü onun "bana insan eli değmemiş" ifadesi, helal ve haram bütün yollan kapsar. (Kurtubî)
قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi |
|
2 | كَذَٰلِكِ | öyledir |
|
3 | قَالَ | dedi |
|
4 | رَبُّكِ | Rabbin |
|
5 | هُوَ | O |
|
6 | عَلَيَّ | bana |
|
7 | هَيِّنٌ | kolaydır |
|
8 | وَلِنَجْعَلَهُ | onu kılmak için |
|
9 | ايَةً | bir mu’cize |
|
10 | لِلنَّاسِ | insanlara |
|
11 | وَرَحْمَةً | ve bir rahmet |
|
12 | مِنَّا | bizden |
|
13 | وَكَانَ | ve olup |
|
14 | أَمْرًا | iş |
|
15 | مَقْضِيًّا | karara bağlanarak |
|
قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli كَذٰلِكِ cümlesidir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
كَذٰ car mecruru mahzuf mübtedanın haberine müteallıktır. Takdiri; الأمر كذلك (Durum böyledir.) şeklindedir. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harftir. ك hitap zamiridir.
قَالَ fiili haber olarak mahallen merfûdur. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. رَبُّكَ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Mekulü’l-kavli هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ ‘dur. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. عَلَيَّ car mecruru هَيِّنٌ ‘e müteallıktır. هَيِّنٌ haber olup lafzen merfûdur.
وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ
وَ atıf harfidir. لِ harfi, نَجْعَلَـهُٓ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri; خلقناه كذلك لنجعله (Onu …. yapmak için böyle yarattık) şeklindedir.
نَجْعَلَـهُٓ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Muttasıl zamir هُٓ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اٰيَةً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لِلنَّاسِ car mecruru اٰيَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye ( وَ )’den sonra, 6) Sebep fe ( فَ )’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَحْمَةً kelimesi atıf harfi وَ ‘la اٰيَةً ‘e matuftur. مِنَّا car mecruru رَحْمَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.
وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ
وَ istînâfiyyedir. كَانَ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. اَمْراً kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. مَقْضِياًّ kelimesi اَمْراً ‘in sıfatı olup lafzen mansubdur.
مَقْضِياًّ kelimesi sülâsî mücerred olan قضي fiilinin ism-i mef’ûludur.قَالَ كَذٰلِكِۚ
Beyanî istinaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan كَذٰلِكَ , takdiri الأمر (Durum) olan mahzuf bir mübtedanın haberine müteallıktır. Bu takdire göre cümle, sübut ifade eden isim cümlesidir. كَ teşbih harfidir. ذٰلِكِۚ , müşebbehün bihdir. Müşebbeh zikredilmemiştir. Müşebbehin konumu öyle yüce bir yerdedir ki, ona benzeyecek bir şey yoktur manasındadır. Bu ifadede mübalağa sanatı vardır.
Car mecrur كَذٰلِكَۚ ‘nin müteallakının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi, s. 101)
كَذٰلِكَ [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki isti’mali, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin faili olan رَبُّكَ veciz ifade için izafetle gelmiştir. Rabb ismine muzâfun ileyh olan muhatap zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيَّ , amili olan هَيِّنٌ ’a siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir. Cümlede mütekellim Alllah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu cümle, makabline bir açıklama mahiyetindedir. Yani ‘’Beni sana gönderen Rabbin dedi ki: Benim sana anlattığını gibi, sana hiç insan eli değmeden sana bir oğlan bağışlamak, âdete göre imkânsız ise de bana mahsus bir şey olmak üzere, bence çok kolaydır. Zira benim sebeplere ve vasıtalara ihtiyacım yoktur.’’ (Ebüssuûd)
هَيِّنٌ (kolay basit) lafzının Allah hakkında kullanılması mecazîdir. Çünkü bu, ancak bir şeyin kendisine zor geldiği kimseler için kullanılabilir. Bilakis bundan murad, “O bir şey dilediğinde, o şey olur” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
Allah Teâlâ’nın, Hz. Meryem’e senin رَبُّكِ şeklindeki hitabı onu şereflendirmek içindir.
Ayetin bu kısmı 9. ayetteki iki cümleyle aynıdır. İki ayet arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ
Lam-ı ta’lilin dahil olduğu bu cümle, هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ cümlesine atfedilmiştir. Sebep bildiren harf-i cer لِ ‘nin gizli أنْ ‘le masdar yaptığı لِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ cümlesi , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde, takdiri خلقناه (Onu yarattık) olan mahzuf fiile müteallıktır. Müteallakın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَلِنَجْعَلَـهُٓ fiilinin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
Cümlede iki mef’ûl olan اٰيَةً ve رَحْمَةً kelimelerindeki tenvin, tazim ve özel bir nev oldukları içindir.
