Meryem Sûresi 74. Ayet

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً  ...

Biz onlardan önce, mal-mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helâk ettik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَمْ ve nice
2 أَهْلَكْنَا helak ettik ه ل ك
3 قَبْلَهُمْ onlardan önce ق ب ل
4 مِنْ
5 قَرْنٍ nesiller ق ر ن
6 هُمْ onlar
7 أَحْسَنُ daha güzeldi ح س ن
8 أَثَاثًا eşyaca ا ث ث
9 وَرِئْيًا ve gösterişce ر ا ي
 
Genellikle peygamberlere ilk inananlar toplumun zayıfları ve fakirleridir. Onları inkâr edenler ise servet ve iktidar sahipleridir. Bu kesim inananları daima küçümsemiş, horlamış ve ezmeye çalışmıştır; Kur’an’da bunun örneklerine yer veren birçok âyet vardır. Hz. Peygamber Allah’ın âyetlerini açıkça okuyup da müminleri müjdelediği, müşrikleri de uyardığı zaman, o şımarık müşrikler gururlarına kapılarak, “Eğer bu iyi bir şey olsaydı bizi bırakıp da onlara gelmezdi!” (Ahkaf 46/11) diyerek kendilerinin daha üstün, müminlerin daha aşağı olduğunu ileri sürmüşler, onlara “Hangimizin konumu daha üstün ve mensupları daha iyi? Siz mi daha güzel konaklarda yaşıyorsunuz, biz mi?” şeklinde sorular yöneltmişlerdir. Gurura kapılmış olan müşrikler, ancak fakirleri yanından kovduğu takdirde Hz. Peygamber’in tebliğini dinleyebileceklerini bildirmişlerdir (bk. En‘âm 6/52-53). 74. âyette bu kendini beğenmişlere, toprağı işleyerek bayındır ülkeler meydana getiren, sonra da inkârcılıkları yüzünden Allah’ın gazabına uğrayan Âd ve Semûd gibi eski kavimlerin akıbetleri hatırlatılarak onların kalıntılarına bakıp ibret almaları tavsiye edilmektedir.
 
 Sert bir tehdit içeren 75. âyet, 73. âyetteki soruya verilmiş bir başka cevaptır. Allah Teâlâ bu tehditle müşriklere vermiş olduğu evlât, devlet ve servetin gerçekte bir lutuf olmadığını, onlara bu nimetlerin verilmesinin bir istidrâc olduğunu ifade etmektedir. Kul, Allah’ın vermiş olduğu nimeti hayırlı işlerde kullanıyorsa bu nimetin arttırılması, sürekli kılınması bir lutuftur; eğer sahip olduğu nimet sebebiyle şımarıyor ve onu kötü şeylerde kullanıyorsa ona mühlet ve fırsat verilmesi de bir istidrâcdır (bk. A‘râf7/182). Âyette söz konusu edilen müşriklerin durumu buna örnektir (krş. Nahl 16/97; Müminûn 23/55-56).
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 614-615
 

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَمْ  haberiyye olup mukaddem mef’ûlu bih olarak mahallen mansubdur. 

اَهْلَكْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur. 

قَبْلَهُمْ  zaman zarfı,  اَهْلَكْنَا  fiiline müteallıktır.  مِنْ قَرْنٍ  car mecruru  كَمْ in temyizidir.

هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً  cümlesi  قَرْنٍ  sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَحْسَنُ  haber olup lafzen merfûdur.

اَثَاثاً  kelimesi temyiz olup fetha ile mansubdur. رِءْياً  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  اَثَاثاً e matuftur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَهْلَكْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  هلك ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de  fiilin mücerret manasını ifade eder.

رِءْياً  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَحْسَنُ  ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً

 

وَ  istînâfiyye, haberiye olan  كَمْ  soru harfidir.  اَهْلَكْنَا  fiilinin mukaddem mef’ûlü olarak mahallen mansubdur ve çokluktan kinayedir. Müspet mazi fiil sıygasındaki cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade etmiştir.

Her asırda yaşayanlara  قَرْنٍ  denmesi, boynuz (قَرْنٍ ) gibi önde olmalarındandır. Çünkü ötekiler arkalarından gelir.  هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً  cümlesi  كَمْ 'in sıfatıdır,  اَثَاثاً  ise ev eşyasıdır. (Beyzâvî)

مِنْ  mef’ûl olan  كَمْ ’deki müphemliği beyan etmek üzere kullanılmıştır. Mana, “Nesillerin bir çoğunu helak etmiştik.” şeklindedir. (Keşşâf)

قَرْنٍ  için sıfat konumundaki  هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً  cümlesinin fasıl sebebi kemâl-i itiisâldir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsned olan  اَحْسَنُ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

قَرْنٍ ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَثَاثاً  ve ona tezâyüf nedeniyle atfedilen  رِءْياً  temyiz olarak mansubdur. 

Arapçada bir kelime veya cümle ifade edilişi itibariyle ek bir açıklamaya ihtiyaç duyabilir. Açıklanmaya ihtiyaç duyan müphem isim veya cümleye yapılan ek izahat, o müphem kelime veya cümlenin açıklayıcısı manasında temyizi, başka bir deyişle mümeyyezi olur. (Halil İbrahim Karaöz Arap Dili Gramerinde Temyiz Y.L.Tez)

Onların daha güzel oluşlarının iki sebebi olan görünüşçe ve malca özelliklerinin sayılması taksim sanatı üslubudur.

رِءْياً  kelimesi sakin bir hemze ile  رِءيا  şeklinde okunduğunda kelimenin manası ‘görünümce, şekilce’ demek olur. Bu, ism-i mefûl manasında bir masdardır. (Fahreddin er-Râzî)