وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْداً
Ferade فرد : فَرْدٌ kendisine başka bir şeyin karışmadığı, muhtelif olmayan şeydir. Çoğulu فُرَادَى şeklinde gelir. فَرِيدٌ bir/tek manasındadır ve çoğulu da فُرَادَى olarak gelir. Yüce Allah'a da فَرْدٌ denir ki bununla O'nun 'Her şeyden çift çift yarattık '51/49 sözünde dikkatlerin çekildiği çift oluş noktasında bütün her şeyden farklı olduğuna dikkat çekilmek istenir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim olarak 5 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri ferd, efrat, münferid, müfredat, Ferid ve ferdidir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْداً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. نَرِثُهُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamiri هُ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl, نَرِثُهُ ’deki zamirden bedel iştimâl olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يَقُولُ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
يَقُولُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
وَ atıf harfidir. يَأْت۪ينَا fiili, ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Mütekellim zamir نَا mef’ûl olarak mahallen mansubdur. فَرْداً kelimesi hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْداً
Ayet وَ ’la önceki ayetteki سَنَكْتُبُ cümlesine atfedilmiştir. Ayetin ilk cümlesi müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan يَقُولُ cümlesi, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
Ayetin ikinci cümlesi وَيَأْت۪ينَا فَرْداً , müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Önceki ayetteki …سَنَكْتُبُ cümlesine وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Fiiller azamet zamirine isnadla tazim, muzari sıygada gelmekle teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ sözündeki varis olmaktan murad onlara verilen ve geri alınmayan ihsanlardır. Varis için de miras böyledir. Miras, mirası veren kişiye geri dönmez. Bu lafızda tasrîhî ve tebeî istiare vardır. Çünkü varis olmak, bâki kalmak anlamında kullanılmıştır. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i Meryem, s. 243)
Veraset mülk edinmede ve hak sahibi olmada kullanılan en güçlü lafızdır; çünkü fesh edilmez, geri dönülmez, reddetmekle iptal edilmez. (Beyzâvî)
فَرْداً hal olarak mansubdur. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.
فَرْداً sözünün, ettiklerinden ayrılarak manasında olduğu da söylenmiştir. (Beyzâvî)
Hak Teâlâ’nın, “Onun söyler olduğu şeye [Biz miras olacağız]” beyanı “vadettiği malı ve evladı kendisinden silinip kaybolup gider, böylece tıpkı miras malının onu miras bırakan (ölmüş olan) kişiye dönmesi imkânsız olduğu gibi onun malı ve evladı da kalmaz” demektir. Ahirette bunlar onun elinden çekilip alınınca, o yapayalnız kalır. (Fahreddin er-Râzî)
الإرْثُ kelimesi, mecazî olarak yağma ve zorla alma manasında kullanılır. Veya lâzımı olduğu helak manasında kinaye olarak kullanılır. (Âşûr)