لِلنَّاسِ car mecruru, اٰيَةً ’in , مِنَّاۚ ise رَحْمَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.
رَبُّكِ - لِنَجْعَلَـهُٓ kelimelerinde gaibden mütekellime geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.
وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ
وَ , istînâfiyyedir. كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ‘nin ismi, ayetin siyakından anlaşılan خلقناه fiiline ait olan zamirdir. (Mahmut Sâfî)
كَان ‘nin haberi olan اَمْراً , isim şeklinde gelmiş ve sübut ifade etmiştir. مَقْضِياًّ onun sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
اَمْراً - مَقْضِياًّ - وَلِنَجْعَلَـهُٓ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
قَالَ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. حَمَلَتْهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Fail müstetir olup takdiri هى ’dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ atıf harfidir. انْتَبَذَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. بِه۪ car mecruru انْتَبَذَتْ fiiline müteallıktır.
مَكَاناً kelimesi انْتَبَذَتْ fiilinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. قَصِياًّ kelimesi مَكَاناً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
انْتَبَذَتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi نبذ ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
قَصِياًّ kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ
Ayet takdir edilmiş bir cümleye matuftur. Müste’nefe cümlesi olması da caizdir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ şeklindeki ikinci cümle hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.
انْتَبَذَتْ fiili, اِفْتِعال babındadır. اِفْتِعال babı, fiile mutavaat, müşareket, izhar, ihtiyar, cehd ve talep manaları katar. İhtiyar, cehd ve talep manalarının ayetteki bu fiile dahil olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.
مَكَاناً , mef’ûl veya müteallakı انْتَبَذَتْ olan mekân zarfıdır. قَصِياًّ , onun sıfatıdır.
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
مَكَاناً ’deki tenvin cins ve tazim ifade eder.
Ayet-i Kerimede geçen قَصِياًّ kelimesi "Ehl-ü iyâlinden uzak" demektir. (Fahreddin er-Râzî)
قَصِياًّ - انْتَبَذَتْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَأَجَاءَهَا | ve onu getirdi |
|
2 | الْمَخَاضُ | doğum sancısı |
|
3 | إِلَىٰ |
|
|
4 | جِذْعِ | dalı(nın altı)na |
|
5 | النَّخْلَةِ | bir hurma |
|
6 | قَالَتْ | dedi |
|
7 | يَا لَيْتَنِي | Keşke! |
|
8 | مِتُّ | ölseydim |
|
9 | قَبْلَ | önce |
|
10 | هَٰذَا | bundan |
|
11 | وَكُنْتُ | ve idim |
|
12 | نَسْيًا | unutulsa |
|
13 | مَنْسِيًّا | unutulanlar gibi |
|
فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ
فَ atıf harfidir. اَجَٓاءَهَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْمَخَاضُ fail olup lafzen merfûdur.
اِلٰى جِذْعِ car mecruru اَجَٓاءَهَ fiiline müteallıktır. النَّخْلَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ
Fiil cümlesidir. قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Fail müstetir olup takdiri هى ’dir.
Mekulü’l-kavli يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا ’dir. قَالَتْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا tenbih edatıdır. Temenni ifade eden لَيْتَن۪ي harfi, اِنَّ gibi isim cümlesine dahil olur, ismini nasb haberini ref yapar. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي harfi لَيْتَ ‘nin ismi olup mahallen mansubdur.
مِتُّ fiili, لَيْتَن۪ي ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. مِتُّ sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
قَبْلَ zaman zarfı, مِتُّ fiiline müteallıktır. İsm-i işaret هٰذَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَبْلَ ve بَعْدَ kelimeleri; muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. كُنْتُ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ‘nin ismi mütekellim zamiri تُ olarak mahallen merfûdur. نَسْياً kelimesi كَانَ ‘nin haberi olarak lafzen mansubdur. مَنْسِياًّ kelimesi نَسْياً sıfatı olup lafzen mansubdur. Veya نَسْياً ‘in manasını tekit etmek içindir.
