Meryem Sûresi 5. Ayet

وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ  ...

“Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!”  (5 - 6. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنِّي doğrusu ben
2 خِفْتُ korktum خ و ف
3 الْمَوَالِيَ yerime geçecek yakınlarımdan و ل ي
4 مِنْ
5 وَرَائِي arkamdan و ر ي
6 وَكَانَتِ ve ك و ن
7 امْرَأَتِي karım da م ر ا
8 عَاقِرًا kısırdır ع ق ر
9 فَهَبْ (Ne olur) lutfet و ه ب
10 لِي bana
11 مِنْ
12 لَدُنْكَ katından ل د ن
13 وَلِيًّا bir veli(aht) و ل ي
 
Halef” diye tercüme ettiğimiz velî kelimesi, kişinin “yakını, dostu, arkadaşı, yardımcı ve destekçisi” demektir (aynı zamanda Allah’ın isimlerinden olan velî kelimesinin diğer anlamları için bk. Bakara 2/257; Mâide 5/51; En‘âm 6/14; A. Saim Kılavuz, “Velî”, İFAV Ans., IV, 456; Hamza Aktan, “Velâyet”, İFAV Ans., IV, 453).
 
 “Yakınlar” anlamı verdiğimiz mevâlî kelimesi mevlâ kelimesinin çoğulu olup “kişiye vâris olan yakın akrabaları” mânasına gelir. Hz. Zekeriyyâ, halef istemesinin gerekçesini de açıklarken, övünmek veya faydalanmak için değil, dini tebliğ etmek gibi yüce bir gaye için halef istediğini ifade etmiştir. Başka âyetlerde bildirildiğine göre Zekeriyyâ şu duaları da yapmıştır: “Rabbim! Bana tarafından temiz bir nesil ihsan eyle. Kuşkusuz sen duayı işitensin!” (Âl-i İmrân 3/38). “Rabbim! Geride kalanların en hayırlısı sensin, yine de sen beni yalnız (çocuksuz) bırakma! “ (Enbiyâ21/89).
 
 Bazı tefsirlerde Zekeriyyâ’nın hem mülküne hem de ilmine ve peygamberliğine mirasçı olacak sâlih bir çocuk istediği söylenmişse de Hz. Peygamber’in, “Biz peygamberler miras bırakmayız, bıraktığımız sadakadır” (Buhârî, “Humus”, 1; “Megâzî”, 14, 38) anlamındaki hadisi dikkate alındığında peygamberlerin mal ve servetleri için mirasçı istemeyecekleri anlaşılır. Hz. Zekeriyyâ’nın “Tarafından bana yerimi alacak bir halef ver; o, Ya‘kub hânedanına da vâris olsun” ifadesi de bu mânayı destekler. Burada Ya‘kub hânedanına vâris olmaktan maksat onların mallarına mirasçı olmak değil, Hz. Ya‘kub’un soyu olan İsrâiloğulları’nın misyonuna, peygamberliğin geride bıraktığı geleneğe ve ahlâka vâris olmak ve onların gittiği doğru yolu takip etmektir.
 
 İbn Âşûr’a göre âyetlerin zâhirinden peygamberlere mirasçı olunabileceği anlaşılmaktadır. Ona göre başka bir âyetteki (Neml 27/16) ifade bu anlamı desteklemektedir ve yukarıdaki hadiste Resûlullah bütün peygamberleri değil, sadece kendisini kastetmiştir (bk. XVI, 66). Nitekim Hz. Ömer de “Resûlullah bu sözüyle kendisini kastediyor” demiştir (Buhârî, “Fardu’l-humus”, 1).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 589
 

وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ

 İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim  zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

خِفْتُ  fiili,  إنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. خِفْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.

الْمَوَالِيَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

مِنْ وَرَٓاء۪ي  car mecruru mahzuf hale müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  كَانَتِ  nakıs mebni mazi fiildir.  تْ  te'nis alametidir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

امْرَاَت۪ي  kelimesi  كَانَ ’nin ismi olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَاقِراً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olarak fetha ile mansubdur.

فَ  istînâfiyyedir.  هَبْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ‘ dir.

ل۪ي  car mecruru  هَبْ  fiiline müteallıktır.  مِنْ لَدُنْكَ  car mecruru  هَبْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَلِياًّۚ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

عَاقِراً   kelimesi sülâsî mücerred olan  عقر  fiilinin  ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً 

 

Mütekellim Zekeriya (as), muhatap Allah Teâlâ’dır. Nidanın cevabına matuf ayetin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

إنّ  ile tekid edilmiş, lâzım-ı faide-i haber, inkârî kelamdır.  اِنّ۪ ’nin haberi olan  خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي  müspet mazi fiille gelmiş haberî isnaddır. Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Haber üslubunda geldiği halde dua manasında olan cümle muktezâ-i zâhirin hilafınadır. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

مِنْ وَرَٓاء۪ي  ifadesi, ölümümden sonra demektir. Ayette geçen  الْمَوَالِيَ  kelimesi, "benden sonra benim yerime geçecek kimseler" anlamına da gelebilir. (Beyzâvî)

خِفْتُ  fiili muzari sıygasıyla gelmesi gerekirken mazi sıygasıyla gelmiştir.

Müstakbel, vukuunun kesinliğini ifade için maziyle ifade edilebilir. Böylece gelecekte vuku bulacak olan şey, sanki vuku bulmuş gibidir. Ahirette olacak haller bu işin kesinlikle vuku bulacağına delalet etmek üzere mazi fille anlatılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً  cümlesi  قد  takdiriyle haldir. Lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Her iki cümle de muktezâ-i zâhirin hilafına olarak mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayette Zekeriya (as)’ın eşi için  زوج  değil de  امرئة  olarak bahsedilmesi çocuklarının olmayışıdır. İlgili ayetler incelendiğinde Kur'an’da zevc kelimesinin şu durumlarda kullanıldığı görülür:

  • Sadakat
  • Allah’ın dinine inanmada birlik
  • Üreme imkânı bulunmak
  • Nikâhlı olmak

امرئة  kelimesi zevc için sayılan unsurların zıddı bir durum meydana geldiği takdirde veya tamamen ortadan kalktığı hallerde kullanılmaktadır:

  • İhanet (Aldatma)
  • Allah’ın dinine fiilî olarak aleyhtarlık
  • Üreme imkânının bulunmaması (kısırlık, iktidarsızlık, yaşlılıktan ötürü kadının doğurganlık çağının geçmesi veya erkeğin kuvvetten düşmesi)
  • Vefat veya diğer gerekçelerle nikâhın son bulması ile dulluk. (Nüsha Dergisi / İsmail Sökmen / Kur'an’da geçen zevc ve imrae kelimeleri üzerine)

 فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ

 

Mahzuf şartın cevabına dahil olan  فَ , rabıtadır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri; … إن كان هذا حالي  (Eğer bu halim … olsa ) olabilir.

Cevap cümlesi   فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Emir üslubunda gelmesine karşın cümle, dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَدُنْكَ  izafeti muzâfın şanı içindir.

الْمَوَالِيَ  - وَلِياًّۚ  kelimelerinin arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.