وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ
وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ
وَ atıf harfidir. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَان ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. يَأْمُرُ fiili, كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. يَأْمُرُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
اَهْلَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِالصَّلٰوةِ car mecruru يَأْمُرُ fiiline müteallıktır. الزَّكٰوةِ atıf harfi وَ ’la الصَّلٰوةِ ’ye matuftur.
وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ
وَ atıf harfidir. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَان ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir.
عِنْدَ mekân zarfı, مَرْضِياًّ ’a müteallık olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّه۪ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَرْضِياًّ kelimesi كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. مَرْضِياًّ kelimesi sülasi mücerredi olan رضو fiilinin ism-i mefûludur.وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ
Ayet önceki ayetteki كَانَ صَادِقَ cümlesine hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir. كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Medh makamı olduğu için ayrıca istimrar anlamı da taşır.
“O ehline namazı ve zekâtı, emrederdi.” ifadesindeki اَهْلَ sözü ile kastedilen, en doğru görüşe göre onun şeriatını iletmesi gerektiği kimselerdir. (Fahreddin er-Râzî)
Hz. İsmail'in bu emri en mühim olan şeyle meşgul olmak kabilindendir ki kişinin, önce kendi nefsini ve en yakını olan insanları kemâle erdirmeye yönelmesidir. Hz. İsmail, kendi ailesini kemâle erdirmeye çalışmakla, diğer bütün insanları da kemâle erdirmeye çalışmıştır. Çünkü kendi ailesi örnek alınmaktadır.
Diğer bir rivayete göre ise onun ailesi, ümmetidir. Zira peygamberler, ümmetlerinin babaları sayılır. (Ebüssuûd)
وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ
Ayetin ikinci cümlesi …كَانَ صَادِقَ cümlesine وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Veciz anlatım kastıyla gelen, عِنْدَ رَبِّه۪ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan هُ zamiri dolayısıyla Hz. İsmail şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir. Yine Rabb ismine muzâf olması عِنْدَ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.
Mekân zarfı عِنْدَ, ihtimam ve fasılaya riayet için amili, كَانَ ’nin haberi olan مَرْضِياًّ ’e takdim edilmiştir.
Allah Teâlâ’nın bu cümlede kullandığı üslup, söylediğinin gerçekliğinin delilidir. Çünkü كَانَ ’nin haberinin isim olarak gelmesi sübut ifade eder. Haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir. Ayrıca كَانَ ’nin muzari sıygada gelmesi, durumun teceddütüne işarettir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
“O, Rabbi katında rızaya ermişti.” cümlesi, son derece övgü ifade eder. Çünkü Allah katında rızaya ermiş olan, her türlü itaat bakımından en yüce dereceyi elde etmiş kimsedir. (Fahreddin er-Râzî)
الصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.