مَنْسِياًّ kelimesi sülâsî mücerred olan نسي fiilinin ism-i mef’ûludur.فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ
Terahi ifade eden فَ harfiyle …فَانْتَبَذَتْ cümlesine atfedilen ayetin ilk cümlesinde Allah Teâlâ, Hz. Meryem’in durumu hakkında bilgi veriyor. Ayetler arasında meskutun anh mevcuttur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَاَجَٓاءَهَا fiilinin faili الْمَخَاضُ ‘dur. Bu ifadede sebebe isnat olarak mecaz-ı aklî vardır. Sancı, onu hurma kütüğüne götüren değil, gitmesine sebep olan şeydir.
اَجَٓاءَ (getirdi) fiili, جَٓاءَ (geldi) fiilindendir. Fakat bu kelime, bu şekle dönüştükten sonra, sığınma manasına kullanmıştır. Ayetteki bu fiil, ‘’doğum sancıları Meryem'i hurma kütüğüne sığınmaya mecbur etti" manasındadır. (Fahreddin er-Râzî)
فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ ifadesi istiare olup, (Doğum sancısı onu (Meryem’i) kendisine dayanak, sırtına destek edinmek için hurma gövdesine götürdü veya sığındırdı) anlamına gelir. Gerçekte hurma gövdesine gidip sığınan Meryem’in kendisidir. Ancak doğum sancısı sığınmanın sebebi olduğu için, sığındırılma ve götürme eyleminin bu sebebe nispet edilmesi güzel düşmüştür. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
Ayette النَّخْلَةِۚ ‘nin (hurma ağacının) elif-lamlı gelmesi ya cins ifade eder veya bunun belli bir hurma ağaç olduğunu gosterir. Buna göre o civarda ondan başka hurma ağacı olmadığı ve insanlarca kolayca bilindiği anlaşılır. (Beyzâvî)
Hazret-i Meryem de doğum sancısı başlayınca, hem onunla örtünmek için, hem de doğum sırasında dayanmak için bir hurma ağacının gövdesinin arkasına çekildi. Bu hurma ağacı, dalları ve yeşilliği olmayan kuru bir ağaç idi. Mevsim de kış idi.
Muhtemeldir ki, Allah Hazret-i Meryem'e ayetlerini göstermek, onun korkusunu gidermek ve ona, yeni doğum yapanların yemeği ve en uygun gıdası olan taze hurma yedirmek için kendisine bunu ilham etmişti. (Ebüssuûd)
قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ
İstinafiyye olarak fasılla gelen son cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli olan يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. يَا harfinin, tenbih için olduğu da söylenmiştir.
Nidanın cevabı, لَيْتَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, temenni üslubunda talebî inşâî isnaddır. لَيْتَ ’nin haberi مِتُّ قَبْلَ هٰذَا cümlesi menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Temenni: Husûlü arzu edilmekle ve sevilmekle birlikte imkansız ya da ihtimali çok zayıf bir şeyin olmasını istemektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَا لَيْتَن۪ي ifadesinde utanma ve hüzün vardır.
Cümlede muzâfun ileyh olan işaret ismiyle duruma işaret edilmiştir. Bu konunun önemini vurgulamak içindir.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
لَيْتَ ’nin haberine, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilen وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ cümlesi, كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
نَسْياً , nakıs fiil كَان ’nin haberidir. مَنْسِياًّ , onun sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
نَسْياً - مَنْسِياًّ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ
فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ
Fiil cümlesidir. نَادٰيهَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ تَحْتِهَٓا car mecruru نَادٰيهَا fiiline müteallıktır.
اَلَّا masdar harfi أن ve nehiy lamının birleşmiş halidir. أن ve sonrası tefsiriyye veya masdariyye olarak takdir edilen ب harfiyle birlikte نَادٰيهَا fiiline müteallıktır.
تَحْزَن۪ي fiili şart fiili olup ن ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müennes muhatabdır.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir.
رَبُّكِ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَحْتَ mekân zarfı, mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır. Muttasıl zamir كِ muzâfun ileyh olarak mahalllen mecrurdur.
سَرِياًّ kelimesi birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
نَادٰيهَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi ندي ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا
Ayet, فَ harfiyle, önceki ayetteki … قَالَتْ cümlesine atfedilmiştir. Manen ve lafzen mutabık olan cümleler arasında anlam birliği vardır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu ayette nida edenin Cebrail (as) veya Îsa (as) olduğu hakkında ihtilaf edilmiştir.
Ayet-i Kerimedeki مَنْ تَحْتِهَٓا ‘aşağısında olan ona seslendi’ ifadesi ancak daha önce onun altında birisinin olduğu biliniyorsa kullanılır. Onun altında olduğu bilinen ise, Hz. İsâ'dır. Binaenaleyh nida edenin Hazret-i Îsa aleyhisselâm olduğunu söylemek gerekir. (Fahreddin er-Râzî)
اَلَّا تَحْزَن۪ي
Fasılla gelen اَلَّا تَحْزَن۪ي cümlesinin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan cümleye dahil olan أن , tefsiriyyedir.
