وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اذْكُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
فِي الْكِتَابِ car mecruru اِبْرٰه۪يمَ ’nin haline müteallıktır.
اِسْمٰع۪يلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَان ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. صَادِق kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. الْوَعْدِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
كَانَ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
كَان ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. رَسُولاً kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.
نَبِياًّ kelimesi كَانَ ’nin ikinci haberi olup lafzen mansubdur.
صَادِق kelimesi sülasisi mücerredi صدق olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ
وَ istînâfiyyedir. Peygamber Efendimize emirle başlayan ayet, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayetin, ilk cümlesi 41 ve 51. ayetlerin ilk cümlesiyle aynıdır. Bu tekrarda tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Ayette geçen الْكِتَابِ kelimesinden murad, Kur’an-ı Kerim veya Meryem Suresi’dir.
Allah’ın İsmail’i (as) vasıflandırmalarının hepsinde yer alan كَانَ , istimrara ve devama delalet eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 220)
Hz. İsmail'in, babasından ve kardeşinden ayrı ve müstakil olarak zikredilmesi, onun zikrine son derece önem verildiğini göstermek içindir. (Ebüssuûd)
اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve devam ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiş haberî isnaddır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, isim cümlesi olmasının yanında اِنَّ ile de tekid edildiğinden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَانَ ’nin haberi olan صَادِقَ ism-i fail vezninde gelerek istimrar ifade etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55-90 Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri)
Hz. İsmail'in, sözüne sadık olarak zikredilmesi, bu vasfıyla çok şöhret bulduğu içindir. Hz. İsmail'in, “İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.” sözleriyle babasına verdiği söze bağlı kalması, buna kanıt olarak yeterlidir. (Ebüssuûd)
Müsnedin izafet formunda gelmesi veciz ifade kastına matuftur. Bu izafet, sıfatın mevsûfuna muzâf olması şeklinde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ cümlesi, aynı üslupta gelerek اِنَّ ’nin haberine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. نَبِياّ ikinci haberdir.
كَانَ ’nin haberinin isim olarak gelmesi sübut ifade eder. Haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir.
el-İsfehânî كَانَ ’nin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ‘nin Fiili ve Kur’an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
رَسُولاً - نَبِياّ - الْكِتَابِ - اِسْمٰع۪يلَۘ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
كَانَ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
رَسُولاً نَبِياّ ibaresi, umumdan sonra hususa terakki içindir. Her resul nebidir, her nebi resul değildir. Ayrıca bu takdimde fasılaya riayet vardır. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 215)
رَسُولاً - نَبِياًّۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
51. ayetteki وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ ibaresi, bu ayette de tekrarlanmıştır. Bu tekrarda tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28)
Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.