Meryem Sûresi 72. Ayet

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ  ...

Sonra Allah’a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız da zalimleri orada diz üstü çökmüş hâlde bırakırız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 نُنَجِّي kurtarırız ن ج و
3 الَّذِينَ kimseleri
4 اتَّقَوْا muttakileri (sakınanları) و ق ي
5 وَنَذَرُ ve bırakırız و ذ ر
6 الظَّالِمِينَ zalimleri ظ ل م
7 فِيهَا orada
8 جِثِيًّا diz üstü çökmüş olarak ج ث و
 
İlk yaratılışı düşünmeyen insanlar, öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmekte ve çürüyüp toz toprak olduktan sonra yeniden dirilmenin bir hayal ürünü olduğunu iddia etmektedirler. Oysa insan ilk yaratılışını düşünürse kendisini yoktan var eden bir kudretin, ölüp toz toprak olduktan sonra onu yeniden diriltebileceğine kanaat getirir. Nitekim Allah Teâlâ başka âyetlerde de insanları ilk defa nasıl yaratmışsa öyle dirilteceğini, bunun kendisi için daha kolay olduğunu ifade buyurmuştur (bk. Rûm 21/27; Yâsîn 36/79). 68. âyetteki “şeytanlar”dan maksat insanların ilâhî huzura çıkıp dünyada yaptıklarından hesaba çekilecekleri bir âhiret günü olmadığını, hayatın sadece bu dünya hayatından ibaret olduğunu iddia ederek insanları aldatıp saptıran inkârcı önderlerdir (Şevkânî, III, 386). Yüce Allah, bunları ve bunların kandırarak yoldan çıkardığı kimseleri mahşerde toplayıp cezalarını vereceğini buyurmuştur.
 
 Allah’a en çok âsi olanların çekip çıkartılacağını, ayrılacağını belirten 69. âyetteki ifade bazı tefsirciler tarafından şöyle yorumlanmıştır: İsyankârların bir kısmı ayırt edilip cehenneme atılacak, isyanı daha hafif olanlar ise bağışlanacaklar. Ancak, tefsircilerin çoğunluğuna göre âyet bütünüyle kâfirlere dairdir. Ayırt edilmekten maksat ise insanların inkârcılık ve isyan derecesine göre çeşitli gruplara ayrılmasıdır. Buna göre her grup cehennemde durumuna uygun bir tabakaya atılacaktır. Suç işleme ve inkârda öncülük ve önderlik edenlerin azabı daha ağır olacaktır (bk. Nahl 16/88; Ankebût 29/13). Ancak sonuç itibariyle, 70. âyette belirtildiğine göre kimlerin daha fazla isyankâr olduğunu eksiz bilen Allah Teâlâ, herkese, isyan ve günahlarının derecesine göre hak ettiği cezayı da eksiksiz bilecek ve en âdilane bir şekilde uygulayacaktır. 
 
 “İçinizden, oraya (cehenneme) varmayacak hiçbir kimse yoktur” meâlindeki 71. âyette geçen cümle ile devamı üç türlü yorumlanabilir: a) Bunlardan maksat sırattan geçenlerdir. Mümin olsun kâfir olsun bütün insanlar aynı zamanda cehennemin üstünde kurulmuş olan sırattan geçmek zorunda oldukları için oraya uğramış olurlar. Ancak 72. âyete göre “kötülükten sakınanlar” cehennemden esirgenirken “zalimler diz üstü çökmüş olarak” orada bırakılacaktır. b) Maksat kâfirlerdir ve bunlar cehenneme gireceklerdir. c) Potansiyel olarak her insan ameline göre cennete olduğu kadar cehenneme de girebilecek durumdadır.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 612-613
 

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ

 

Fiil cümlesidir.  ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

ثُمَّ : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُنَجِّي  fiili  ى  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , mef’ûlun bih olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اتَّقَوْا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

اتَّقَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. نَذَرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

الظَّالِم۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

ف۪يهَا  car mecruru  جِثِياًّ ’e müteallıktır.  جِثِياًّ  hal olup fetha ile mansubdur.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اتَّقَوْا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

 

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ

 

ثُمَّ  atıf harfiyle  اِنْ مِنْكُمْ  cümlesine atfedilen bu ayet müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade etmiştir.

ثُمَّ  burada sıralı düzenlemeyi ifade eder.

Mef’ûl konumdaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اتَّقَوْا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bahsi geçenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri, onları tazim kastına matuftur.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

Aynı üslupta gelerek makabline atfedilen  وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ  cümlesinin atıf sebebi tezattır. Ayrıca cümleler arasında hükümde ortaklık mevcuttur.

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا  cümlesiyle  وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

الظَّالِم۪ينَ - اتَّقَوْا  ve  نُنَجِّي - نَذَرُ  kelimeleri arasında îhâm-ı tıbâk sanatı vardır.

Önceki ayetteki  رَبِّكَ  kelimesinden sonra gelen  نُنَجِّي  fiilinde gaibden mütekellime geçiş olmuştur. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

جِثِياًّ  hal olarak mansubdur. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Bu ayette vaat ve va‘îd (tehdit) birlikte zikredilmiştir. (Dr. Mustafa Aydın Arap Dili Belagatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)

Bu ayette iftinân sanatı vardır. 

İftinân, sözlükte ‘konu, çeşit, tür’ anlamındaki fenn kökünden masdar olan iftinân ‘söz içinde konudan konuya, türden türe geçmek’ anlamına gelir. Tefennün de aynı manadadır. 

İbni Abbas şöyle der: “Muttaki, la ilâhe illallah sözü ile şirkten korunmuş olan kimsedir.” Bil ki İbni Abbas'ın söylemiş olduğu bu hüküm hakkın doğruluğuna delilin şehadet ettiği ve gerçeğin ta kendisi olan bir hükümdür. Zira Allah ve peygamberleri tasdik eden herkes için “O, şirkten korunmuştur.” denilebilir. Böylesi kimse hakkında, “O, şirkten korunmuştur.” denildiğine göre onun hakkında, “O, muttakidir de” denilebilir. Çünkü muttaki (korunmuş) kelimesi “şirkten korunmuş” olan ifadesinin bir parçasıdır, mürekkebin kapsamına aldığı şeyi, müfredi de içine alır. (Fahreddin er-Râzî)