Önceki cümleyi bir başka lâfızla açıklayan tefsiriyye cümlesi öncesinden ne kast edildiğini açıklayan beyan cümlesidir. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
اَلَّا masdar harfi أن ve nehiy lâmının birleşmiş halidir. أن ve sonrası tefsiriyye veya masdariyye olarak takdir edilen ب harfiyle birlikte نَادٰيهَا fiiline muteallıktır.
قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ
Beyanî istînâf veya önceki nehiy cümlesi için ta’liliye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
قَدْ tahkik harfiyle tekid edilen cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Müsnedün ileyhin rububiyet vasfını vurgulayan Rabb ismiyle marife olması, Allah Teâlânın Hz. Meryem'e son derece lütufkâr olduğunun göstergesidir.
Hz. Meryem’e ait zamirin Rabb lafzına izafesi, ona tazim ve teşrif içindir.
تَحْتَ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ
Ceneye جني : جَنَى fiili ağaçtan meyve toplamak/koparmak anlamına gelir. جَنِيٌّ devşirilen, koparılan veya toplanan meyve ya da bal'dır ama daha çok taze olan meyvelerle ilgili kullanılır.(Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de bir fiil ve bir isim formunda 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri câni ve cinayettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. هُزّ۪ٓي illet harfinin hazfiyle mebni emir fiildir. Muttasıl zamir ي fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَيْكِ car mecruru هُزّ۪ٓي fiiline müteallıktır. بِجِذْعِ car mecruru هُزّ۪ٓي ‘deki mef’ûlun mahzuf haline müteallıktır.
النَّخْلَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ
فَ karînesi olmadan gelen تُسَاقِطْ fiili mukadder şartın cevabıdır. Takdiri; إن تهزّي (Sallarsan) şeklindedir.
تُسَاقِطْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. عَلَيْكِ car mecruru تُسَاقِطْ fiiline müteallıktır.
رُطَباً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. جَنِياًّ kelimesi رُطَباً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
تُسَاقِطْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi سقط ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ
Ayet önceki ayetteki لَّا تَحْزَن۪ي cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İki ayet arasında lafzen ve manen ittifak vardır. Ayetin ilk cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
بِجِذْعِ kelimesindeki بِ , ilsak içindir. Mef’ûlle fiilin birlikteliğini kuvvetlendirir. هُزّ۪ٓي fiili müteaddidir. Mef’ûlunu harf-i cersiz alır.
Kurtubî, herhangi bir ağacın kök kısmındaki her kütük ciz'dir der. İfadenin başındaki بِ harfi ise, zaidedir. Buna göre mana, ‘hurma ağacının gövdesini, kendine doğru çek ve hareket ettir’ şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)
تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ
Fasılla gelen cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şart üslubunda gelen terkibin şartı, mahzuftur.
Cevap cümlesi olan تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri, إن تهزّي [Sallarsan] olan mahzuf şart cümlesiyle birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
تُسَاقِطْ , talebin cevap fiili olarak meczumdur. Veya mahzuf bir şartın cevabı olarak gelmiştir.
Mef’ûl olan رُطَباً ’daki tenvin, kesret, cins ve tazim ifade eder.
جَنِياًّۘ kelimesi, رُطَباً için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
النَّخْلَةِ - جَنِياًّۘ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
رُطَباً kelimesi, bu fiilin okunuşuna göre ya temyizdir ya da mefûldür. (Fahreddin er-Râzî)İmtihanlarının hissettirdiklerinden ve düşündürdüklerinden dolayı yorulduğunda: dur! Kahramanlık öykülerinde anlatılmayanlara kulak ver. Hayran kalınası kişilerin hikayelerini eksik bırakmışlar. Onların, ne kadar insan olduklarının üzerini örtmüşler. Hissettikleri yoğun duygulara kafa yormadan geçmişler. Tevekkül etmek; sanki zorlanmadan, hüzünlenmeden ve korkmadan yaşamak anlamına gelirmiş gibi bir izlenim bırakmışlar. Dinleyenleri, duygularından ve düşüncelerinden dolayı utanmaya zorlamışlar.
