وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اذْكُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
فِي الْكِتَابِ car mecruru اِبْرٰه۪يمَ ’in haline müteallıktır.
اِدْر۪يسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَان ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir.
صِدّ۪يقاً kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. نَبِياًّ kelimesi كَانَ ’nin ikinci haberi olup lafzen mansubdur.
نَبِياًّ - صِدّ۪يقاً kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ
وَ istînâfiyyedir. Peygamber Efendimize emirle başlayan ayet, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstînâfiye وَ ’ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
الْكِتَابِ ’den kasıt Kuran-ı Kerim’dir.
اِدْر۪يسَۘ kelimesi hariç 41. ayetin ilk cümlesiyle aynı olan bu cümle arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiş haberî isnaddır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, isim cümlesi olmasının yanında اِنَّ ile de tekid edildiğinden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَانَ ’nin haberi olan صِدّ۪يقاً sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
Sıfat-ı müşebbehe, “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55-90 Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri)
نَبِياًّ , ikinci haberdir.
كَانَ ’nin haberinin isim olarak gelmesi sübut ifade eder. Haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir.
El-İsfehânî كَانَ ’nin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda, söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur’an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
صِدّ۪يقاً (Çok doğru) ifadesinde mübalağa sanatı vardır. (Safvetü’t Tefasir)
Bu cümle 41. ayetteki cümlenin tekrarıdır. Bu tekrarda tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28)
Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murat sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.