وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ
وَ istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
مِنْكُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
اِلَّا hasr edatıdır. وَارِدُهَا muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَارِدُ kelimesi sülasisi mücerredi ورد olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ
كَانَ fetha üzere mebni nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir.
عَلٰى رَبِّكَ car mecruru مَقْضِياًّ ’e müteallıktır.
حَتْماً kelimesi كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur. مَقْضِياًّ kelimesi حَتْماً ’in sıfatı olup lafzen mansubdur.
مَقْضِياًّ kelimesi sülâsî mücerred olan قضي fiilinin ism-i mef’ûludur.وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ
وَ istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. Menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur مِنْكُمْ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. وَارِدُهَاۚ , muahhar mübtedadır. Veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.
Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. اِنْ nefy harfi ve اِلَّا hasr edatıyla oluşmuş kasr, haberle mübteda arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
Önceki ayetteki هُمْ zamirinden, bu ayette كُمْ zamirine iltifat edilmiştir.
وَاِنْ مِنْكُمْ (İçinizde yoktur) وما منكم demektir ki gaibden muhataba geçilmiştir, (Beyzâvî)
Bu ayette, 68. ayetteki لَنَحْشُرَنَّهُمْ ve لَنُحْضِرَنَّهُمْ fiillerindeki gaib zamirden muhatap zamirine iltifat edilmiştir. Bu iltifat, gaib zamiri ile ne kastedildiği konusunda bir soru işareti olmaması ve tehdidin muhataba yöneklerek daha etkili olması içindir.
الوُرُودُ ; asıl olarak sulamak için suyun başına gelmek demektir. Mecazen mutlak olarak vusûl manasında kullanımı yaygındır. Ancak mecazen الدُّخُولِ manasında kullanımı meşhur değildir. Bu manada kullanıldığına dair karîne gerekir. ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا cümlesi onların azap içinde ebediyen kalacakları tehdidini arttırır. Onların ateşe girmeleri bir zamanla sınırlı değildir. Muttakilerin yani müminlerin kurtuluşunu zikrederek, müşriklerin tehdidine müminlerin müjdesini eklemiştir. (Âşûr)
كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ
Beyanî istinaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümlenin ta’liliyye olduğu da söylenmiştir.
كَانَ ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَانَ ’nin haberi olan حَتْماً , masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Veciz anlatım kastıyla gelen, رَبِّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
عَلٰى رَبِّكَ car mecruru, كَانَ ’nin haberi olan حَتْماً ’e müteallıktır. Amiline takdimi, ihtimam içindir.
حَتْماً için sıfat olan مَقْضِياًّۚ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
حَتْماً kelimesi, birisi birşeyi gerekli görüp vâcip kıldığı zaman söylenen deyimin masdarıdır. Buradaki masdar ism-i mefûl yani مَحتوم anlamındadır. Bu, Arapların tıpkı خلق الله (Allah'ın mahlûku) ve ضرب الاسير (esirin dövdüğü) demeleri gibidir. (Fahreddin er-Râzî)