Biricik evladının arkasından yıllarca ağlayan Hz. Yakub’un hüznünü; asası yılana dönüşünce kaçan Hz. Musa’nın dehşetini; kavminin sapkınlıkları karşısında Hz. Lut’un çaresizliğini; kavmini bırakıp giden Hz. Yunus’un öfkesini; Hz. Adem’in pişmanlığını; Hz. Eyyub’un acısını; babasının vefat edeceğini anlayan Hz. Fatıma’nın gözyaşlarını; Hz. Aişe’nin, hz. Hatice’yi kıskanmasını ve ilk vahiy geldiğinde Rasulullah (sav)’in korkuyla titremesini hatırla. Doğum anı geldiğinde, hz. Meryem’in: ‘Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!’ cümlesindeki duygularının şiddetini hisset. Allah’ın emri üzerine: bebeğiyle beraber kavmine dönen halini, gözünün önüne getir.
Tevekkül etmek, hiçbir şey hissetmemek değildi. Yaşananların boşa gitmediğine, her işte bir hikmet olduğuna iman ederek minik adımlarla bile olsa yolda yürümeye devam etmekti. Hissettiklerine rağmen Allah rızası için doğru olanı yapmaktı. Önce; acizliğini itiraf edip kalbindeki, bedenindeki ve zihnindeki ağırlığa sebep olanların varlığını kabul ederek ve onları dualarla süsleyerek Rabbine arzetmekti. Sonrasında ise gerekeni yapmaktı: tövbe etmek, yardım istemek, üzerine gitmek yani Rabbinin emrine itaat etmekti.
Ey her halimden haberdar olan Rabbim! Nefsimin, acizliğimden doğan duygu ve düşüncelerime yenik düşmesinden ya da onları keyfine göre kullanmasından; Sana sığınırım. Beni; Sana hakiki manada güvenenlerden, Senin rızan için elinden gelenin en güzelini yapmaya çalışanlardan ve herhangi bir durumda, karşısına çıkan seçenekler arasından en doğrusunu seçenlerden eyle. Rabbim! Senin rızan için seçtiğim her doğruyu ise rahmetin ile bana, iki cihanda da göz aydınlığı ve gönül huzuru eyle. Ey yüce Rabbim! Kudretine sığındım: acizliğimden doğan duygu ve düşüncelerimin şiddetini muhabbetin ile dindir ve şifalandır. Benliğimi imanının nuru ile aydınlat ve merhametin ile ömrümü bereketlendir.
Amin.
***
Hani; her anında Allah’ı hatırlamanın ve O’na sığınmanın önemi vurgulanır. Zira ancak o zaman insan her türlü hafif ya da ağır olan dünyalık yükünü doğru taşıyacaktır. Daha kolay anlaşılması için de sevinç, hüzün, korku gibi farklı duygu halleri örnek olarak sunulur. Ancak bu duyguların açığa çıkmasından önce kısacık tepkisel bir an vardır; onu belki de şaşkınlık diye ifade etmek daha doğru olacaktır. Kişi bu geçici şaşkınlık tepkisinin içindeyken, deneyimlediği anı hangi kalıcı duyguyla eşleştireceğine yani hafızasına nasıl kayıt edeceğine dair bir karara varır. İşte asıl önemli olan da bu tepkisel anlardayken teslimiyet gösterebilmektir.
Bunun nasıl yapılacağını çözemeyen ise hz. Meryem’i anmalıdır. Zira bazen sadece yapılmak isteneni değil, o işi yapabileni de düşünmek gerekir. Hz. Meryem, beklenmeyen kişiyle karşılaştığı anda karşısındakine de Allah’ı hatırlatarak derhal ondan gelebilecek herhangi bir kötülükten Allah’a sığınmıştır. Yani sadece Allah’ı hatırlamamış, aynı zamanda da hatırlatmıştır. Böylece aslında yalnız olmadıklarını ve Allah’ın şahitliğini dile getirmiştir. Belki de evinin anahtarını taşıdığı gibi kalbinde taşıması gereken anahtar budur: insan hiçbir tepkisinde, deneyimlediği duygusunda ve ürettiği düşüncesinde yalnız değildir.
Ey Allahım! Her an yanımızda olan Sensin. Yaşadıklarımıza şahit olan ve hallerimizi bilen Sensin. Bizi bunu hakiki manada idrak edenlerden ve bunun bilinciyle yaşayanlardan eyle. Her mekan ve zamanda Seni ananlardan, böylece her yaşananla ya da yaşanmayanla beraber Sana varanlardan ve Senin rızanı gözetenlerden eyle. Seni hatırladığı gibi etrafındakilere de hatırlatanlardan ve nice hayırlara vesile olanlardan eyle.
Amin.